Yeni bir hükümete merhaba dedik.
Ama siyasetteki, toplumsal yapımızdaki ve ekonomimizdeki sorunlarımızın hepsini yeni hükümete aktararak. Bu sorunların çözümü noktasında ne yapılabilir?
Yani vatandaşın yönetime katılması, denetlemesi nasıl sağlanabilir?
İşin sırrı örgütlü ve hukukun üstünlüğüne inanan toplum olmakta.
Ankara’da siyaset ve siyasetçiyi toplumsal dönüşümü gerçekleştirmekten alıkoyan toplumsal örgütsüzlüğümüz. AB normları toplumu yeniden inşa edeceği için peşinde koşuyoruz. Sendikalar, işveren örgütleri, dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları çeşitlenecek, güçlenecek. Bu da dönüşüm için gerekli olan kıvılcımı yaratacak.
Sivil toplum kuruluşlarının yönetime katılması demek, halkın denetleme ve değiştirme isteklerinin siyasete yansıması demektir. Yoksa her seçim bir partinin barajın altında kalması, bir diğerinin iktidar koltuğuna oturmasından başka bir anlam taşımaz.Türkiye’nin kilitlenen, köhneleşen siyaset anlayışının toptan ortadan kalkması ancak sivil toplum örgütlerinin katılımı ve denetimiyle sağlanır.Yolsuzluk, yoksulluk, eğitimsizlik, adaletsizlik, sağlıksızlık içinde boğulduk. Ekonomimiz bitirildi. Sahipsiz kaldı. Bunu değiştirme ve dönüştürme konusunda hukukumuz ve sivil toplum örgütleri lokomotif olmalı.
Bunu başarabilirsek ulusal onurumuzu, gururumuzu ve milli, manevi değerlerimizi daha yürekten savunma olanağına kavuşacağız. Ekonomimizi korumak bizim elimizde olacak. Türkiye’nin alaturka kapitalizmi ve bu kapitalizmle kenetlenmiş oligarşisinin parçası olmayı artık hiç kimse istememeli. Ekonomimizi de sosyal hayatımızı da bu çürüttü.
Hukuk insanları doğrularla, yaşamın gerçeğiyle tanıştırır. Hukuktan ve onları yargılayan veya yargılayacak olan hukukçulardan bu yüzden nefret edenlere, hukukun üstünlüğüne saygıyı karartma peşinde koşanlara, artık prim verilmemeli. İşlerini rüşvetle, baskıyla, lobiyle halletmeyi, hukuku uygulatmaya tercih edenlere, ekonomik güçlerini rakiplerini devlet eliyle batırarak ayakta tutma gayretinde olanlara artık dur denilmeli.

20 Kasım 2002