01.02.2001
İçişleri Bakanı Tantan ve İstanbul Emniyet Müdürü Abanoz, tam 3 bin polisi il dışına yollamak için liste yaptı. Ama Vali Çakır, bu büyük operasyona, belki de geleceğiyle oynayarak, direndi
Tuncay ÖZKAN
Yolsuzluk bataklığı kurutulsun derken, yolsuzlukla mücadelenin kendisi büyük bir bataklık haline dönüşüyor, farkediyor musunuz? Birileri kafalarındaki garip bir planı yolsuzlukla mücadele perdesi altına saklayarak gerçekleştirme yolunda büyük adımlar atıyor. Sistemli ve planlı bir şekilde davranıyorlar. Toplumun yolsuzlukla mücadele isteğini ve azmini kendi rüzgârları haline getirip, takıyenin yaldızlısını gerçekleştiriyorlar. Amaç Türkiye’de bambaşka bir düzen yaratmak. Şimdi attıkları eski temelleri sağlamlaştırıp, üstüne akılları sıra bina yapacaklar. Hepimiz körüz, bir onlar akıllı ya…
Ankara’da polisin gerçekleştireceği operasyon, jandarmaca yapılıyor. Yapılsın. Hiçbir adli mekanizmada bulunmayan, hukuka sığmayan çabalarla olay siyasi noktalara çekiliyor. Çekilsin. Bu toz duman içinde birileri topluma sunduğu ‘Beyaz Enerji’ adlı yolsuzluk sarmalını (ortaya çıkarılan rakamsal büyüklük 600 bin dolar civarında) temiz toplumun en önemli mücadelesi olarak gösteriyor. Göstersinler. Ve hemen ortadan çekildiler. Neden? Orasından burasından kırpılmış ifadeler, bilgi notları ve söylentiler ortalıkta. Her yeri bir sis perdesi sarıyor. Bunu yaratanlar ise suskun, bambaşka işlerle uğraşıyor.
En büyük tasfiye
İstanbul polisinde büyük bir tasfiye operasyonu yaşanıyor. Haberiniz var mı? İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz bir gecede 45 polis şefini (bütün çete ve temizlik operasyonlarını yapanlar) ve çoğunluğu çevik kuvvetten, çeşitli düzeylerdeki 3 bin polis memurunu görevden almaya kalktı. Hem de Enerji Bakanı Cumhur Ersümer’in adının olmadığı ama varmış gibi sunulduğu için ‘Ersümer fezlekesi’ olarak anılan bilgi notunun yayımlandığı gün. Yani hepimiz cambaza bakmaktayken…
Bir polis teşkilatında 3 bin kişiyi bir yerden bir yere bir gecede götürmek, görülmemiş bir olay. Eğer İstanbul Valisi Erol Çakır, siyasi istikrarsızlık, güvensizlik ve boşluk ortamında, küçük bir tereddüt geçirseydi, bugün İstanbul’da Emniyet hiçbir yerde örneği görülmemiş biçimde, bir görüşün emrine girecekti. Çakır, Kazım Abanoz’un kendisine, ‘yolsuzluk ve usulsüzlüğe bulaşan veya bulaşması muhtemel veya çetelerle ilişkisi bulunan veya bulunması muhtemel görevliler’ ile ilgili il dışı tayin isteğini sunduğunda imzayı atmış olsa, sis ve duman içinde bazı şeyleri gerçekleştirmek isteyenler zafer sarhoşluğu yaşayacaktı. Çakır listeyi gördüğünde (kendisi yok böyle bir şey diyor ama biliyorum var), öğrendiğim kadarıyla, gidenlerin yerine kimlerin getirileceğini sormuş. Aldığı yanıt herkesin yerine adam bulunduğu şeklinde olmuş. Israr edip “Kışta kıyamette nasıl yapacaksınız?” deyince, “Bir-iki ay yeter” denilmiş. Uzunca süredir biliyorum ki polis okullarına yapılan atamalar bu operasyon içindi. Okullar ‘depo’ olarak kullanılıyordu.
İçişleri’ndeki ‘tercih’ nedenleri
Çakır imzayı atmış olsaydı, kendisine bağlı olarak çalışan ve 1997’den bu yana çetelere, teröre, yolsuzluklara karşı en etkin biçimde kullandığı, çok yakından tanıdığı kendi polis kadrosunu da, ‘rüşvetçi, çeteci, yolsuzluk yapanlar’ olarak damgalayacaktı. Önüne konulan ve Tantan ile dostu, hemşehrisi Abanoz’un hazırladığı liste, yürürlükte olacaktı. Çakır geleceği gördü ve makamını tehlikeye sokarak imza atmadı. Bakarsınız sırf bu yüzden görevden alınır. Tantan’ın gücü yeterse…
“Ben imzalamam, Ankara’dan bakanlık nokta tayini yapsın” diyen Çakır, Abanoz’u geri çevirdi. Abanoz ertesi gün doğru Ankara’ya gitti. Vali de geçen hafta Ankara’daydı. Bunu görüştü. Vali mutlu döndü. Ama bu mutluluğu ne kadar sürer bilemem.
3 bin polisi bir gecede değiştirip, kimselere haber vermeden, izin almadan, yasalara uygunluğunu sorgulamadan yeni telefon dinleme teknik ve usullerini yürürlüğe koymak, sınırsız telefon dinleme yetkisi isteyerek, Cumhurbaşkanı’nın, ‘Fethullahçı’ diyerek geri çevirdiği valilerin yerine aynı görüşte kişileri atamak için çaba göstermek, hep aynı planın parçası. Öyle ki bakanlıkta hemşehrilik; Sakaryalı, Hendekli olmak Gürcü kökenden gelmek çok önemli. Üst düzey atamalarda belli noktalarda muhafazakâr kadrolaşmayı sağlamlaştıracak adları göreve yeniden getirerek yapılmak istenen nedir?
Amerika’ya sığınan ama Türkiye’de aranan Fethullah Gülen’i, orada devletin resmi korumasına korutmak ne demekse bunlar da o demek. Gülen’i koruyan polisi tepkiler üzerine aylar sonra geri çekip, İstanbul’da en yakın arkadaşınız olan, paraya para demeyen kulüp başkanına birkaç gün önceye kadar koruma yapmak ne demekse, o demektir.
Tantan istiyor: MİT iç istihbaratı bıraksın… Ama kime? Emniyeti istihbarat ve teknik birimleri de dahil eline geçirmek için kıyasıya mücadele eden mafya ile Fethullahçılara mı bıraksın? Temiz toplum diye bağıran halka, oyalanması için verilen operasyonlar zaten yapılması zorunlu olanlardı. Bankalarla ilgili operasyonlar Bankalar Yeminli Murakıpları’nın isteği ve raporları ile hayali ihracat ile ilgili olanlar müfettişlerin ve denetçilerin raporları ile suçları sabit görülen ve yargıya intikali zorunlu olan dosyalardı. Gerçekleri daha ne kadar saklayacaklar… Yolsuzluk ekonomisi tanımı da bununla mücadelede Tantan’ın bakanlığından çok öncedir.
‘Dürüstlük’ yeterli midir?
Yolsuzluk ve çete mücadelesi Türkiye’de 1996’da başladı. Susurluk kazası olduğunda, bu mücadele toplumsal destekle birlikte doruğa ulaştı. O günden bu yana yapılanlar bir büyük temiz toplum kavgası idi. Bu kavga son dönemde gerçekleştirilen operasyonlar ve alınamayan siyasi kararlar yüzünden tıkandı. Tantan’ın rüşvete, hırsızlığa karşı olduğu kesin. Ama siyaseten kime karşı, kime değil bilen var mı? Tantan ANAP milletvekili ama ANAP’lı mı? Hükümette, hatta Hüsamettin Özkan’ın kadim dostu ama DSP’li mi? MHP’li olmadığını da Allah’tan biliyoruz. DYP’li de değil.
Artık yapılanlar siyasi şov ve hesaplaşmaların kısır çekişmesinden başka şey değil. Temiz toplum mücadelesi parlamento, sivil demokratik kuruluşlar, hukuk ve mali uzmanlar devre dışı bırakılıp polis şovuna dönüştürüldüğü için büyük değişim gerçekleştirilememiştir. Ama Türk halkı neyi nasıl yapacağını öğrendi. Mutlaka başarılı olacaktır.
Türkiye’de İstanbul’u ele geçirmek için çaba veren en önemli illegal güç merkezini Fethullahçılar ve mafya oluşturuyor. Gözümüzden kaçırılan operasyonların arkasında sakın onların ve destek aldıkları uluslararası odakların parmağı olmasın?
Türkiye’yi yönetenler bilerek veya bilmeden bu güç merkezlerinin oyununa gelmesin? Sakın Gülen’in Türkiye’ye dönüşünü hızlandırıp, onu ulusal kahraman gibi karşılatmak isteyenlerin siyasi amaçlarına hizmet ediliyor olunmasın? Şimdi bunların yanıtlarını medyadaki destekçilerden alırız. Tantan’da bunlara bir mülakat patlatır, bulmaca gibi konuşur sonucu biz çıkarırız. Bakarsınız ‘Nüfus mu, nüfuz mu’ casusu olduğu belli olmayan Türk casus tiplemelerine yeni örnekler katılır.
Hayırlısı…
Hukukla kavga, askerle kavga, siyasetle kavga… Kavga, kavga, kavga… Kavgadan sonuç bir gecede İstanbul Emniyeti’nde kimselere çaktırmadan 3 bin polisin görev yerini değiştirip, sicillerine yolsuzluk ve çete bağlantılı notu düşmekse ne âlâ… Ama kavga ve kaos ortamından başka sonuçlar elde edilmek istendiği kanısındayım… Kaos içinde Türkiye’de ne olup bittiğini çok az insanın fark ettiğini sanıyorum. Türkiye’deki olayları kesenizden, ikbal hislerinizden, koltuk ihtiraslarınızdan, para korkunuzdan kaynaklanan yorumlara tabi tutarsanız yanılırsınız. Fili tarife çalışan körün durumuna düşersiniz. Gözlerimizdeki bağı çözmenin zamanıdır.