30 Mayıs 2002
İdam cezasına karşıyım. Öldürmek bir ceza olamaz. Devlet olabilmenin en önemli koşulu adalet ve hukuk ortamını sağlamaktır. Devletlerin elini kana bulaması kadar vahşi ve uygarlık dışı bir şey olabilir mi? Katili yargılayıp öldüren devlet, katil olmanın kötü olduğunu savunabilir mi? Öldürmek eğer suçla mücadelede bir önlem olabilseydi, dünya üzerinde suç da, suçlu da kalmazdı. İnsanı öldürerek hukuk dağıtılamaz. Suç ve ceza dengesini hukuk, rehabilitasyon ve cezalandırma basamaklarıyla kurmalıdır. Kan üzerine kurulan adalet de, hukuk da sorunları çözmez. Çünkü “Suçluyu kazırsanız; altından insan çıkar.”
Abdullah Öcalan da insandır. Suçludur. Cezasını mutlaka çekmelidir. Kimse onun affını veya suçunun türünün değişmesini isteyemez. Suçunun bedeli büyüktür çünkü. Öcalan’ın suçu insanlığa karşı işlenmiştir.
Türkiye’nin uygarlığı
Öcalan’a karşı da hukuk ve adalet ölçüsünde davranılmalıdır. Bu Türkiye’nin demokratik, hukuka bağlı bir Cumhuriyet olması vasfını güçlendirecektir. Bunu AB istiyor diye değil, Türkiye ve hukuku bu medeniyete layık olduğu için yapmak gerek.
Abdullah Öcalan MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) tarafından bir uluslararası operasyonla yakalanmıştır. Amerika ve Yunanistan bu operasyonda kilit ülkelerdir.
O günlerin Türkiye ve Ankara’sını hatırlamakta yarar görüyorum. “Operasyon” kitabımda Öcalan’ın yakalanış öyküsünün kilit noktalarını açıklamıştım. Bugüne kadar 13 baskı yaptı ve yalanlanmadı. Aksine, doğrulandı açıklamalarım. Öcalan’ı Türkiye’nin bir şekilde ele geçireceğini anlayan ve bulunduğu yeri CIA’dan önce Amerikan yetkililerine bildiren MİT olmuştu.
Öcalan nasıl yakalandı?
Bu MİT baskısı, 4 Şubat 1999 akşamı Amerikan gizli servisi CIA’nın Ankara temsilcisini, Yenimahalle’de bulunan Türk gizli servisi MİT’in resmi konutundaki randevusuna getirdi. Amerikalı casus, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a çok önemli bir teklifte bulundu.
CIA yetkilisi, MİT Müsteşarı’na, PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın ortak gerçekleştirilecek bir operasyonla yakalanmasını ve Türkiye’ye getirilmesini öneriyordu. Aksi durumda MİT’in düzenleyeceği bir operasyon pek çok soruna yol açabilirdi. Saat 21.15’te görüşme Şenkal Atasagun’un detaylı açıklama isteğiyle bir başka boyuta taşındı. Amerika, Türkiye’ye Abdullah Öcalan’ı teklif ediyordu. Ama şartı vardı. Amerika’nın şartı açıktı:
“Operasyonu Amerikan ve Türk ekipleri gerçekleştirecek. Ancak ne olursa olsun, Abdullah Öcalan Türkiye’ye sağ olarak getirilecek, mahkemede adil olarak yargılanacak ve öldürülmeyecekti.”
Öcalan sağ kalmasaydı!
Amerika şart olarak, Abdullah Öcalan’ın sağ olarak Türkiye’ye getirilip, yargılanması ve öldürülmemesi konusunda garanti ve güvence istedi. Yunanistan Türk tarafının bunu başaramayacağına inanıyordu. Yunanistan, Öcalan ele geçtiğinde MİT mensupları onu hemen öldürecek diye ummuştu. Türkiye’de kargaşa çıkacaktı. Terör ve şiddet olayları yayılacaktı. Yunanistan’a göre Türkiye bir iç savaşa girecekti. Türk ile Kürt birbirini öldürecekti. Yunanlı yetkililerinin hesabı buydu.
Bunun için de Öcalan’ın açıkça dile getirdiği gibi, Yunan tarafı onu Amerikalılara sattı. Amerikalılar da Kenyalı yetkililer kanalıyla Öcalan’ı Türk uçağına bindirdiler. Öcalan, Yunan tarafının garantisi üzerine Hollanda’ya gideceğini sanıyordu. Uçağın kapısındaki Türk gizli servisi mensubunu rahat bir edayla, elindeki çantayla selamlayıp girdi. Sonrası o malum sözler: “Abdullah Öcalan memlekete hoş geldin.”
Soğukkanlı olalım
Türkiye o dönemki soğukkanlı tutumuyla Yunan tezini boşa çıkarttı. Öcalan öldürülmedi. Adil yargılandı. Cezasını aldı. Terör bitti. Toplumsal gerilim azaldı. Bu Öcalan’ın suçunu hafifletmiyor tabii. Suçunun karşılığını çekecek. Ama bu idam olmamalıdır. Türkiye öldürmenin o melanet etkisinden çıkmalıdır. Bunu AB için değil, Türkiye için yapmalıyız. Öcalan’dan önce idam edilen hainler ders olsaydı, Öcalan şimdi İmralı’da değil, Diyarbakır’da emekli tapu memuru olarak yaşamaya devam ederdi.
Öcalan’ı idam edersek Türkiye için en büyük hatayı yapmış oluruz. Onu tam 35 bin insanın canına, 100 milyar dolardan fazla paraya mal eden güçlerle onu öldürerek değil, onu kullanarak mücadele edebiliriz. Bu aşamada AB kimsenin umurunda bile olmamalı. Türkiye aklıselimine ve gücüne güvenmeli.