03 Aralık 2001
İmralı tutuklusu Abdullah Öcalan tarafından görevlendirilen iki avukatıyla cumartesi günü uzun uzun söyleştim. Öcalan, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdiği savunması ile, son dönemde ortaya koyduğu siyasi çıkışlarını nasıl değerlendirdiğimi öğrenmek istemiş. Ayrıca Irak’a bir saldırı olması durumunda bölgede gerçekleşecek değişikliklerin neler olabileceği konusunda görüşlerimi almalarını istemiş avukatlarından.
Öcalan’ın yakalanışını anlattığım Operasyon kitabımı kaleme alırken de, avukatları aracılığıyla kendisinden yakalanış öyküsünü istemiştim. O da kaleme alıp bana yollamıştı. Kitapta bunu aynen yayımladım.
Terörün bitmesinden çok memnun
Bu kez ondan gelen bir talep ile avukatları randevu istediler. 11 Eylül saldırıları sonrasında nelerin olabileceğinden idam hükümlüsü PKK liderinin siyasal taleplerine kadar her konuda sohbet ettik.
Avukatlar, terör olgusunun bitmesinden Öcalan’ın duyduğu mutluluğu aktardılar. Öcalan son dönemde gerçekleştirdiği siyasal çıkışların nasıl algılandığını merak ediyormuş. Seçimler ve sonrasında oluşacak parlamentoda “Kürt” kimliğinin temsil edilmesi noktasında neler olabileceğini sorguluyor.
Öcalan ve PKK’nın siyasallaşma atağı nedeniyle İstanbul’da bazı üniversitelerde 750 kadar öğrenci “Kürtçe okumak istiyoruz” diye idareye başvurdu. Bazı illerde de nüfus cüzdanlarına Kürt diye yazdırmak üzere bir atağın planlandığını duyuyorum. Bunlar elbette yeni gerginliklere neden olacak. Bu tür gerginliklerin sonuçlarını iyi düşünmeden atılacak adamlar kime zarar verebilir ki?
ABD ile kara savaşına girer mi?
En çok merak ettiği konulardan biri de 11 Eylül sonrası Irak’a Amerika’nın bir saldırı gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği. Avukatlarının sorularından çıkardığım kadarıyla böyle bir saldırıya Türkiye’nin nasıl tepki vereceği, Türkiye’nin Amerika ile birlikte bir kara savaşına katılıp katılmayacağı en çok merak ettiği nokta. Ben de Türkiye’nin istemediği bir savaşın olmayacağını dile getirdim. Saddam’ı devirmenin zorluğuna inandığımı aktırdım.
Abdullah Öcalan bölgede kara birliklerinin de katılacağı bir savaşın uzak olmayacağını savlıyormuş. Bölge dengeleri içinde bir Kürt otonomisi ve devleti imkansız. Çünkü Türkiye bunu istemiyor. Bu konuda Türkiye’nin fikrini değiştirebilecek hiçbir şey yok şu an için.
Öcalan Kuzey Irak’ta Turgut Özal’ın yaklaşımının ve politikalarının doğru ve buna bağlı olarak Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde bu politikaların katkısının büyük olacağını düşünüyormuş. Özal’ın ölümünü bu nedenle erken diye değerlendirmiş. Bence bu konuda da yanlış düşünüyor.
Ben avukatlarına Öcalan’ın Turgut Özal’ı yanlış anladığını anlatmaya çalıştım. Turgut Özal belki Talabani’ye belirli hayali senaryolarını aktarmış olabilir. Ama PKK ve yarattığı terörle en sert ve etkin mücadele kararlılığı konusunda devlete talimat veren kişi Turgut Özal’dır. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e, Cumhurbaşkanı olduktan sonra yazdığı mektup, özel harekat timlerinin doğuşunu Özal’ın istediğini ve PKK ile tavizsiz mücadele kararlılığını altını çizerek vurguladığının delili. Özal’ın bu konuda hakkını teslim etmek gerek. Terör ile mücadelede geç de olsa kararlı davranabilmişti.
HADEP engellenir mi?
Terörün bir çare olmadığını ve olamayacağını, artık dünyada terör ile bir yere varmanın olanaksızlığını söyledim. Öcalan da bu görüşteymiş. Geç oldu ama, neyse…
Siyasal zeminde hak arama arayışının doğru ve gerçekçi olacağını dile getirdim. Öcalan olası seçimde HADEP’in Meclis’e sokulup sokulmayacağını merak ediyormuş. Ben de “Oy alması durumunda Meclis’e girmesini engelleyecek bir yasanın bulunmadığını” hatırlattım. Ayrıca geçmişte SHP’nin ve Erdal İnönü’nün bu konuda attığı olumlu adımın Leyla Zana ve diğer milletvekillerince nasıl yanlış kullanılıp, o zaman bu cesur yaklaşımın nasıl heba edildiğini aktardım. Bunda Öcalan’ın günahı büyük değil mi? Milliyetçilik tabanında siyaset yapmanın halktan olumsuz tepkiler aldığının örneklerini verdim. Kürt olmak illa bu konuyu ön plana çıkartan partiye oy vermek anlamına gelmiyor çünkü. Bu Türk milliyetçiliği temelinde siyaset yapan partilerde bile gözlendi. Örneğin bundan önce sorunlarının çözümünde bir etki yapacağını düşünmediği için pek çok Kürt kökenli yurttaş onları temsil ettiğini iddia eden partilere asla oy vermediler. Şimdi verecekler mi?
Öcalan, Kürt kökenli yurttaşlar arasında bir “çürüme” olgusundan bahsetmiş. Daha çok bir yozlaşma anlamında. Ben de bunun çürüme değil, değişim olduğunu söyledim. Türkiye’nin bütün kurumları ve insanlarıyla değişmekte olduğunu aktardım. Yıllardır kent sokaklarında yürümemiş, gençleri gözlemlememiş bir insanın siyasi fikir üretmesi kadar zor ve yanıltıcı ne olabilir? Öcalan bu çağı ve Türkiye’yi anlayabilir mi? Zor çok zor.