29.09.1999
Cezaevlerini yönetenlerin beceriksizliğini, ölü sayılarını artırarak, yangına körükle giderek çözmek mümkün değil. Olayın geldiği boyutu, Ömerli Cezaevi’nde çekilmiş bu fotoğraflar çok iyi anlatıyor
Tuncay ÖZKAN
Türkiye’de cezaevlerinin içinde bulunduğu durum artık bu sorunun zaman geçirmeden hallini gerekli kılıyor. Sorunu hallederken kabadayılık veya gereksiz güç gösterisinin bir anlamı olmadığını hatırlatmakta fayda var. Cezaevlerini yönetenlerin beceriksizliğini, reform yapamayanların acizliklerini cezaevlerinde kıyım yaparak, ölü sayılarını artırarak, yangına körükle gidecek çözmek mümkün değil.
Para harcayacaksınız, kurumlarınızı düzelteceksiniz, reform yapacaksınız. Adalet Bakanlığı’ndaki kafaları yenileyeceksiniz, sorun çözülür. Sorunu kadrolaşmak için 1990’lı yıllarda yapıldığı gibi 35 bin yeni personel kararnamesi ile çözmeniz mümkün değildir. Adalet Bakanlığı ülkücü, şeriatçı, Alevici, solcu değil, hukuk bayrağının dalgalandığı yer olmalı. Bunu başaramazsanız sorun çözülmez. Zor sanmayın sadece ciddiyet ve liyakat, sistemi düzeltir. Geçmişte yapılan hataların bugünkü yansımaları karşımızda duran ‘isyan’. Bugün hata yaparsak yarın yine karşımıza çıkacaktır yanlışlarımız.
Sekiz ayda onlarca ölü
Cezaevlerinin durumuyla ilgili olarak ilk uyarıyı 5 Şubat 1999 günü bu köşeden yapmıştık. Bayrampaşa Cezaevi’nin nasıl mafya cumhuriyeti haline dönüştüğünü aktarmıştım. 6 Şubat 1999’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile yaptığımız konuşmayı yayımlamıştım. Çitici o zaman cezaevleriyle ilgili pek çok uyarıda bulunduklarını aktarmıştı.
Ama ödenek yokluğu dahil önlerindeki engelleri anlatıyordu daha çok.
‘Bayrampaşa cumhuriyeti’ ile ilgili uyarılarımızın üzerinden tam sekiz ay geçti. O günden bu yana ne mi oldu? Biz uyarırken ölüler yoktu, bugün onlarca ölü var. İsyan var, kargaşa var. Sonuç ders alınmadığı gerçeğidir. Önlem almakla yükümlü olanların önlem alamadıkları gerçeğidir.
O gün içerde bomba, ağır çatışma silahları ve uyuşturucu dahil her şeyin cezaevinde serbestçe alınıp satıldığını dile getirmiştim. Telefon satışlarının, yapılan görüşmelerin ihalesinin nasıl yapıldığını anlatmıştım. Bugün bunlarla ilgili cezaevi bataklığı artık koku veriyor. Şimdi aynı yetkililer görevde. Ama aynı beylik laflar. Onlar burunlarındaki mandalla, çöp dağının tepesinde nutuklar atıyorlar, ‘cağız… ceğiz…’ Gerçek gözlerini kamaştırıyor olsa gerek. Gözleri kapalı geziyorlar. Tıpkı mezarlıktan geçerken ıslık çalanlar gibi korkularını bastırmaya çalışıyorlar.
Aslında cezaevi gerçeği iki yanı keskin bıçak. Cezaevleri ile ilgili sorunlara bakarken mahkûm ve tutukluların da hakları olduğunu ve cezaevlerinin insan hakları açısından çok titiz davranılması gerektiğini unutmamak gerek. Yani ne mafyaya ve örgüte teslim edeceksiniz cezaevini, ne de baskı ve zorbalık yönetimlerine. Uygar toplumlarda olduğu gibi sıkı denetim ve gözetim altında suça, cezayı uygulayacaksınız. Cezaevlerindeki insanların canından birinci derecede sorumlu olanın devlet olduğunu unutmayacaksınız. Cezaevlerinde ölen her tutuklu ve mahkûmun hesabını onların canından sorumlu olan görevliler verecektir. Vermelidir. Cezaevleri mahkûmların krallıkları olmadığı gibi, başka kurumların da krallıkları olmamalı. Cezaevleri hukukun üstünlüğünün sembolleri haline getirilmeli.
Neden açıklayamıyorlar?
26 Eylül 1999 Pazar günü bu köşede Bayrampaşa Cezaevi’nde yaşanan ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan çatışmayla ilgili çok önemli bir bilgiyi aktarmıştım. İstanbul polisi, çatışmanın çıktığı gün cezaevi yönetimini uyarıp, Hakan Çillioğlu’nun, Alaattin Çakıcı’nın yeğeni Kenan Ali Gürsel tarafından öldürüleceğini bildirmişti. Ama nedense bu uyarıya rağmen oyun ters dönmüş ve Çillioğlu, Gürsel’i öldürmüştü. Şimdi bu olayla ilgili olarak kamuoyuna yapılması gereken açıklamalar neden yapılmıyor, bunu merak ediyorum. Cezaevi yönetiminin bu olaydaki tutumuyla ilgili, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ferzan Çiticioğlu kamuoyunu aydınlatmalıdır. Bilgi vermelidir. Bugüne kadar bilgi vermediler, gerçekleri sakladılar da ne oldu? Artık bu kokuşmuş sistemin üzerindeki perdeyi kaldırmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Emniyet’in uyarısı neden dikkate alınmadı? Cezaevi İkinci Müdürü Müslüm Teke ile ölen Gürsel arasında neler yaşanmıştı? Samsun’da cezaevi müdürünün ve yardımcısının öldürülmeleri olayıyla ilgili soruşturmalar sırasında hangi sonuçlara ulaşıldı? Cezaevi gerçeği toplumun önüne açıkça konulmalıdır ki çözüm üretilebilsin.
Kanal D’den arkadaşım Vedat Yenerer dün eski hükümlülerden Murat Sincar ile konuştu. Sincar’ın albümünde bulunan bazı fotoğraflar Türkiye’de cezaevi gerçeğinin en önemli belgeleri. Fotoğrafları cezaevlerini yönetenlerin iyice incelemesinde fayda var. Çünkü hastalık artık sadece Bayrampaşa’da görülen bir şey değil. Bu hastalık Ömerli Cezaevi’nde de var, diğerlerinde de.
1968 doğumlu olan ve Sincar aşiretinden olan Murat Sincar’ın suç dosyası kalabalık. Ağabeyi gazeteci katili. Cezaevlerinde çektirdiği fotoğraflar suçla ve suçluyla nasıl mücadele edildiğinin kanıtı! Şimdi bu fotoğraflarda gördüğümüz suçlu ıslah olup çıkmıştır cezaevinden değil mi? Yanılırsınız. Yarın karşınıza bir organize suç örgütüyle çıkarsa şaşırmayın.
Sincar, cezaevlerinde gardiyanları koşturup at yarışı oynadıklarını anlatıyor. Devletin memuru, mahkûmun oyuncağı! Pes doğrusu. Ayakların baş, başların ayak olduğu zamanları yaşıyoruz galiba.