08 Eylül 2003
Adli tatil bitti. Adalet dosyalarla boğuşmaya kaldığı yerden devam edecek. Ama hukukun üstünlüğünün sağlanması veya Türkiye’nin sorunlarının çözümü noktasında yapılacaklarla ilgili olarak o kadar eksik var ki! Bunlar orta yerde dururken Türkiye hukuk devletidir demek çok zor. Türkiye’de hukuka uygunluk veya hukukun üstünlüğünün kabulü noktasında pek çok sorun var. Bu sorunların hiçbiri de maddi olanaksızlıklardan kaynaklanmıyor. Sorunların temelinde hukuka bakış açısı yatıyor.
Güç ve hukuk
Türkiye’de hukuk, gücü elinde tutan dar kafalılar tarafından kendilerinin tasdik makamı olarak görülüyor. Bazıları da hukuku arka bahçelerinin vazgeçilmez süsü olarak algılamak istiyorlar. Kararlar karşısında onlara adil davranılsın, başkalarına yasaların emirleri uygulansın dilekleri var. Ama halk, Türkiye’de hukuka olan inancını bunlardan ayrı biçimde, her zaman tescil ediyor. Hukukun da halkın talepleri karşısında gelişen ve kendini koruyan bir yapısının olması gerek. Ne yazık ki hukuk bu tür konumlanmamış durumda. Hukuk kendine dönük saldırılar karşısında çaresiz çoğu zaman.
Adliyeler
Türkiye’de adliyelerde avukat tutma, savcı yargıç tut, anlayışını yerleştirmeye çalışan karanlıklara karşı, cüzdan ile vicdan çelişkisine karşı, hukuku alt edilmesi gereken bir karşı taraf olarak görenlere karşı, hukuk savunmasız olamaz. Savunması gerekenler suskun kalsa da hukuk kendini korumalıdır. Hukuk adamlarına görev burada düşüyor. Hukuk bu denli savunmasızken ben Türkiye’de hukukun durumuna bakarak, ‘Kuvvetler ayrılığı prensibi’nin olmadığını savunuyorum. Kuvvetler ayrılığı olsa hukuk yürütme erkine karşı daha da güçlü olmaz mı?
Türkiye’de halka karşı hukuk anlayışı var. Sokakta bir adam suç işlerse ona karşı hukuk uygulamasında hiçbir sakınca yok. Oysa ne siyasilere, ne de kamu yöneticilerine karşı hukuk uygulamak mümkün. Herkesin bir koruma duvarı var. O duvarları kaldırmak konusunda kimse istekli değil. Çünkü herkesin hırsızı, katili, rüşvetçisi kendine iyi geliyor. İktidar oldular mı bunları ortadan kaldırmak yerine değiştirerek muhafaza etmeyi yeğliyorlar. Hukuk buna ne yapsın?
Hukukun üstünlüğü
Bugün Türkiye’de hukukun yasal düzenlemeler anlamında suçluyla veya suçla mücadelede bir sıkıntısı olduğunu sanmıyorum. Ama hukukun suç ve suçluyla mücadelede karşısındaki en büyük engel kendi çalışma usulüdür. Hukukçuları devlet memuru niteliğine sokan, yürütmenin boyunduruğu altında tutan düzenlemelerin düzeltilmesi gerekiyor. Savcılık makamını sağlamlaştırıp, yargıç kürsüsünden ayırmak gerekiyor. Savcının, yargıcın görev yeri, özlük işleri konusunda özerklik gerekiyor. Karar almada, uygulamada, açıklamada özerklik gerekiyor. Bunları çözmeden Türkiye’de ne hukukun üstünlüğü sağlanır, ne de kimse kuvvetler ayrılığı ilkesinin yürürlükte olduğunu idda edebilir. Dün ne geçerliyse bugün de o geçerli. Dün eleştirilenler bugün de yürürlükte. Eski tas eski hamam, hamamcı değişmiş, kaç yazar.
Bildiğim bir tek doğru var, hukukunu, adaletini, hukukçusunu kaybeden ulusların ayağa kalkması mümkün değildir. Türkiye’de hukukçuların bireysel çabalarıyla ayakta duran hukuk da giderse, umutlar da ölür. Onun için adaleti, hukuku, yasayı, guguklaştırmadan, hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmenin sorumluluğunu hep beraber yerine getirmeliyiz. Hukukçular da kendilerine ve ellerine teslim edilen namus, erdem, onur ve vicdan ilkelerine sahip çıkmalılar. Onlar da olmazsa halimiz nice olur?..