05 Temmuz 2001
Ankara’da masamda duran zarfı açtım. 1995 yılıydı. içinden bir karikatür çıktı. Adaletin gözleri bağlı, elinde kılıcı ve hassas terazisi olan güzel kızını, hani heykel olan, üç adam sırtlanmışlar götürüyorlar. Hallerinden tecavüzcü oldukları besbelli. Ama üstlerindeki cüppelere bakınca birinin yargıç, birinin savcı, birinin avukat olduğunu anlıyorsunuz. Son dönemde bunlara bir de siyasetçi eklendi.
Bugün de o güzeli aynı takımın sırtlayıp götürdüğünü görüyorum. Hukuka, kötü şeyler yapıyorlar. Buna izin vermemeliyiz. Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun isyanını anlayın. O hukukun eşit ve adaletle uygulanmasından yana. Güzeli sırtlayıp götürenlerin karşısına çıkıyor. Desteğe ihtiyacı var. Savcılar ve yargıçlar ona en önce destek olmalı ama… Bakın Cavit Çağlar davasında savcının zaman aşımı yorumuna, anlayın geri kısmını… Bakın Ömer Lütfü Topal ile Sudi Özkan’dan devletin alacak davasının seyrine anlayın ne duruma düşürüldüğümüzü.
Siyasetçi hukukun canına okuyor. Çanına ot tıkamaya hazırlanıyor. Hukukçular vicdan ile cüzdan arasında geziyor. Anlı şanlı kararlar peş peşe geliyor. Siyasetçiden önce hukukçularda sıkıntı var. Son dönem hatalı hukuk uygulayıcılarının büyük günahı var. Günahlar siyasetçiye cesaret veriyor. Ama ne olursa olsun siyasetçinin hukukla oynaması bu kadar kolay olmalı mıdır? Benim memurum işini bilir, anlayışıyla hırsız bürokrat üret. Sonra bu ürettiklerini korumak için yasal zırhlar geliştir. Buna da hukukun üstünlüğü de!
İşte bu nedenle Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in önüne getirilen ve savcıların çalışmalarına sınırlamalar koyup, bürokratlara dokunulmazlık sağlayan yasal düzenlemeyi veto edeceğine inanıyorum. Yoksa hukukun o güzel kızını sırtlayıp götürenlere yakında IMF de katılır, ağlarız halimize…
Yaşasın IMF!.. Yaşasın Dünya Bankası!..
Herkes sussun! Susun!
Köşeye sıkışan çalışanlar, işsizler, işverenler, çiftçiler ve diğerleri… Zorla değiştirilenler… Her şeylerini IMF’ye teslim edip, sonra kötü yola düşenler… Hepiniz susun.
Kemal Derviş, Hurşit Güneş, Zeypen Göğüş, Asaf Savaş Akat ve benzerleri ile, Dünya Bankası’ndan son 10 yılda aldıkları rapor paraları karşılığı geçinen Türkler dışında herkes sussun. Sadece onlara kulak verin. Öncelikle de Güngör Uras’ın susturulması konusunda IMF’ye ek niyet mektubu verilmesini ve bu konunun dış yardım şartına bağlanmasını talep ediyorum. Zarar veriyor kardeşim.
Bağırmayın, sızlanmayın, ağlamayın, direnmeyin, tartışmayın, konuşmayın. Söyleyecek neyiniz var? Siz değil misiniz Türkiye’yi bu duruma düşüren? Yüzünüz kızarmıyor bari diliniz dursun. Bakkaldan peynirleri kalıp kalıp götürüp yerken iyi. Bakın gavur 100 gram yiyor. Ülkeyi batırdınız işte. Enflasyondan nemalanan halk yığını sizi. Sizi gidi sizi…
Bırakın adamlar toplum mühendisliği konusundaki dehalarını sergileyip, bizi IMF ve Dünya Bankası’nın güvenli limanlarına taşısınlar. Yeni bir İtalya, İspanya, Portekiz olalım. Bedelini ödeyeceksiniz tabii. Kıbrıs, Kuzey Irak, Güneydoğu… Yok öyle üç köfte beş kuruşa, o devirler bitti artık. Anlayın ve susun. Susmaz, durmaz ve karşı koyarsanız Tacikistan, Özbekistan ve Irak’tan farkınız kalmaz haa…
Bırakın, beceremediğiniz ekonomik yönetimini Kemal Derviş’in umum valiliğinde IMF ve Dünya Bankası yapsın. Hükümet, parlamento ve Türkiyeli yoksul yurttaşlarınızla siz siyasetin kum havuzunda oynayın. Siyasetin ekonomiyi idare etmemesi gerektiğini zaten IMF ve Derviş söylemedi mi? Aslında Türkiye’yi Türkler yaşamak için kullanmalı, yönetimini IMF ve Dünya Bankası gibi kayyumlar yapmalı.
Herkes sussun. Adamlar gürültüden rahatsız olmasın. Bir de ahali toplanıp toplanıp bağırsın: Yaşasın IMF! Yaşasın Dünya Bankası!