10 Eylül 2003
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumu anlamak istiyorsanız ‘adliye binalarına, hastanelere ve hapishanelerin’ durumuna bakın. Buraları görmeden, neler olup bittiğini anlamanız mümkün değildir. Hayat buralarda akıyor. Adliyelerimizin durumu içler acısı tabloyu oluşturuyor. Adli tatilin ardından yaşananlara baktığınızda ortaya çıkan tablo net.Türkiye hukukunu arıyor. Hukuk daha bir türlü kendini bulabilmiş değil. Hukuk ne mi? Hukuk dediğiniz hayat denizinin kılavuz kaptanı. Dar kafalı, büyük mideli yöneticiler bunu da bizim için lüks sayıyor.
Adliye
Türkiye’de her dört kişiden üçü birbiriyle davalı. Ne kadar barışık bir toplumuz değil mi? Bir hukuk davasının ortalama süresi 9 ay ile 2 yıl arasında sürüyor. Bu davalarda taraflar toplam 45 saniye ile 90 saniye arasında dertlerini anlatma olanağı buluyorlar. Tıpkı SSK hastanelerinde olduğu gibi. İdrardan karakter tahlili yaparcasına adalet dağıtıyoruz.
Ceza davalarının ortalama süresi 1 ile 3 yıl. İcra tetkik mercilerinin bir günde baktığı ceza davası sayısı ortalama 300. Bir icra müdürlüğüne yılda 15 bin ortalamayla icra takibi başvurusu yapılıyor. Bir icra müdürlüğünün ortalama eleman sayısı 5.
Ceza davalarında da dert anlatmak bir dert. Yargıç, dağ gibi yığılı dosyaların altında, adliye binalarının çoğu sanırsınız kömürlükten bozma. Buna da şükür diyoruz. Çünkü çoğu bina da yargılananların ya da suçlu bulunanların mülkü, devlete kiraladığı binalar. Samanlıkta iğne misali adalet arıyoruz. Adliye’nin namusunu yargı kadrosu kurtarıyor. Onlar da cüzdan, vicdan, rüşvet, iltimas, Ankara baskısı boyunduruğunda. İşleri Allah’a havale.
Savunma
Savunma hakkı öyle kutsal bir hak ki, bence ifade özgürlüğüyle koşut. Türkiye’de savcı, yargıcın yanında oturuyor, avukat aşağıda dert anlatıyor. Ört ki ölek misali.
Türkiye’nin en büyük barosu İstanbul. Tokyo’dan sonra en büyük baro, dünyada. Fiziki koşullarının yetersizliğini falan geçtim bir yana, bence nasıl toplanabiliyorlar ona şaşırmak gerek. Onlar da insani unsurların özverisiyle ayaktalar. İstanbul Barosu’nun 10 bin kayıtlı avukatı var. İstanbul’un 20 adliyesi, 10 milyon da nüfusu var.Yasa var ama para yok. Yasa var ama kuvvetler ayrılığı ilkesi yok. Yasa var ama uygulamada yok.Adliye binaları tel tel dökülüyor. Deprem vursa adalet en önce altında kalır. Kentin bir ucunda Pendik Adliyesi, diğer ucunda Silivri Adliyesi var. Aradaki mesafe 200 kilometre. Biter mi bu çile. Bu kafayla bitmez.
Anadolu
Anadolu’da yargıç olmak, savcı olmak, avukat olmak ayrı dert. Adalet, hak, hukuk dağıtanlar kendi dertlerine ışık tutamıyorlar. Gümüşhane baro başkanı öldürüldü, ne oldu? Samsun’da avukat vurdu mafya, arkasındaki güç ortaya çıktı mı? Çek-senet işi yapan avukatlar, mafyanın emrinde dolananlar, paralar ellerinde adalet arıyorlar. Savunma hakkı kutsaldır.
Herkes savunulmalıdır. Yaşam kadar önemsiyorum. Ama savunma hakkının satılık olduğunu kabul etmiyorum. Savunma hakkını yerine getirenlerin adliyeyi satın almaya kalkmasını içime sindiremiyorum.
Kararların alınır, satılır olmasını kabul edemiyorum. Ben en önce hukukun üstünlüğüne teslim olması gerekenlerin savunmanlar, yani avukatlar olduğuna inanıyorum. Yoksa adalet olur mu? Avukatlık ulviyetini yitirmiş. Barolar ne yapıyor. Bilirkişi müessesesi adliyeyi torpilliyor. Savcılık, idarenin tasarrufuna açık. Adaletin bu mu Türkiye?
Türkiye’nin hukuku
Evet Türkiye’nin adliyesi, hukuku bu. Yolu oralara düşmeyenlere tavsiyem çıkıp sırça köşklerinden adliyelere uğrasınlar. Baksınlar, gerçekle yüzleşsinler.
Toplumun ne için adliyeye geldiğini görsünler.Türkiye’de yolsuzlukla mücadele edilmiyormuş! Türkiye’de yargıç güvencesi, savcı teminatı var mış da onlar çalışmıyormuş!
Gerçek ancak bu kadar körlük yaratır. Bunların hiçbiri yok.Olması da istenmiyor. Adliyeye para yok, itibar yükseltecek hiçbir şey yok, hukuk çöksün diye adliyeler çökertilmek isteniyor.Türkiye’de adliyeyi yeni keşfedenlere, kuyrukları sıkıştı mı adliyeyi hatırlayanlara, bütçe sırasında adaleti unutup, yargılanırken yargıç hatırlayanlara, adaleti adalet ararken akıllarına getirenlere, adliyede adaleti yitirenlere duyurulur:
Türkiye’de hukuk çürümüyor, ölüyor. Bu, bilinçli olarak yapılıyor. Bu haliyle bile Türkiye’yi yaşanır kılan, direnen hukuk savaşçılarına, cumhuriyet idaresini, Türkiye idealini ve cumhuriyet ideolojisini savunan yürekli hukukçulara selam olsun. Bir gün herkese lazım olacak olan hukuku her şeye rağmen yüceltmek, yurttaşlık görevimizdir.