14.10.1999
Af… Kimin için, hangi suç için ve niçin? Af konusunda Meclis harıl harıl çalışıyor. Neden? Bu sorunun yanıtı hazırlanan af yasa taslağının içeriğinde saklı. Türkiye’de kulisler aracılığıyla yapılan baskıların sonucudur bugünkü af hazırlığı. Kader kurbanları diye çıkılan yolda mafyanın, devlet kesesinden semirenlerin, Hazine’yi soyanların affına ulaşılmış durumda. Bu taslak ne yazık ki Türkiye’de temizlik harekâtına indirilecek en ağır darbedir. Neden mi? Çünkü bu taslakla affedilenler şunlar:
1. Devletin sözleşmeden doğan alacakları, yerli ve yabancı özel sektör ile imzalamış olduğu sözleşmelerin müteahhitleri tarafından ödenmesi gereken mahkeme kararına dayanan veya dayanmayan para cezaları, bunlara ilişkin gecikme faizi, gecikme zammı, temerrüt faizi vb. ödemeler, ceza mahkûmiyetlerinin bütün sonuçlarını da kapsamak üzere affedilmiştir. Bu kapsamda, örneğin; ihaleye fesat karıştıranlar ve ihalelerden men edilenler (Meclis’in ceylan derisi koltukları dosyası), devlete yaptığı inşaat vb. işleri gereği gibi yapmayan, tamamlamayan müteahhitler, ihale kazanıp da devletin zararına ve ziyanına neden olanlar, özelleştirme ihalelerini kazanarak, ödemelerini aksatanlar, borçlarının tamamı muaccel hale gelenler, gecikme faizi veya zammı ödemek zorunda olanlar, cezai şart ödemek zorunda olanlar, özelleştirme kapsamında aldıkları kuruluşu iade etmek zorunda olanlar affedilecektir. Bunlarla ilgili örnekler sayfalarca tutmaktadır. Çimento fabrikaları burada başlı başına bir derttir.
2. Hüküm giymiş veya giymemiş, meslekten men edilmiş banka genel müdürleri, yönetim kurulu üyeleri de (af kapsamında). Burada son dönemde Türk ekonomisinin canına okuyan, mafyanın, karaparacıların cirit attığı bütün bankaların adını yazmak mümkün. Ve tabii yeni af taslağıyla bunlara yeterli kolaylıkları sağlayan, meslekten men edilmiş yeminli mali müşavirler, avukatlar ve doktorlar, 23 Nisan 1999 tarihine kadar meslekten men edilmeyi gerektiren suç işlemiş, bu suç ortaya çıkarılmış veya çıkarılmamış olanlar affedilecekler. Devletten teşvik alıp da teşvik koşullarını ihlal edenler ve cezalı duruma düşenler, teşvik mevzuatından kaynaklanan para cezaları ve para cezasını gerektiren fiiller, SSK prim cezaları, Bağ-Kur prim cezaları ile bunlara ilişkin gecikme faizleri, SSK ve Bağ-Kur mevzuatından kaynaklanan prim asılları, para cezaları ve para cezasını gerektiren fiiller yok sayılacak. Ayrıca sermaye piyasası mevzuatı kapsamında verilen meslekten men, para cezaları, iş kanunundan kaynaklanan para cezaları, belediyelerle ilgili mevzuattan kaynaklanan para cezaları ve para cezası gerektiren fiiller ortadan kalkacak. İhale mevzuatından kaynaklanan suçlar ve cezaları, kambiyo mevzuatındaki TC Merkez Bankası, Bankalar Kanunu, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine göre (karapara aklamak hariç) işlenen suçlar ve para cezaları artık ceza sayılmayacak. Böylece kamu bankalarını, bazı işadamlarına peşkeş çeken batakçı genel müdürler kurtarılıyor. Siyasetin rant kapılarını açık tutanlara kıyak çekiliyor. Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu, Savunma Sanayiini Destekleme Fonu gibi her türlü fon mevzuatından kaynaklanan para cezaları, gecikme faizleri hakkında yasal takibat yapılmayacak ve af hükümleri uygulanacak. Hayali ihracatçılar affedilecek. Ayrıca Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 68’inci maddesinde yazılı suçları (tarihi eser, SİT, yalı, saray gibi tabiat ve kültür varlıkları ile ilgili suçlar) işleyenler, örneğin tarihi eser kaçakçıları hapis cezasında üçte bir, para cezasında yarı oranında ceza indiriminden yararlanacaklar.
Kim, kimi, neden affediyor?
Şimdi birisi çıkıp da bana, bu suçlardan affedilenlerin hangi kader mahkûmu olduklarını bir anlatsa da öğrensem. Hayali ihracatçılar mı kader kurbanı? Yoksa anlı şanlı bankaların yönetim kurullarına kurulup, bankaların içleri boşaltılırken; lüks otolarında gezip, eşe dosta kredi kullandırtıp, kendi adlarının rantını yiyen emekli paşalar, üst düzey bürokratlar, hukukçu profesörler, politikacılar, seçkin ve mümtaz şahsiyetler mi? Kim kader kurbanı? Onlar mı, yoksa vergisini ödemek için, alın terini, göz nurunu, canını ortaya koyup üretim yapan emekçiler, işadamları ve sokakta soygunun farkında olmadan dolaşan yurttaş mı? Kim kader kurbanı?
Bu kader denilen oyunun kurucuları kim? Bunlar neden hep aynı insanları vurguncu, hep aynı insanları soyulan kılıyor? Meclis kader kurbanlarınca seçilenlerden mi, yoksa kader denilen oyunu kuran kişilerden mi oluşuyor? Kim, kimi, neden affediyor?
Çıkartılmak istenen Af Yasası, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan mali suçlar ve mali cezalarla ilgili olarak üç temel kolaylık getiriyor.
1) Yasal takibatın durdurulması ve ileride yapılabilecek yasal takibatın yapılmaması.
2) Tam ve kapsamlı olarak affetme.
3) Ceza indirimi. Para ve hapis cezalarında kısmi indirim. Para cezalarında tam, hapis cezalarında 18 yıl indirim.
Af yasa taslağının 4/1/b maddesi gereğince, vergi, resim harç kanunlarındaki; kaçakçılık suçu sebebiyle hapis veya ağır hapis cezasına mahkûm edilenlerin, ağır hapis veya hapis cezaları üçte bir oranında, her türlü para cezaları üzerinden yüzde elli oranında ceza indirim şartı getirilmektedir. Vergi cezası kesilen bir mükellef; 23 Nisan 1999 tarihine kadar olan dönemlerle ilgili olarak adına hesaplanan gecikme zammı ve gecikme faizi ile vergi cezalarının yarısını sildirebilir (terkin ettirir). Kaçakçılık suçu işlemiş ise, hapis cezası üçte bir oranında indirilmektedir. Hapis cezasından da kurtulabilir. Bu doğrultuda verilmiş çok sayıda Danıştay kararı mevcuttur. Peki ama o zaman vergisini verenler ile hayali ihracat, kaçakçılık yapanlar arasında ne fark kalıyor? Suçumuz yasalara saygılı kalmak mı?
Bu madalyonun bir de diğer yüzü var. O yüz de en az parasal konulardaki kadar kirli ve kanlı. Bununla ilgili olarak bir olayı aktarmakta fayda var. Geçenlerde bir okurumdan mektup aldım. ‘Af ile kahraman olunmaz’ başlığını taşıyor. Bakın af çıkartanlara ders olacak nitelikteki mektupta okurum neler anlatıyor:
“Tarih 1989 Bostancı’da karım ve çocuklarım ile biraz dolaşıp eve dönüyorduk saat 23.00 civarı. Evin kapısında üç dört adam vardı. Apartmanın kapısına küçük tuvaletlerini yapıyorlardı. ‘Ne yapıyorsunuz’ dedim. Ailemin yanında öldüresiye dövüp hastanelik ettiler. Plakadan buldurup Kadıköy Adliyesi’nde dava açtık, eve gelip tehdit ettiler, çocuklarımızı korkuttular. Karımla konuştuk, daha fazla bela almayalım, şahitlik etme diye. Serseriler de ceza almadı. Ben çoluk çocuğun önünde yediğim dayakla kaldım.
Yıl 1993. Aradan dört yıl geçti. Bu serserileri gazetede tekrar gördüm. Silah kaçakçılığı yaparken yakalanmışlar.
Takip ettim. İki yıl yattılar. İnfaz Yasası böyleymiş. Serbest bırakıldılar.
Yıl 1998, yani üç yıl sonra gazetelerde manşet serseriler. Bu sefer pusu kurup iki kişiyi öldürmüşler. 15 kurşunla. En son mahkemeleri devam ediyordu. Bunların sabıkası üç tane değil en az 20 sabıkaları varmış. Yani bu adamlar suç makinesi. Hadi ben çoluk çocuğun önünde dövülüp atlattım. Ama böyle serserilerden yüzlerce var Türkiye’de.
Vatandaş istemiyor
Siz af çıkarmakla ne yapmaya çalışıyorsunuz, vatandaş sempatik bakmıyor böyle bir konuya. Neyi savunuyorsunuz;
katili, sapığı, ırz düşmanını mı? Bunlara mı şefkat göstereceksiniz?
Bunlar kaza ile suç işleyen varlıklar değil. Adamın mesleği bu, özel planlıyor, senaryo hazırlıyor, gidip öldürüyor, yaralıyor, pişman falan da olmuyor. Siz bu adamları başımıza bela edin sonra da akıldan sağduyudan bahsedin.
Beyan veriyorsunuz toplumun yara almayacağı bir af diye. Biz manevi yaradan vazgeçtik. Siz bizi bıçaklayan adamları alenen sokağa bırakıyorsunuz. Çıkar hesabına lütfen şuurunuz kapanmasın. Affı isteyen filan yok.
Don Kişot gibi hayali kahramanlık peşinde olmayın ki, millet sizinle gelecekte dalga geçip, kitaplara roman yapmasın.”
Bu Af Yasası’yla üç beş çapulcuyu sokağa bırakacaksınız. Ama asıl niyet ekonomik suçlardan hesap verme derdinde olan ‘kahramanlarınızı’ kurtarmak. Siyasetin rant kapılarını açık tutmak için, Türkiye’yi daha fazla batağa sürüklemeyin.