11 Aralık 2001
Afganistan’da yaşanan savaş ile ilgili olarak o kadar tek taraflı ve yönlendirici bilgi ve haberin bombardımanı altında kalıyoruz ki gerçeklerin değil konuşulması, akla bile gelmesi mümkün olmuyor. Afganistan’ın dağı taşı iki aydır bombalanıyor. Kaç kişinin öldüğü belli mi? Değil. Taliban’ın açıklamalarına göre 10 bin Afgan yaşamını yitirdi. Batılı kaynaklarda ölü sayısından eser yok.
Amerikan kaynaklarına bakarsanız savaşın ilk gününden itibaren kendi askerleri göğüs göğüse çarpışmalarda yer alıyorlar. Oysa böyle bir durum da yok. Kuzey İttifakı’nın ele geçirdiği yerlerde bazı stratejik noktalar Amerikan, İngiliz ve Rus askerlerince koruma altına alınıyor. Örneğin birkaç havaalanı, kent içindeki büyükelçilik veya konsolosluklar. Asla Amerikan askerlerinin çarpışmalara katılıp, göğüs göğüse harp etmeleri durumu yok. Böyle olması da gerekmiyor zaten. Çünkü onlar yerine ölmeye razı bir topluluk var. Onlar da onları ileri sürüyorlar. Amerikan askerleri cephede değil, ya yanlış atılan bombalarla, ya uğradıkları kazalarla ya da alçak uçuştaki helikopterlerinin düşmesiyle can kaybı veriyorlar.
İngiliz SAS’ı ne yapar?
Bu savaşta kahramanlık menkıbesi yaratmaya sevdalı bir ülke de İngiltere. İngiliz SAS komandoları şöyle yaptı, böyle yaptı. Gerçek ne? Hiçbir şey yapmıyorlar. İşin propagandası bizi etkilerken, savaş alanında onlar da can kaybına uğramamak için ellerinden geleni yapıyorlar, Amerikalılar gibi davranıyorlar. Ama SAS komandoları her gün ya Usame bin Ladin’i ya da Molla Ömer’i yakalıyor.
Bölgeyle ilgili en önemli çabalar istihbarat etkinliği. Bu konuda hiç kimse MİT kadar başarılı olamamış. Yabancı ve olayları çek ettiğim ulusal kaynaklar gelen haberleri teyit ediyor. Kuzey İttifakı ve bölgenin etkili kentlerinde Batılı gizli servisler içinde en iyi bilgi toplayan MİT. MİT’in topladığı bilgiler ilgili merkezlere ulaştırılıyor.
Diğerleri paraya, MİT insana dayalı istihbarat topluyormuş. Bu konuda yabancı kaynaklar MİT’in etkinliği yanında, bölgedeki diğer gizli servisler sınıfta kalmış durumda. Bir de Peştunlar arasında etkin olan Pakistan gizli servisi var. Ama o savaşan unsurlarının tarafı sayılıyor.
Devletin memuru milletin nesi olur?
Devlet memuru olmak Türkiye’de hala en önemli talep. Bütün istatistikler özel sektördeki iş güvencesi kaybının, sosyal hak eksikliklerinin Türk insanını devlet memuru olmaya ittiğini gösteriyor.
Ancak kamunun kadrolarındaki garip yapılanma da artık içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Enerji Bakanı Zeki Çakan’ın anlattıklarını yazdım dün. Bugün iki katı yakınma geldi sistemden.
Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da bazı sağlık ocakları bir iki doktorla çalışması gerekirken, neredeyse bir hastaneye yetecek kadar çok doktorla dolu. Neden? Çünkü doktor başka illerde çalışmak istemiyor. Üstüne gittiniz mi yandınız.
İşe yaramayanı at, yarayanı çalıştır
Zonguldak’ta kömür çıkıyor, ama Ankara’da Zonguldak’ta kömür çıkartan işçiye yakın sayıda memur çalıştırılıyor. Burada çalıştırılan memur arkadaş başka bir ilde çalışmayı kabul etmiyor. Türkiye’de 2 milyonu geçkin kamu çalışanı var. İhtiyaç 3.5 milyon düzeyinde. Ama çaycı, odacı, getirici, götürücü, şoför ihtiyacı yok. İhtiyaç hastabakıcıda, ebede, hemşirede, savcıda, hakimde ve benzeri kalifiye elemanda.
Oysa devlet memurluğu ayrıcalıklılarına dahil olup, işe yarayanı işe gitmeyecek, yaramayanı atılamayacak. Bunun adına oligarşi derler. Bürokrat ve siyasetçi el ele keyfi düzene. Bu kadar ucuz olmamalı bu işler.