Türkiye olup bitenleri aklıselim ile ele alıyor mu? Bir şeyi desteklemenin veya karşı çıkmanın bağnazlıkla yapılması devletler açısından üzücü sonuçlar doğurur. Desteklerken körü körüne, karşı dururken ölümüne… Yanlışlardan yanlış beğenin. Olayların tek boyutu yok. Tek boyutlu bakanlar yanılırlar.
Bu arada herkesin aklı karıştı. ‘Saddam ve Bush’un Gölgesinde Entrikalar Savaşı’ adlı kitabımda Türkiye, Kuzey Irak cephesini açmazsa hangi tehlikelerle karşı karşıya kalır, bunun hesabını yapmaya çalışmıştım. Önceki gün Genelkurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök’ün konuşmasını dinleyince kitabın bu bölümünün de sağlaması yapıldı. Hemen hemen aynı tehditlerden bahsediliyordu.
* * *
Geçmişte ABD, Kürt ve Şii ayaklanmalarına başladıktan sonra destek vermemişti. Hatta ayaklanmaları başlatan faktörlerin içinde yer almasına rağmen. Körfez Savaşı sırasında dönemin ABD Başkanı G. Bush (Baba) ve Ulusal Güvenlik Danışmanı B. Scowcroft’un, daha sonra birlikte kaleme aldıkları anı kitabında, Kürt ve Şii ayaklanmalarına ABD’nin destek vermeyişi şöyle açıklanıyor:
‘Saddam’ın yenilgiye uğramasının iktidardan düşmesine yol açacağına dair çoğu Arap müttefiklerimizin tahmin ettiği, bizim de inanmaya başladığımız beklentimizin gerçekleşmemesinden hayal kırıklığına uğradık. Şiiler’in güneyde, Kürtler’in kuzeyde başlattıkları başarısız ayaklanma, Bağdat’ın merkezindeki Sünni halka yayılamadı ve Irak Ordusu (Saddam’a) sadık kaldı. Körfez’de uzun dönemli güç dengesinden de endişe duyuyorduk. Irak’ın parçalanması istikrarsızlıklara yol açacaktı… Türkiye ve İran, bağımsız bir Kürt devletine karşıydı. Kürtler ve Şiiler’e kendi kaderlerini tayin hakkı tanınması ne kadar cazip gözükse de, politikayı durumun gerekleri dikte ediyordu. Bu nedenlerle, ayaklanmalar bizi sıkıntıya soktu, aynı zamanda Saddam’a ordusunu toplamak ve kendisini yeniden göstermek fırsatı sağladı.’
Türkiye, Irak savaşına; Kuzey Irak olgusuna sadece Kürt devleti bağlamında bakamaz. Çünkü Amerika öyle bakmıyor. Türkiye, Irak’ta Saddam sonrasında oluşacak yapı ve Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi noktasında olaylara bakmalı ve politika gerçekleştirmelidir.
Ne Kuzey Irak cephesinin ekonomik boyutu, ne de Kürt devleti birer olgu olarak yeniden şekillenecek Ortadoğu gerçeğinin yerini alabilir. Bu anlamda Amerika ile stratejik planlar üretilmesinin ve bunları yaparken sorunların askeri boyutundan önce siyaseten halledilmesinin sağlanması gereklidir. Bundan kaçınılamaz.
Çünkü Amerika 1990 yılından farklı olarak Kürtler’le, Şiiler’le, Araplar’la; her kimle olursa olsun Ortadoğu’yu şekillendirmeye kararlı. Kürt devleti diğer eski çekinceleri de gözardı edebiliyor. Başka bir düşünce içinde. Uluslararası meşruiyet olsa da olmasa da, BM istese de istemese de, AB katılsa da katılmasa da Irak savaşını yapacak. Türkiye’nin bunu engelleyemeyeceği apaçık ortada. Türkiye bu noktada üzerine düşeni yaptı. Savaş olgusunun sonucunda Ortadoğu’nun düzenleyiciliğinde masada bulunmalı. Bunda elini güçlendiren unsurların başında TBMM’nin şahsiyetli tutumu geliyor. Bunu iyi değerlendirmeli. Amerika, yeni Türkiye’yi daha iyi anlamaya çalışıyor. Bu önemli bir avantaj. Türkiye, Kuzey Irak konusundaki dikkatini saklı tutup, Ortadoğu’nun yeni haritalarına bakmalı. Kürt devleti de kurulmamalı. Hem siyaseten, hem de askeri olarak çok cephede olmamız gerekiyor
* * *
Bir de Kıbrıs konusu var. Bu noktada bir çözüm elbette iyi olur. Ama Türkiye Kıbrıs’ı, dolayısıyla Akdeniz’deki konumunu kaybedeceği bir düzenlemenin kabul edilemezliğini savunmak durumunda kalabilir. Çözüm için bazen çözümsüzlüğü de savunmak gerekir. Türkiye, aleyhine dönecek bir çözüm önerisi karşısında, bugünkü konumu savunma hakkının bulunduğunu unutmamalı. Rum tarafının tutumunun ve Annan Planı’nın 10 yıl sonra geleceği noktanın çok iyi hesaplanması gerekiyor. Bu hesap yapılırken, ‘Cehenneme giden yolların, iyi niyet taşlarıyla döşeli’ olduğu gerçeğini gözardı etmemekte fayda var.

07 Mart 2003