Türkiye’nin başına örülmek istenen belaların farkında mıyız? Elbetteki farkındayız. Peki ne yapıyoruz? Geçmişten farklı olarak ilk kez karşılık veriyoruz. Kurumlarımız anlamında Türkiye’nin kimsenin ettiğini kimsenin yanına bırakmayacağı konusundaki kararlılıkları etkili oluyor. Meclis uzunca bir zaman sonra ilk kez farklı bir tutum sergiledi. Bu tutum Kuzey Irak’ta PKK, Kürt beyleri, İran ve Amerikalı temaslarının ve işbirliklerinin doruğa çıktığı noktada gerçekleşti.
Bu tavır Ankara’da siyaset kadrolarının değişmesi nedeniyle ortaya çıktı. Değişim seçimle yaşanmasaydı, bunların hiçbiri olmazdı. Ankara’da siyasetin eski ve artık oyun gücü olmayan aktörleri oturur, tezkereyi geçirirlerdi. Sonuçlarını hiç mi hiç düşünmeden. Çünkü onlar için iktidar önemliydi. Savaşın mandacı gazetecileriyle kol kola hepimize bile bile yalan söylerlerdi.
* * *
Türkiye açısından sorun ekonomi ve Kuzey Irak konularında, savaş sonrasında ortaya çıkacak tablolardır. Bunlar kötümser olabilir. Ama artık Türkiye inisiyatifini ortaya koyuyor, umudum arttı. Kuzey Irak’ta öyle şeyler yaşanıyor ki, bunlar kaygılarımızı haklı çıkartır cinsten. İran gizli servisinin etkinliğine evet deniyor, Türkmen’e, Türkiye’ye hayır. Bu yenir yutulur şey mi Allahaşkına!
Cuma günü Selahaddin’de ABD’nin ‘Irak Koordinatörü’ Zalmay Khlalizad’ın, CIA, Pentagon, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gözetiminde ve finansörlüğünde yapılan toplantıda yaşananları Türkiye’nin kabul etmesi mümkün mü? Irak muhalefetine mensup grupların toplantısında, Saddam sonrası ilk düzenlemeyle ilgili kararlar alındı. Ve yönetim değişikliğinin ilk temeli atıldı. Bağdat’ı yönetecek 6 kişilik Başkanlık Konseyi belirlendi.
Pentagon kendi adamı olan, İngiltere’nin desteğini alan Şii liberal Ahmet Çelebi’yi, CIA Sünni Ayad Alawi’yi, ABD Dışişleri 80 yaşındaki Irak’ın eski Dışişleri bakanlarından Adnan Paçacı’yı Başkanlık Konseyi’ne seçtirdi.
Türkiye günlerce bütün Amerikan yetkililerine ve Kurt gruplara Türkmenler’i de bu konseye dahil etmeleri konusunda bastırdı. İkna için çabaladı. Ama bunu ellerinin tersiyle ittiler.Türkiye’yi savaş sonrasında nasıl bir tablonun beklediğinin ilk örneğini sergilediler. Sözümüzü yerde bırakıp Türkiye’yi ve Türkmenler’i dışladılar. KDP lideri Barzani ile KYB lideri Talabani’nin de bulunduğu Başkanlık Konseyi’ne Türkmenler’i almadılar. Yani Saddam sonrasında Irak’ta Türkiye’yi istemiyoruz dediler. Hem de Amerikalılar’la birlikte. Çünkü Kürt gruplar federatif bir parçalanma içinde Irak’ta devlet olmak istiyorlar. Türkiye buna savaş kararlılığı ile karşılık vereceğini yıllardır söylüyor. Amerika’nın arkasına saklanıp bunu yapabileceklerini sanıyorlar.
Bu toplantıda olanlar sadece Türkiye’nin dışlanmasıyla sonuçlanmadı. Bölgede Kürt grupları, Amerikalılar ve İran arasında garip ilişkilerin söz konusu olduğu da ortaya çıktı. Saddam muhalefeti belirlenirken İran istihbaratının kontrolündeki ‘Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’ Başkanı Muhammed Bekir el Hakim’in kardeşi Abdülaziz El Hakim Şiiler’in temsilcisi olarak seçildi. Başkanlık Konseyi’ne girdi. Yani İran’a evet, Türkiye’ye hayır denildi.
Türkmenler ise, Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini yüzlerce defa ABD’ye bildirmiş olmasına ve ısrarlı girişimlerine rağmen Başkanlık Konseyi’nden yine dışlandı. ABD, İran istihbaratının kontrolündeki bir örgütle işbirliği yapmaktan kaçınmazken, Türkiye gibi savaşta en önemli müttefiklerinden birinin taleplerini dikkate almadı. Şimdi bu durum karşısında ne yapılmalıdır.
Türkiye bölgesel gelişmelere gerekirse bireysel olarak müdahil olabileceği, Bağdat’ta dahi Saddam sonrasında kendisini var kılacak bir askeri ve siyasi planı iyiden iyiye düşünmelidir.
04 Mart 2003