31 Ekim 2001
Ankara’yı tam da beklediğim gibi buldum. Ankara 29 Ekim’i Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu yaşayarak kutlayamadı. Geleneksel Köşk davetinde de 29 Ekim’in Çankaya’da görünen yüzünde bir karamsarlık ve kasavet hakimdi. Cumhuriyet coşkusu görünmüyordu Cumhurbaşkanlığı’nın salonlarında. Ekonomik kriz, siyasi çatışmalar gölgeledi bayramı.
Köşk’te en önemli mesajları Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu verdi. Bir ara davete katılan yabancı askeri ataşeler bile onu dinlemek için toplanan kalabalığa yanaştılar. Bir tanesi bana Kıvrıkoğlu’nun konuşmalarını duyamamaktan yana, ne denli dertli olduğunu uzun uzun anlattı. Çünkü şu an herkesin bir kulağı Orgeneral Kıvrıkoğlu’nda. Afganistan ve yeni dünya savaşımı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni inanılmaz önemli bir konuma getirdi. Doğal olarak gecenin en çok ilgi çeken kişisi de Genelkurmay Başkanı oldu.
Bence Kıvrıkoğlu “Bizim Bin Ladin’leri 28 Şubat bitirdi” diyerek, 28 Şubat hareketi ile, 11 Eylül terör saldırıları arasında öyle ince bir bağ oluşturdu ki, bu geçmişte olayları nasıl değerlendireceğini bilemeyenler ve algılayamayanlar açısından da önemli bir nokta oldu. Bundan sonra 28 Şubat da artık farklı değerlendirilecek. Bunda en çok geçmişte Amerikan politikalarına bağlı olarak en ağır eleştirileri yapanlar şaşıracak. Zor durumdalar gerçekten.
Bahçeli: Kuyruklara kayıtsız kalınamaz
Ankara’da Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile de sohbet etme olanağım oldu. Özellikle ekonomik sıkıntı noktasında Bahçeli çok dertli.:
“Televizyonlarda sabah saat 06.00’da ekmek kuyruğuna giren ya da maaş kuyruklarında bekleyen insanların dramını görüp bundan etkilenmeyecek, kayıtsız kalabilecek kimse olabilir mi? Biz bundan olağanüstü etkileniyoruz. Bizim çabamız bunları ortadan kaldırmak. Bu nedenle erken seçim olmaz diyoruz. Çünkü şu an ülke seçim ekonomisini kaldıracak durumda değil. Ayrıca sıkıntı ve sorunları ertelemenin, bir sonraki hükümete bırakmanın bir anlamı yok. Çözümü biz gerçekleştirmeliyiz. Yoksa biriken ve ertelenen sorunlar karşısında gelen hükümet ne yapabilir ki?”
Kurtuluş ne zaman?
Devlet Bahçeli’ye “Türkiye ne zaman bu sorunlardan kurtulacak” diye sordum. Yanıtı çok çarpıcıydı bence. Çünkü para veya ekonomik içerikli bir yanıt vermedi. Daha felsefi ve belki de bir o kadar gerçekçi bulduğum bir yanıtla karşılaştım:
“Türkiye yoksul, dar gelirli vatandaşları mutlu olduğunda, güler yüzle yaşadığında, bundan büyük mutluluklar çıkartacak yönetici kadrolara sahip olduğunda kurtulacaktır. Ben milletvekili arkadaşlarımdan halkımızı hastanelerde, hapishanelerde, adliyelerde ve bir de devlet dairelerinde gözleyerek, anlamaya çalışmalarını, sorunları saptamalarını istiyorum. Türk halkını anlamak için hepimizin sosyolog olması gerekli değil. Buralardaki insanlara bakınca Türkiye’nin özeti elde edilmiş olur. Siyasetçi bunu iyi okumasını bilmelidir. Yoksa sorunları kavrayamaz. Sorunların çözümü için para elbette lazımdır. Ama tek çözüm aracı değildir. Yeniden kültür ve eğitim alanlarında yapılanmamız gerekiyor. Sorunlar asla çözülemez değil.”
Ekonomi yönetimi
Devlet Bahçeli’ye ekonomik yönetimle ilgili bir soru yönelttim, bana bir halk hikayesiyle yanıt verdi:
“Bir kadın bir çocuğun annesi olduğunu iddia etmiş. Israrı karşısında çocuğun annesiyle bu kadını huzura çıkartmışlar. İki kadın da çocuğun annesi benim, ben doğurdum diyormuş. Bu sorunu çocuğu bacaklarından tutup ikiye bölelim, her bir yarısını birisine verip çözelim demişler. Kadınlardan biri itiraz etmiş. Ben iddiamdan vazgeçtim, çocuk benim değil demiş. Gerçek annenin o olduğu anlaşılmış. Bizim ekonomi yönetimindeki durumumuz budur. Biz Türkiye sevdamızla bazı şeylere sessiz kalıyoruz. İşte Devlet Planlama Teşkilatı. En uzman kadrolar orada ama kimse bundan yeterince yararlanmıyor. Oysa yararlanılmalı. Devletin bir günlük envanteri ortaya konmalı.”
Ankara’da suratlar asık, gerginlik havada bile hissediliyor. Ama konuştukça umutların canlı ve bir silkiniş beklediği de görülüyor.