06.04.2000
Başkentte realizm, romantizmin yerini alıyor. Taşlar bile değişirken Ankara ve Meclis böyle kalacak değildi ya. Türkiye’nin göbeğinde yaşanan değişimin gümbürtüsü tabana vuruyor
Tuncay ÖZKAN
Ankara’dayım. Meclis, Başbakanlık, siyasi kulisler arasında dolaşıp duruyorum. Siyasilerin korkularına, tedirginliklerine, umutlarına, isteklerine neredeyse ellerimle dokunacak kadar yakınlaştım. Gördüklerime inanamadım.
Ankara değişimi istiyor, elbisenin sıkan yerlerini genişletecek… Çünkü nefes alamıyor. Ama gücünün farkında değil. Milletvekilleri sorunları kavramış. Çözüm istiyor. Çözümün fikri hür, vicdanı hür, aklı hür olmaktan geçtiğini de biliyorlar. Ama başlarındaki seçilmiş kralların baskısını nasıl aşacakları konusunda çaresiz dolaşıyorlar. Mücadele lidere yönelmiyor. Liderin gücünü aldığı çarka doğru. Yani sistemi çözmüşler.
Değiştirecekler. Bugün olmazsa yarın. Cumhurbaşkanlığı mücadelesi bunun başlangıcı bence.
‘Eğer karar doğru ise dua sizi destekler.’ Bu Çin atasözü insanlara olayların farkında mısınız diye soruyor. Bu görmek veya duymak değil. Farkında olmak üzerine söylenen bir söz. Yani, ‘O balıklar ki denizde yaşarlar, denizden habersiz’ deyişimizdeki farkın farkında olmak. Fark etmek. Yaşamın sırlarını değil, kendisini anlamak. Yaşadığını algılamak. Bundan bahsediyorum. Milletvekillerimiz düzenin düzenbazlıkları içinde kaybolup giderlerdi eskiden. Şimdi direniyorlar. Bataklıkta mücadele ettiklerinin farkına varmışlar. Çünkü halkı anlamışlar. Bu fark etmenin önüne geçmek isteyenler korku yayıyorlar. Statükoların devamının korkular üzerine olacağını düşünüyorlar.
İstikrarsızlık, ekonomik çöküntü, kaos sözleri Ankara’nın güneşli gökyüzüne sis bulutları gibi yayılıyor. Yapay bulutlar.
Sistem değişime direniyor
Ne garip… Değişimin yeni kimlikler ve kişiliklerle olacağının bilincinde olan sistem, hareketliliği durdurmak için çabalıyor. Çünkü hareket etmek, kıpırdanmak, dönüştürmeye çalışmak, değiştirmek istemek yaşamak demek. Yaşam hareket üzerine kurulu değil mi? Diyalektik gerçeklik kayaları bile değiştirirken, zaman değişimin ve dönüşmenin habercisi değil mi? Zamana direnilir mi?
Ankara’da değişimin gümbürtüsü tabanlara vuruyor. Kabuk kırılıyor. Şimdi değişimin nereden başlayacağı konusunda anlaşılamıyor. Yarın her şey sırasıyla olacak. Öncelikle cumhurbaşkanlığı. Sonra aşağılarda yaprak dökümüne engel olunamayacağı görülüyor. Sağıyla, soluyla herkes aynı şeyin peşinde: Değişim. Kişiler üzerinde konuşmaya veya eleştirilere hiç gerek yok. Çünkü kişiler sembol. Değiştirilmek istenenler gelenekler, sistem, kurumlar. Bu anlamda kişiler bazında değerlendirmenin sığ ve doğru olmayacağını düşünüyorum. Böyle yapıldığında milletvekillerine de, Süleyman Demirel’e de haksızlık edilmiş olur. Değişimi algılayan ve anlayan eski liderler arasından buna ayak uydurup, kalıcı olacaklar ve devam edecekler de çıkacaktır. Bunu da yadırgamıyorum.
Bu dalgalamada herkesin kendi iradesiyle tercihini yapmasının doğruluğunu tartışmaya bile gerek yok. Bu anlamda sistemin özgür düşünce ve ifade karşısında takındığı tavır, değişimin ne kadar gerekli olduğunu bize gösteriyor. Milletvekillerine Anayasa oylamasında dayatılanlar ve hukukun dışlanışı halk tarafından görülmüyor sananlar aldanırlar. Çünkü Meclis’teki vekillerine, sokakta kendisine dayatılanların farkında olduğu için yurttaş değişim diye bağırıyor. Oy gizli ama oyun rengi açık. Hatta kabul ettirebileceklerine inansalar açık oy, gizli tasnif diyecekler. Kendilerine ne kadar güvendiklerini gelin görün siz. Demek ki siyasetçinin kavgası doğru. Önce sistemi düzeltmek gerekiyor.
Ankara’nın farkındalık konusunda kat ettiği yol, her türlü takdirin üzerinde.
Uzunca bir zamandır ölü toprağı serpilmişçesine hareketsiz duran siyaset dünyamızdaki canlanma, kıpırtı, yaşıyoruz çığlıkları insanı mutlu ediyor. Umutlandırıyor. Harekette bereket var. Gözle görülüyor.
Taşlar bile değişirken, Ankara, Meclis böyle kalacak değildi ya. Değişimin yeni kimlikler ve anlayışlarla oluşan parlamentodan yayılması, işin doğasına da uygun. Eskide rahat bulan, ondan beslenenlerin içinde yaşadıkları düzenden rahatsızlık duymaları beklenemezdi. Ama yenilenen Meclis olayların farkında olduğunu gösterdi.
Eski, yeniyle savaşıyor
Realizm, romantizmin yerini alıyor. Nostalji ve eskinin köhne güven arayışı, yerini yeni heyecanlara bırakıyor.
İçsel bir dinamizm Anayasa oylamasında karşımızda duruyor. Eski ve yeni anlayışların, eski ve yeni sorularla yanıtların arasındaki fark bize yansıyan. Bu yazıyı yazdığım saatlerde Meclis’te oylamalar henüz başlamamıştı. Ama oylamaların sonucu ne olursa olsun benim gördüklerimin değişeceğini sanmıyorum. Ankara uyanıyor. Değişim belki yarın, belki yarından da yakın.