24 Nisan 2003
Uzlaşma bir kültür sorunudur. Zora düşünce başvurulan bir taktik-stratejik açılım değildir. Uzlaşma için tarafların ne olduklarını, ne olmak istediklerini ve hangi düzen içinde bunları gerçekleştirme arzusunda bulunduklarını açık açık dile getirmeleri şarttır. Uzlaşma denilen birlikte yaşama ve paydaş olma arzusu, bir bütünlük içerir. Uzlaştım deyip, şimdi savuşturdum artık sonrasını düşünmeye başlamalıyım diyemezsiniz.Türkiye’de böyle olduğu için yaşanıyor bugünkü sorunlar.
Bu nedenle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile, Ankara arasındaki uzlaşma-uzlaşamama sorununu 23 Nisan resepsiyonuna indirgemek büyük hata olur. Sorun Türkiye’nin iç dinamiklerinin birlikte yaşama, paydaş olma, birbirine güvenme ve geleceği birlikte oluşturma noktasında; yani uzlaşamamalarında yaşanmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan seçim gecesi yaptığı açıklamalar, sonrasında takındığı tutum ile Türkiye’de bir ‘Siyasal İslam’ dayatması içinde olmadığını söyledi. Sonra Abdullah Gül de bunları yineledi. Ancak Türkiye’de öylesine dalgalı bir dış politik sorunlar yoğunluğu yaşandı ve yaşanıyor ki, içeride kimse bu konularla ilgilenmedi. Ama artık dış ve iç politik dengeler gelip bir noktada durdu: Hükümetin icraatları.Türkiye üzerine projelerini açıklayan hükümetin güven yaratması gerekiyor. Uzlaşması gerekiyor.
Şimdi Amerika’sından, AB’ye, Deniz Baykal’dan, askere, oradan Cumhurbaşkanı Sezer’e kadar bütün iç ve dış dinamikler gözlerini hükümete çevirmiş durumdalar. Doğal olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı izliyorlar.
* * *
Türkiye’de yıllardır tartışılmakta olan ve aciliyeti bulunmayan konularda hükümetin sergilediği tutum iç dinamiklerde büyük tepki yaratıyor. Örneğin bürokrasinin siyasallaştırılması, yerel yönetimlerle ilgili yasal düzenlemelerin buna bağlı olarak geliştirilmesi ve bütün yönetim stratejisinin değiştirilmesi, devlet etme anlayışının kurumsallaşmış yapısının ortadan kaldırılması; başkanlık sistemine geçiş ve sonrasında gelecekler, iç dinamikleri kaygıya sürüklüyor. 23 Nisan resepsiyonuyla ilgili olarak ortaya konulan tutum bunlara karşı duyarlılığın bir ilk göstergesi. Eğer bu konularda Erdoğan net, gerçekçi ve uygulanabilir yeni yaklaşımlar sergileyemezse, korkarım Türkiye yeni bir dengeler savaşına sahne olacaktır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesinde aradığı uzlaşma ve yeni yaklaşımlar, seçim sonrasında artarak devam etmeliydi. Olmadı. Neden? Ne oldu? Türkiye hem içte, hem de dışta yepyeni bir gelişimin ortasında. Devletin ‘Milli Siyaset Belgesi’nde yer alan Kuzey Irak argümanı, Kıbrıs stratejisi, AB yaklaşımı, Amerika stratejik ortaklığı konularında büyük sıkıntılar var. Öngörülen yaklaşımlar gerçekleşmedi. Türkiye sıkıntıda. Hükümet bu noktada eleştiriliyor. Örneğin bir Milli Görüş konusunda, ne yapacağını bilemeyen yaklaşım doğru mu sizce? Fethullah Gülen ile ilgili yaklaşımın tepki görmeyeceği mi sanılıyordu? Türban konusunda zamana bırakılacak çözümler hemen gerçekleştirilmeye çalışılırken, sessizlik mi olacaktı? ‘Cumhurbaşkanı veya Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ fikrini Ankara ‘Aman ne güzel olur’ diye mi karşılayacak zannediliyordu?
* * *
Bunların bir tartışma ortamı yaratacağı ve uzlaşamama sorununu su üstüne çıkartacağı ortada idi. İyi de ortada olan bu konularla ilgili olarak neden üstüne üstüne gidiliyor işlerin? Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi bunca işi varken, ekonomi de iyileşme denilen şeyler yaşanıyorken, bardağın boş yarısıyla mı uğraşmak gerekiyordu? Dolu tarafı ele alıp bunu halka anlatsak, sorunların, çözümsüzlüklerin üzerine gitmesek olmaz mıydı? Olmuyormuş demek ki.
Recep Tayyip Erdoğan’a askerin verdiği onca destek orta yerde dururken kimse askeri suçlamaya kalkmasın bu yeni tartışma sürecinde. Hangi Genelkurmay Başkanı siyasi muhatabı için uyumunu tarif ederken ‘Şiir gibi’ dedi? Şimdi bu uyumu bozmamak görevini üzerine alan kitle siyasi otoritedir. Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti; icraatlarında toplumsal kabul ve uyum aramak durumunda olmalıdır. Yoksa ben yaparım, seçildim mantığıyla bu işler düzelmez.
* * *
Ben Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Ankara’daki güç merkezleriyle, uzlaşma(ma) noktasında, öncelik olarak ele alması gerekli konuları şöyle algıladım. Ankara’da herkes bunları dile getiriyor:
-Kadrolaşma operasyonunda liyakat ve hizmete uygunluk göz ardı ediliyor. İmam hatiplilerin eğitim kadrolarına dönük baskısı ve atamalardaki öncelikleri dikkat çekici
-Başkanlık sisteminin yaratacağı tehdit ve tehlikelerden hiç bahsedilmeden, yüzeysel yaklaşımlarla sistem değiştirilmesi, Türkiye’nin bir yerden bir yere götürülmesi konusundaki acelecilik doğru değil. Türkiye’ye zarar veriliyor.
-Bürokrasinin siyasallaştırılması Türkiye için bir felakete yol açar, ama bu konuda yapılan çalışmalar hiç tartışılmadan ve uzlaşma aranmadan topluma sunuluyor. Bu kadar eğitimli kadroyu nereden bulacağız, siyasallaşan üst ve alt düzey bürokratik kadrolarla sonra nasıl başedeceğiz kimse bunları değerlendirmiyor.
-Türkiye’nin iç ve dış tehdit değerlendirmeleri devlet politikası olduğu halde, hükümet bu politikaları gelir geçer unsur yerine koyarak olaylara bakıyor. Oysa hükümetler gelir geçer, devletin ulusal politikaları doğrultusunda aldığı kararlar devam eder. Devlet politikaları yap-boz şeklinde olamaz. Hükümet MGK’da konuşmadan bu olaylarla ilgili değişimler gerçekleştirmemelidir.
Türkiye uzlaşmayı bir kültürel olgu olarak görmeli. Hükümet ve Recep Tayyip Erdoğan bundan sonrasını zamana yayılan güçler mücadelesi olarak değil, Türkiye’nin geleceğinin inşası anlamında ele almalı. Uzlaşma ancak bu kültürel bakışla sağlanabilir.