01 Eylül 2003
Ankara’nın 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonları oldukça ilgi çekicidir. Kentin siyasetinin, bürokrasisinin havasını oradan alırsınız. Türkiye’nin kamuoyu oluşturucuları birbirini görür, şakalar arasında gerçek niyetler ortaya dökülür, askerler bu resepsiyonun hem ev sahipliğini yaparlar, hem de 1 Eylül tarihli gazetelerin manşetlerini oluştururlar. Bu resepsiyonda da böyle oldu.
Türban işi büyürse
Öncelikle ‘Türban’ krizinin Ankara’da giderek boyutlandığını gördüm. Kamusal alanda türban takılmaması konusundaki tutum nedeniyle yılbaşında cumhurbaşkanlığı yeni yıl resepsiyonunu yapmadı biliyorsunuz. Askerlerin türbanlı katılım yüzünden Meclis’e gitmemesi olayla ilgili tutumunu netleştirmişti. Şimdi askerler 30 Ağustos resepsiyonuna eşli çağrılanlar ve çağrılmayanlar diye bir ayrım getirdiler. Ama arada olan bürokrasiye olmuş. Ankara’da bu davetlerde görmeye alıştığımız türbansız pek çok üst düzey devlet bürokratın eşi davette yoktu. Birkaçını sordum, o bürokratlara da karışıklıkta eşsiz gelin davetiyeleri gitmişti. Ankara bu konuda önümüzdeki günlerde daha sıkıntı yaşayacağa benziyor.
İki komutan
Özellikle iki komutanın ordu ile siyasiler ve bazı gazeteler arasındaki sıkıntıyı ortaya koyan demeçleri oldu. Bunlar Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur idi. İki komutan da açıklamalarında özelikle cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın gerekliliğini vurgulayıp, Ankara olgusunun bu iki kavramın üzerine yükseldiğinin altını çizdiler. Eruygur oligarşi ile Ankara’nın, oligarşi ile demokrasinin ve cumhuriyetin karıştırıldığını, eleştirilmesi gerekenin oligarşi olduğunu altını çize çize anlattı.
Bu arada askerler ile MGK’nın yönetmeliğini de konuşma fırsatım oldu. Yönetmelikle ilgili olarak bir Paşa, ‘Bunun benzerini Amerika’da, Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da uyguluyorlar, oralar demokrasi, bizde oldu mu feveran. Neyi eleştirdiğimizi, ne sonuçlar doğurabileceğini bilmiyorlar. Bir ülke gösterin kendini korumasın? En kötüsü hamasettir, cehaleti örter ama gerçeği değiştirmez’ dedi.
Irak-Kıbrıs
Ankara’da askerlerin hepsinin konuşmalar sırasında altını çizdiği iki önemli husus daha var. Biri Kıbrıs ve ekim sonrası geleceğini düşündükleri baskılar, diğeri de Irak’a asker gönderme konusu. Irak’a asker göndermek noktasında askerlerin tutumunun göndermek taraftarı olduğunu sezinledim. Ama gidilecek bölgeden görülecek işleve kadar pek çok konuda soru işaretleri var. Türk askerinin bölgeye bir Amerikan işgal gücü parçası olarak girmesinden çok, Irak’a yardım amaçlı gitmesini istiyorlar. Bu da gidilecek bölge halkıyla önceden anlaşmak, bölge aşiretlerini ikna etmek ve halkın yaralarını sarmak amaçlı olsun diyorlar. Bölgede bulunmanın ileriki yıllarda Türkiye’nin hareket kabiliyetini artıracağını öngörüyorlar.
Ankara’da iktidarın bu konudaki kararsız görüntüsü de konuşuluyor. İktidar için karar zor, çünkü oraya gidecek askerlerimizin cenazeleri Türkiye’ye gelmeye başladığı an her şey değişecektir. Bunu halka anlatmadan iktidarın yola çıkacağını sanmıyorum ben.
DEHAP kararı
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ev sahibi olduğu gecenin önemli konularından biri
DEHAP’ın seçimlere hile karıştırmasıyla ilgili Yargıtay kararının ne olacağı idi. Ben görüşümü ‘seçimlere hile karıştırılması konusunda onama olur’ diye belirttim. Dosyayı gören birkaç milletvekili ile de konuştum. Onlar da AKP’li olmalarına rağmen benimle aynı görüşte olduklarını dile getirdiler. Yüksek Seçim Kurulu’na Amerikalı yetkililerin gidip kararın ne olacağı yolunda görüşmeler yapması Ankara’da rahatsızlık yaratmış. Amerikan yetkililerinin bu tür görüşmelerinin Ankara’da bürokraside ciddi sorun olduğu görülüyor. Peki Yüksek Seçim Kurulu nasıl karar verir? Herkes Siirt seçimlerini dile getirdi. Ama benim gördüğüm kadarıyla Yüksek Seçim Kurulu içinde seçimlerin yenilenmesine karşı bir çoğunluk var. Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin dördünün bu konuda seçimlerin yenilenmesine gerek olmayacağı kanatini taşıdığı veya DEHAP oylarını dağıtmama yanlısı olduğu izlenimi var Ankara’da. Tabii olay kurulda tartışılmaya başlandığında ne olur bilemem. Ama Ankara’da özellikle bazı güç merkezlerinin Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıyla ilgili çalışmalarının çok yoğun olduğu hemen görülüyor. Konuşmalar sırasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, DYP’nin Meclis’e gireceği şeklinde bir karar çıkması durumunda AKP’nin erken seçim istemesi gerektiğini dile getirdi. Gökçek’e göre böyle bir durumda AKP erken seçime gitse ‘yüzde 40’ın altında oy almaz ve tulum çıkarırmış’.
Başkanlık sistemi
Ankara’nın 30 Ağustos resepsiyonunda kulağıma fısıldanan bir başka olayı da AKP’nin yerel seçimler sonrasında Anayasa’yı tek başına değiştirmek için Meclis çoğunluğu aradığı şeklindeki bilgiydi. Niye diye sordum, ‘AK Parti artık başkanlık sisteminin zamanının geldiğine inanıyor. Bu konudaki çalışmalar hemen hemen tamamlandı. Yerel seçimlerden sonra kamuoyunda tartışmaya açılır. Sonra da gerekli düzenlemeler yapılıp, halkın Türkiye’yi daha etkin yönetecek bir başkan seçmesine olanak sağlanır’ yanıtını aldım.
AKP cumhurbaşkanlığı seçimine az bir zaman kala başkanlık sistemini yürürlüğe koymak istiyorsa, o zaman Meclis’teki milletvekili transferleri ve diğer çabaları anlamak mümkün. Çünkü hem Anayasa’yı değiştirmek hem de başkanlık sistemini yaratacak düzenlemeler için Meclis’te Çankaya ve çelimsiz CHP muhalefetini aşacak ezici bir çoğunluğa ihtiyacı var. Eğer söylenenler doğru çıkarsa en geç 2 yıl sonra başkan seçmek için sandığa gidiyor olacağız.