16.09.1999
Mustafa Kemal’in bugünkü düzeni içine sindirebileceğine inanmıyorum. Atatürk’ün adaletin işleyişi ve devrim hakkında düşüncelerini dile getirdiği yazısı bu düzeni savunanlara yanıttır aynı zamanda
Tuncay ÖZKAN
Devrim ve değişim sihirli kavramlardır. Bunlara anlam katan halk hareketlerinin en şanlılarından biri, Türkiye’de emperyalizme karşı verilen mücadele ve sonrasındaki değişim hareketleridir. Cumhuriyet devrimidir. 20. yüzyıla damgasını basmıştır. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın gelişimini etkilemiştir. Bu devrimin büyük önderi Mustafa kemal, bugünlerin Türkiye’sinin karanlığı karşısında, herhalde devrimi emanet ettiği kurumlarını yerden yere vururdu. Çünkü, bugünün Türkiye’si devrimin üzerinde durduğu değerler konusunda gelişimini, evrimini tamamlayamamanın sıkıntılarını yaşıyor. İlerde olamamanın sıkıntısı var üzerimizde. Dönüşememenin, devrimin ilkelerini yayamamanın sıkıntısı. Bu sıkıntının giderilmesi konusunda artan boyutlarda uyarılar kendini gösteriyor. Bunlar depremin konuşturduğu halkın söylemlerine de yansıyor. Söylenenleri suça teşvik olarak da görebilirsiniz, değişime kaynak olarak da. O sizin ufuk açıklığınıza kalmış! Ben Atatürk’ün bugünkü düzeni içine sindirebileceğine inanmıyorum. Bugünkü alaturka kifayetsizliklerini, liberalizm diye, devlete sırf sövgüyle dile getirenler de; bütün bunları Mustafa Kemal’in sistemi diye yutturmaya çalışanlar da yanılırlar. Bu düzen Atatürk’ün düzeni değil. İşte o yüzden reform şarttır.
Savcıların görevi
Mustafa Kemal, Atatürk arşivleri arasında yer alan ‘Özel Kalem Müdürlüğü/ 214-09 Ekim 1925/124 sıra numaralı’ yazısında devrim ve gelişimle ilgili görüşlerini aktarıyor. Yazı günün yargı tartışmalarına da ışık tutacak unsurlar içeriyor. Devrim ve savcıların görevi, adaletin işleyişi hakkında dile getirdiklerini geniş bir özetle buraya almayı önemli sayıyorum. Bakın Atatürk ne diyor:
“Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Adliyesi’nde de Cumhuriyet Savcılarını, yüksek ve olağanüstü önem taşıyan bir görev ve makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim savcılarının kendilerine emanet edilmiş bu büyük görevin önem ve duyarlılığına uygun bir durumda uyanık ve aktif bulunmaları hususunu adliyemizin başarı ve üstünlüğü etkenlerinin en önemlilerinden sayarım. ‘Laik Türk Devrimi’, çağımızın uluslararası yaşam ve yükselme yeteneğini ereğe ulaştıran en son ve uygar ilkelerinin bir anlatımı ve Türk milletinin büyük özveriyle sürdürülen ve kazanılan büyük savaşın eseridir. Devrim gerçekliği, kararları ve yasalarıyla ulusal istenç ve egemenliğin bir görünümü ve genel olarak Türk milletinin hukukunun tümüdür. Devrim, ulusun her kesiminin emeğinden ve hakkından oluşturulmuştur. Savcılarımızın onun bütün gerek ve erekleri çevresinde en kıskanç ve uzaklara kadar gözetleyici, duyarlı nöbetçiler halinde bulunmalarını birincil görevlerinden sayarım.
Karşıdevrim ve özgürlük
Türk Cumhuriyeti, ulusun yazgısını yüzyıllarca yanlış, acıklı gelenekleriyle haksızlık ve baskının kan ve yangın selleri içinde sürükleyen saltanat ve hilafet tarihini yok etti. Bu savaşın en temel amaçlarından birisi de, halkı zorbaların ezileni, entrikacıların aleti olmaktan kurtulmak ve ulusu kendi yazgısına sahip kılmaktır. Çağdaş ve uygar bir ulusuz. Ulusumuz Batı uygarlığını kayıtsız ve koşulsuz kabul etmiştir. Yaşamda başarılı olmanın biricik yolu budur. Yılmaz ve kararları kesin devrimimiz Türk ulusunun yaratılıştan gelen çok verimli yeteneğinin gelişim ve artırılması için bu yolda gereken temeli hazırlayarak süratle ilerlemektedir. Yüksek amaca yönelik herhangi bir suikast failinin duraksamadan kovuşturulması ve bu kovuşturmanın ulusun tüm hukuku tatmin ve tanzim edilinceye kadar hâkim önünde dahi endişe ve ısrar ile sürdürülmesi ve sonuçlandırılmasını talep ederim.
Bütün düşüncelerin üstünde bulunan hukuk ve kamu yararının savunulmasının devlet ve hükümet gücünün mutlaka sağlanması ve korunmasıyla mümkün olabileceğini önemle hatırlatırım. Cumhuriyet’te devlet ve hükümet gücü, ulusal istenç ve egemenliğin en kesin ve en temel bir anlatımı ve görünümüdür. Türk yasalarına dayanan söz konusu yetki ve güce zarar verecek (engel olacak) en ufak bir kalkışmanın dahi ulusun egemenlik hakkına açık bir saldırı sayılarak, buna yeltenenlerin mutlaka mahkeme huzuruna sevkini talep ederim. Özgürlük ve yasayı bir araç gibi sürerek Türk ulusunun en küçük bir menfaatini bile tehlikeye uğratmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Devlet halinde yaşayan uygar uluslarda özgürlük ulusun emrindedir; yüksek yararların gerektirdiği durumlarda genişletilir. Sınırlanır ve belirlenir. Yakın bir tarihimizde ve eski zamanlarda dinlerin, despot ve zorba hükümdarlarla, rahipler ve misyonerler elinde başka aracı olması gibi çağımızda özgürlük ve yasaların şunun ve bunun kişisel yarar ve entrikalarına araç edilmesine asla izin verilemez ve göz yumulamaz. Devrime karşı koyan muhalefetin özgürlükten ve yasalardan yararlanma hakkı yoktur. Bireyin değil bireylerin tümünü kapsayan topluluğun, devletin yararı, her düşünceye, her kaygıya üstün tutulmalıdır. Sınırsız bireysel özgürlük, bireysel yarar tezini savunanlar özel emellerini, yararlarını Türk ulusunun yüksek yararlarına ve özgürlüğüne üstün ve yeğ tutanlardır. Sınırsız bireysel özgürlükler, bireysel yararlar uygar ve düzenli toplulukları, devletleri yıkarak anarşiyi, çoğunlukla despotluğu yaratırlar. Anarşi ve despotluk, hakkın batıla, güçsüzün güçlüye yenilgisi demektir.
İnsan hakları güvencesi
Uygar uluslarda yasa ve özgürlük yüksek yararın savunulması için düzenlenir ve kabul olunur. Çağdaş devlet kuruluşlarına ve kuruluştan yararlanmaya karar veren tüm toplumlarda bu, en kesin bir koşul ve zorunluluktur. Birey yok, topluluk vardır. Despotluk ve monarşiye yöneltilen ülkelerdir ki yasa ve özgürlük bir bireyin veya zümrenin emellerini tatminine yarayan araç olur. Bedevilik ve ilkel yaşam halindedir ki toplum değil bireyin yararları vardır.
Halkçılık ilkesine dayalı olarak yönetilen bir ülkede düzen ve disiplin her yönetim biçiminde fazla bir önemli ve ısrarla kurulması ve geliştirilmesi gerekir. Bu genel kuralın çağımız uygarlığının başarısı sırlarından en önemlisi olduğunu anımsatır ve belirtirim. Halk yönetiminin ancak bu biçimde başarıya ulaşabileceğinden asla şüphe edilmemelidir. Düzen ve disiplin halk cumhuriyetlerinde ulusal istenç ve yarar gibi en yüksek bir yetkinin gereklerindendir. En son hukuk ilkelerine dayalı olan bu gerçeklerden Türk Cumhuriyeti savcılarının bir an için bile aymazlık içinde bulunmalarını olanaksız
görüyorum. Yasalarımızın uygulanması gerektiğinde bu yönlerin önlemle ve kesinlikle göz önünde tutulmasını talep ederim.
Savcılık hüküm değil dava makamıdır. Yargılama sırasında ve duruşmada savcılıklarımızın kendilerini herhangi bir davanın taraflarından sayarak ısrar ile açıklamada bulunmaları ve savlarının kabul ve desteklenmesini sağlamak için tüm tarihsel ve yasal araçlardan yararlanmayı asla savsaklamamaları gereklidir.
Hapishanelerin haftada bir mutlaka denetlenerek yargılanmadan tutuklu kalanların kısaca sebepleriyle savsaklanmadan en yakın müfettişliğe ve telgrafla Adalet Bakanlığı’na bildirilmesi gereklidir. Bir davanın harekete geçirilmesi ve kovuşturulması için bir yakınmanın gerçekleştirilmesi veya kolluğun savcılığa bildirimi beklenecektir. Öğrenmeden sonra soruşturmaya girişilerek herhangi bir olay çerçevesinde de ilgili merciden bilgi alınarak gerçeğin araştırılması ve bu yolda olağanüstü kuşkucu ve duyarlı bulunulması hukuk ve kamu güvenliğinin esenliğini sağlamak bakımından kesinlikle gereklidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet böyle bir varsayımı asla kabul edemez. İnsan hakları yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcı ve destekçisi devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri bulunan savcılardır. Kendilerini kimsesiz görenlerin her an ve zaman yanlarında haklarını aramakla yükümlü savcılar bulunduğunu asla hatırdan çıkarmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf haklıların en güçlü durumda bulunmaları adliyemizin belirgin özelliği ve ülküsüdür. Cumhuriyet Adliyesi’nin yükselmesini ulusal bir onur meselesi yapmakta olduklarından şüphem olmayan çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanlarında mutlak ve kesin olan başarılarını coşkuyla temenni ederim efendim.”
İşte devrim önderinin görüşleri. Şimdi bunları Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’a yanıt olarak algılamaktan yana olacaklar çıkacaktır. Bence bugünkü düzeni savunanlara yanıttır Atatürk’ün sözleri. Birey hakları ve özgürlükleri konusunda, çağın gelişimini yansıtan bu sözlere bakın, ne çıkacak ortaya. Devletin korunmasında adalet nasıl ve nerede aranacak? Tarafsızlık nasıl sağlanacak? Vatandaşı kim koruyacak? Bu sözlerden iyi tarif bulunur mu?