13.09.2000
Cezaevinde Çakıcı’nın yeğeni Gürsel’i öldüren Hakan Çillioğlu, Sedat Peker’i suçluyor. Peker de Çillioğlu’nu düşmanlarının konuşturduğunu söylüyor. Söz düellosu, yeni bir savaşın sinyali
Tuncay ÖZKAN
Bayrampaşa Cezaevi’nde 20 Eylül 1999′ da yaşanan çatışmada, tam yedi kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan Kenan Ali Gürsel adını herkes hatırlayacaktır. Alaattin Çakıcı’nın yeğeni olan bu kişi, ikinci müdür Müslüm Teke’nin odasında, Hakan Çillioğlu tarafından öldürüldü. Aslında Gürsel, Çillioğlu’nu cezaevinden göndermek veya öldürmek istiyordu. Bu planı tersine çevirdiler. Çillioğlu, şimdi bana gönderdiği mektubunda, olayda en az kendisi kadar Sedat Peker’in de suçlu olduğunu açıklıyor.
Alaattin Çakıcı Türkiye’ye gelmeden önce yaşanan bu olay, mafyanın yeniden oluşumu noktasında çok önemliydi. Cezaevindeki bu saldırıyla başlayan, tarafların karşılıklı çatışma eğilimi, İstanbul polisinin baskınları ve etkinliği ile şimdilik yatıştırıldı.
Bayrampaşa Cezaevi bir suç şatosu olarak Türkiye’nin geleceğinde anılacaktır. 20 Eylül veya ondan önce olanlar ile sonra yaşananlar bunun kanıtıdır. Ancak bu olayla ilgili olarak açılan soruşturmalarda, perde gerisindeki azmettirici olarak suçlanan yeraltı dünyasının önemli adlarından Sedat Peker şu anda serbest. Olay sırasında taraflardan biri olan (Kenan Ali Gürsel’i öldüren, dolayısıyla Çakıcı grubunun karşısına dikilen), şimdi Eskişehir Cezaevi’nde tutulan Çillioğlu mektubunda olayla ilgili değişik şeyler dile getiriyor. Bunlar yeni bazı gelişmelerin habercisi.
Çillioğlu’nun mektubu
Ama mafya ile göbek bağı oluşmuş durumdaki kamu yöneticilerinin soruşturmaları eksik bırakarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediği iddiaları ayyuka çıktı. Çillioğlu’nun mektubunda cezaevindeki yedi kişinin ölümüyle ilgili anlatımları, sanki eski bir kavganın değil de, başlayacak bir kavganın gerçek yüzünü ortaya koyuyor:
“Selam ile… Tuncay Bey merhaba. Öncelikle bazı uyarılarınız ve bu Bayrampaşa olayı ile ilgili doğru iddialarınız, hepsi gerçek. Ancak kimsenin dikkate aldığı yok. Ne olacak bilemiyorum. Ben Eskişehir’de bir odaya kapatıldım 11 ay. Onlarca dilekçe verdim. Bunun içinde olayları anlatan 20 sayfalık dilekçem de ortada yok. Bu konu için Bakan’a, bakanlığa, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdım. Söylediğim açık. ‘Ben bu olayın her şeklini ortaya çıkarmaya hazırım’ dedim. Ne bir müfettiş, ne bir tetkik hâkimi, ne de mahkeme, hiçbir şey yok. Geçen Kanal D yayımlamış. Seyredemedim. Ancak, tekrar mahkemeye gittiğimde, bu sefer de basını içeri almadılar. Kim, niye kayrılıyor anlayamadım. Kim, kimi kayırıyor anlamadım. Olayı yapan, yaptıran belki de olay da incelense benden fazla suçlu ama tahliye olmuş ya da dışarıdan araştırıldığında olayın içinde olan Çakıcı’ya bir mektup yazmış. Sanki olaya Çakıcı bakıyormuş gibi. O da sıyrıldı. Ben ne bekliyorum anlamadım. Sonra bir şey de oldu mu, kabadayılığı kimseye vermezler.
‘Peker benden fazla suçlu’
Kabadayılık böyle olmaz. Kabadayı adam, adam oğlu adam. Ben bunu bunu yaptım. Bu işin sermayesi doğru olmaktır, adam olmaktır. Yok ben yapmadım abi demekle olmuyor. Yargıyı ayarlamakla da olmuyor, duyuyorum. Ben suçsuzum demiyorum, belki de ben de suçluyum. Ancak bu olayın temeli var. Bu olayın içindeki idare var. Bu olayın içinde kendini kabadayı sananlar var. Onlara kimse bir şey demiyor. Sekiz insan ölmüş bir olay bu. Ama maalesef… Bu yargı, yüce yargı ya suçluları yargılasın ya da beni de bıraksın. Ben onları yargılayayım, bir şeyler yapayım. İşte olayların yüzde birinde Sedat Peker’in ismi geçiyor diye, dünya ayağa kalkıyor.
Nasıl olacak? Sabah haber yaptı benim konumu. O gece ateş edildi gazeteye. Sabah, bizi aradılar, ‘Bak gazeteler yazıyor da, ne oldu’ diye. Varsa bu memlekette kabadayı, çıkıp diyecek ben kabadayıyım. Kabadayı yeri gelirse cezadan, hasımlıktan korkmayacak. ‘Ben yapmadım’ abi demeyecek. Her şey mertçe olacak. Olayı kimse kapatmaya çalışmasın.
Sayın Özkan, bu olayın ne olacağını bilmiyorum. Adil yargılanmadığımız açık. Suçsuzum demiyorum. Tabii ki suçluyum, tabii ki yeri gelirse kabadayılığı da kimseye vermem. Ama bu olayda Peker benden fazla suçludur.”
Çillioğlu, “Peker benden daha fazla suçludur” diyor. Bugün bunları söylemesi ilginç değil mi? Yargıdan cezaevi idaresine kadar, dile getirdikleri de ilginç.
Sedat Peker’in avukatını arayarak, Hakan Çillioğlu’nun mektubunu ve suçlamasını aktardım. O da Sedat Peker’e ulaştı. Peker’in bana yazılı olarak aktardıkları şöyle:
“… Bahsi geçen Hakan Çillioğlu’nun aile büyükleri ile tanışırım. Rize’de bilinen, sevilen belli bir yaşa gelmiş insanlardır. Çillioğlu ile bir arkadaşlığım söz konusu değildir. Bahsi geçen konuyla ilgili yargılama devam ettiği için elimden geldiğince davaya hukuken sakıncası olacak konulara değinmeden, ama bir-iki anektodu da, size bildirmek isterim.
‘Suçlayanları biliyorum’
Gençliğimin ilk yıllarında kendimce haklı olduğuma inandığım bazı zamanlarda şiddete başvurduğum doğrudur. Bu vesilelerle gençliğimin ilk yıllarında cezaevleri ile tanıştım. Her toplumun bir kültürü olduğu herkesçe malumdur. Cezaevinin de kendine ait bir kültürü vardır. Size cezaevinin yaşam tarzından bir örnek vermek isterim; sülalesinden veya kendi şahsi düşmanlarından dolayı düşman sahibi olanlar, güvenmedikleri kimselerle aynı blokta kalmazlar. Hele aynı koğuşta kalmaları mümkün değildir. Vefat eden Kenan Ali Gürsel’le yataklarımız yan yana
idi ve yemek ortağıydık. Cezaevinde birbirine çok güvenen insanlar yemek ortağı olur ve yatakları yan yanadır. Bunları anlatmamın sebebi, vefat eden arkadaşla yakınlığımın ve dostluğumun bilinmesi içindir.
Tuncay Bey; genç yaşıma rağmen şiddetle erken tanıştığımı, beni tanıyan herkes bilir. Bu yaşıma kadar hayatta kalmamın sırrını, doğru olduğuna inandığım şeyleri yaptığım için ve elimden geldiğince adaletsizce kararlar vermediğime bağlıyorum. Karşıma çıkarılan ilk engelleri, bana lafla veya silahla saldıran güçleri hiçbir zaman düşman kabul etmedim. Çünkü, görebildiğimin, benim düşmanım olduğunu zannetmem, bu hayatta Azrail’i evime davet etmem gibi bir şey olurdu. Aysbergin tepesini görerek bu güzelliğe bakarak yanılıp altındaki çirkinlikleri ve diğer gücü aramayacak kadar saf değilim.
Bu şahsa, bu açıklamaları yaptıranlar, kendini çok akıllı zannederek görünmediklerine ve bilinmediklerine inanıyorlar. İlk zamanlar ben de bilememiştim, bu açıklamalara bir anlam veremiyordum, ama araştırmalarım neticesinde bunları görebiliyor ve bilebiliyorum.
Tuncay Bey; açıklamamı bitirmeden önce, şunu belirtmek isterim ki; cezaevindeki olaydan sonra yüzlerce kişinin ifadesi alınmıştır. Hakan Çillioğlu da dahil olmak üzere.
‘Muhatabım Çillioğlu değil’
Bu ifadeler Cezaevi Savcısı, Eyüp Cumhuriyet Savcılığı, Eyüp Sorgu Hâkimliği olmak üzere üç ayrı yerde alınmıştır. Bu yüzlerce kişinin ifadesinde ismim bir kere dahi zikredilmemiştir. Kenan Ali Gürsel’in, Hakan Çillioğlu’na tokat atarak onu koğuştan kovduğunu, Kenan Ali Gürsel’in arkadaşları dahil, herkes söylemektedir. Birkaç sene sonra çocuklarım okul çağına gelecek. Onların mafya babasının çocukları diye anılmasını istemiyorum. Danışmanlık büroları tarafından 2000 yılına göre yatırım planları hazırlattım ve yeni şirketlerim kuruluş aşamasındadır. Sadece normal bir insan gibi yaşamak istiyorum. Aysbergin üstü ile yani görünen düşman ile muhatap değilim. Ama görünmeyen düşmanlarım bu kişileri kullanarak hile yapmaya devam ederlerse, yani belden aşağı vurmayı sürdürürlerse muhatabım onlar olacaktır. Hakan Çillioğlu değil. Ama tüm bunlara rağmen sessiz kalmayı sürdürmek istiyorum. İstediğim çok fazla bir şey değil. Bu isteği bir rüya olarak kabul ediyorum.
Dosya raftan insin
Geçirdiğim sıkıntılar ve gösterdiğim bu sabırdan sonra, bu rüyaya çok az kaldığına inanıyorum. Bu rüyamı kimsenin bozmasına izin vermeyeceğim. Ama bozmaya muvaffak olurlarsa da aysbergin altındaki görünmeyen düşmanlarımı da affetmeyeceğim. Bu suçlamaları çürütecek delilleri mahkemeye sundum. Ama dava devam ettiği için bunlarla ilgili açıklama yapmayacağım. Tekrar teşekkür ederek, esenlikler dilerim.”
20 Eylül 1999’da yaşanan Bayrampaşa Cezaevi olayı Türkiye’de adalet, cezaevi yönetimi ve mafya üçgeninde yaşananlar ile bundan sonra yaşanacakların en güzel örneklerinden biri. Şimdi tozlanmaya bırakılan, eksik kalan yönleriyle bu dosyadan bakalım daha kimler çıkacak? İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Ferzan Çiticioğlu bizimle aynı düşüncede midir acaba? Bu işleri Türkiye’de en iyi o biliyor çünkü.