05.11.2000
Bir avuç mafya babasının Türkiye’yi ezmesine nasıl izin veririz? Tekrar ediyorum: Tüm çete liderlerini İmralı Adası’na dolduralım. Bunun yasal düzenlemesini yapmaktan kolay ne var?
Tuncay ÖZKAN
Artık cezaevi gerçeğinin büyüklüğü karşısında kimsenin diyecek bir şeyi yok. Af çıkartmak için çabalayanlara en güzel tokat aftan yararlanacaklardan geldi. Adalet Bakanlığı ve bazı siyasi çevrelerin “İçeriyi boşaltalım, durumu idare ederiz, bizim çocuklar da dışarı çıkmış olur” mantığı iflas etmiştir.
Türkiye’nin cezaevi gerçekliği karşısında yapacağı tek şey vardır. O da mafya babalarını İmralı’ya, Abdullah Öcalan ile aynı yere kapatmak. Bunu bir kampanyaya dönüştürme çağrısında bulunuyorum. Herkes, hepimiz buna destek olalım ve ayaklar altına alınan kamu otoritesini düştüğü yerden kurtaralım. Yoksa bu adamlar Türkiye’yi mafya bataklığında debelendirip duracaklar. Bir avuç mafya babasının bütün Türkiye’yi ezmesine nasıl izin veririz? Bugün ayrı yerlere gönderilen mafya babalarının birbirini öldürmesinden medet umanlar, yarın o kan sokağa taştığında ne yapabilirler sanıyorsunuz? Hiçbir şey. Bu mafya babalarının Türkiye’ye verdiği ve vereceği zarar, Öcalan’ınkinden daha mı az? Devlet olayları önlemek için var. Olaylar olduktan sonra açıklama yapmak için değil. Onun için diyorum ki bütün mafya ve çete başları doğru İmralı’ya.
Aylar önce bu köşede aynı şeyleri yazmıştım. Bakın ne söylemişiz, ne olmuş?:
“Bankaları siyasi amaç için kurtarıp, kendi mafyanızı yaratmaya kalkmayacaksınız. Benim mafyam güçlü olsun diye banka izni vermeyeceksiniz. Hukuk önünde bankasının içini boşaltan patronların hepsini eşit sayacak ve ona göre muamele edeceksiniz. Yasalara uyan vatandaşı parasını kaptırdığı için keriz, bankasındaki parayı soyan patronu uyanık kabul etmeyeceksiniz. Silahlı soyguncuya 30 yıl, yüzsüz patrona trilyonlarca liralık saltanat bırakma ceza olamaz.
Siyaseti yurttaş sırtından ve parasını gasp ederek yapmayı maharet gibi görmeyeceksiniz. Devlet yönetiminin besleme banka, medya, holding yöneticileriyle el
ele tutuşarak gerçekleşeceği anlayışını terk edeceksiniz. Halka inanıp, güveneceksiniz.
Hukuk devletine yöneldiniz mi, mafya ile mücadele asıl o zaman başlıyor. (Tantan’ın götürdüğü bir başka nokta olan hukuksuzluk açmazı olmamalı gidilen yer. Yarın adliyeyle polis karşı karşıya kalır. O zaman ne yapacağız?) Şimdi, Türkiye’de yapılanlar, ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ taktiğinin versiyonlarıdır. Kapitalist dünya en önce bunu ortadan kaldırmış ve ‘babalar’a geçen kamu gücünü-onurunu kurtarmayı başarmıştır.
Örnek mi? Hem de Amerika’dan: Al Capone 17 Ocak 1899 – 25 Ocak 1947’de
Amerika’da yaşayan büyük bir mafya lideriydi. Chicago’da onun demir pençeli kontrolü hüküm sürmekte, araya bombalama, makineli tüfekle tarama olayları girmekte, 1930″lu yıllarda ‘Scarface’ gibi, ‘Bir Halk Düşmanı’ gibi filmlere ilham vermekteydi.
Capone bütün faaliyetlerini Lexington Oteli’nde, altı odalı bir süitten yönetmekteydi. (Bizim son dönem yakalananlar da aynı yolla otellere karargâh kuruyor.) Bu süitte altın dekorlardan ayna arkasındaki gizli geçitlere kadar her şey eksiksiz tamamdı. Ismarlama takım elbiseler, ipek pijamalar giyen bu iri kıyım adamın sol yanağında üç yara izi vardı. Bini aşkın kişiyi aynı anda yönetir, en iyi dönemlerinde içki kaçakçılığından, kumardan ve fuhuştan yılda brüt yüz milyon dolar kazanırdı. Yarattığı çete savaşlarında 300’den fazla kişi ölmüştü.
Ama Capone’un kendisi kurşunla ölmedi. Gelir vergisi kaçakçılığı suçlaması karşısında teslim oldu. 1931 yılında, 215 bin dolar kadar bir vergiyi ödemediği için suçlu bulunarak hüküm giydi, Atlanta’daki bir cezaevine gönderildi. Çete lideri, cezaevi hayatına kolayca alıştı. Sekiz kişilik bir koğuşta kalıyor, günde sekiz saat ayakkabı yapımında çalışıyordu. Kendisine dışarıdan, cezaevinde çeşitli imtiyazları satın alabilmesi, koruma sağlayabilmesi için para da gönderiliyordu. Cezaevinden işlerini görüyordu. İki yıl sonra Capone yeni bir federal cezaevine nakledildi, o da Alcatraz oldu. Kale adada herkesin kendi hücresi vardı. Capone önce çamaşırhanede, daha sonra hamamda çalıştı. Güçlü şöhreti yok olmuştu artık. Bir keresinde sırtına makas sapladılar. Otoritesinden eser kalmamıştı.
Bir adamın ‘Baba’ olması için yasakların, korkunun, korumacılığın bulunması gerekiyor. İşin içine hukuk ve samimi mücadele girdi mi, Capone olsanız fayda etmiyor.
Bizim mafyaların çete başları asla uluslararası bir organizasyonun beyni olamadılar. Olamazlar. Onlar hep kullanılmışlardır. Çünkü kamusal denetim altındadırlar.
Devlet görevlileri tarafından ya sağ veya sol örgütleri bertaraf etmek, uyuşturucuda aslan payını almak ya da bir yerde etkinlik sağlamak aracı olarak kullanılırlar.
Samimiyet bunların üstüne hukuk ile gitmekle mümkündür. Amerika yapmış, bütün dünya aynı şeyi söylüyor. Mafya liderlerini bir ada cezaevine koyup rehabilite edeceksiniz. Sokak ile ilişkilerini kesip talimat vermelerini engelleyeceksiniz.
F tipi önerisi
BM Avusturya temsilcisi aynını Türkiye’ye önerdi. Bakanlık inceledi ve mafya babalarının terör suçluları gibi F tipi cezaevlerinde bırakılmasına karar verildi.
Bu hatadır. Cezaevleri mafya babalarının güvenlik içinde sokakları idare ettikleri yerler olmamalıdır.
Bunun için önce hukuku baskıdan, sonra cezaevlerini suçluların kaleleri olmaktan kurtarmak lazım. Bu durumda her babaya yüzlerce telefon yetiştirmek zorunda kalan devlet memurlarının haline acımaktan başka yapacak bir şey kalmıyor geriye.”
İki ay önce yazılan bu yazıya yeni ne ekleyelim? Tekrar ediyorum. Bütün çete liderlerini İmralı’ya dolduralım. Abdullah Öcalan ile birlikte kalsınlar. Bunun yasal düzenlemesini yapmaktan kolay ne var?
Çünkü cezaevlerini idare edemiyorsunuz. Emniyet, İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Jandarma da öyle. Cezaevlerinde dış güvenliği jandarma sağlıyor. Silah cezaevine giriyorsa sorumlu kim? Şimdi İçişleri Bakanı
ile Adalet Bakanı arasında görev, yetki, sorumluluk tartışmasının zamanı değildir. Şimdi iş yapmanın zamanı. Tantan jandarmaya söylesin içeriye silah, bomba, uyuşturucu, telefon girişi kesilsin. Söylemekle olsaydı çoktan biterdi bu işler. En önce yapılması gereken de İmralı’nın yeniden düzenlenmesi. Orada güvenliği sağlayan özel kuvveti de satın alsınlar da görelim bakalım.
Türk istifa ederse…
Adalet Bakanlığı gerekli düzenlemeler için çalışmıştı. Şimdi bunlar ortaya tekrar konulur ve sorun halledilir. Yoksa korkarım bütçesi ve reformları kırpılan, eli, kolu bağlanan Adalet Bakanı Türk de bırakır gider o makamı. Adalet Bakanlığı işte o zaman ne kadar çok şey kaybettiğini, Türkiye ise hukuksuz hukukçuların boşalan koltuklara nasıl saldırdığını görür. Birkaç mafya bozuntusunun, cezaevleri sorununu çözmek için çabalayan iyi niyetli insanları yok etmesine izin vermemek lazım. Türkiye Türk ve bakanlığındaki bir avuç namuslu insanın çabalarına sahip çıkmalı. Birilerinin Türkiye’yi götürmek istediği hukuksuzluğa en önemli engellerden biri, Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan Hikmet Sami Türk’tür.