29 Ocak 2002
Liderler zirvesinde dün bir uzlaşma, bir de uzlaşamama hali yaşandı. Uzlaşma Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri çevrilen Bankalar Yasası’nın iptal edilen üç maddesiyle ilgiliydi. Liderler IMF baskısı ve Kemal Derviş dayatmasına boyun eğdiler ve kamu idaresinde kişilere özel hukuk uygulamasına geçilmesini tekrar benimsediler. Kamu bankalarında yöneticiler ile çalışanlar bundan sonra diğer kamu çalışanlarının denetimine tabi oldukları hükümlere tabi olmayacaklar. Onlar sanıyorlarsa ki devlet istese de onları yargılayamayacak, yanılırlar. Yargıdan kurtuluş olmaz. Bana inansınlar. Ama hukukla böyle oynamak Türkiye’ye zarar verir.
Neye mal olacak?
Cumhurbaşkanı’na yasa aynen iade edilerek yasallaştırılacak. Bunların kararları alındı. Meclis öncelikle bu yasayı görüşecek “gereğini yapacak” . Neye mal olacağını ise şimdi düşünmeyecek kadar sıkışmış bir Türkiye tablosu var. 4 Şubat’ta IMF Türkiye’yi görüşecek ya… IMF ve bizim IMF memurları bastırıyor. Hukuku böyle değiştirin. İyi de bu kamu bankalarını niye kapatmıyorsunuz? Özel bankalar kalsın bir tek. Ayrıcalılık değil de adalete ne dersiniz. Kapatın kamu bankalarını, görelim, kimmiş buralardan beslenenler, ortaya çıksın.
Liderler şu kıskaçtan kurtulabilse o kadar farklı bir noktaya ulaşacaklar ki? Ne yazık ki Türkiye doğrularla yanlışları bir arada ele alıyor ve ne doğru ne yanlış bakmadan öylece akıp gidiyor. Soğukkanlı bakış, geleceği kurgulayan kararlar bunca aceleyle alınabilir mi? Olmazların olduğu ülke Türkiye. Bunda hiçbir değişim yok ne yazık ki?
Fikir ayrılığı
Öte yandan sevindirici bir fikir ayrılığı ise uyum yasaları konusunda, 313 ve 159’da yaşanmış. Liderler bu yasalar konusunda anlaşamamışlar. Güzel. Komisyonlar çalışacak ve bence bugünün Türkiyesi ile dünyayı buluşturmaktan çok uzak olan bu yasalar yeniden ele alınacak.
Ama liderler zirvesinde önemli olan bir tablo karşımızda duruyor. IMF ve AB Türkiye’yi artık hızlı ve geri dönülmez bir noktada yeniden inşa ediyorlar. Bunda lider inisiyatifi veya Türkiye ihtiyaçlarının önemi yok. Çünkü dünya yeniden düzenlenirken, Türkiye gibi stratejik bir ülke hep elde ve istenilen düzen içinde olmalı.
Yeni tanımlar
Dünyanın ekonomik düzeni yeniden tanımlanıp, her şey yeniden oluşturulurken, bunların dışında olmanın, kalmanın büyük zararları olacağı artık belli. Dünyanın ekonomik düzenini belirleyen uluslararası şirketler ile onların ağırlıklı olarak oluşturduğu IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların yeni tanımlarına hiç zaman kaybetmeden her şeyden önce yeni ahlak, yeni demokrasi, yeni insan hakları ve yeni terör tanımları yaparak karşı tezlerle yaklaşmak gerekiyor. En önemlisi de bunları uluslararası anlaşmalara bağlamakta büyük yarar var. Bunun yolu kabul edeceklerimiz ile edemeyeceklerimizin tasnifini yapmaktan geçiyor. Bugün kafası karışmış bir Türkiye var. Neyi isteyip neyi istemediğimizi bilebiliyor muyuz? Halk olmasa bile liderler biliyor mu? Bence onlar bütün duvarları aşıp, en azından neyi istemediklerine mutlaka karar vermeliler.
Şimdi yazdıklarımdan, “Türkiye içine kapansın, aman her yer düşman dolu” demişim gibi bir anlam çıkarmak isteyenler bulunabilir. Bunun tam karşısındayım. Ben ortaklıkların ve ilişkilerin karşılıklılık ilkesi içinde geliştirilmesini savunuyorum. Yani üç koy beş al, bugünü kurtar mantığını bırakıp geleceği kurmanın zamanıdır diyorum.