07.07.2000
Devlet Bakanı Recep Önal, eldeki bankaların ay sonuna kadar satılacağını söyledi. Halbuki sistemi kurmak bile ancak eylülde mümkün olabilecek
Türkiye’de çok yakın bir zaman içinde büyük tartışma yaratacak kurumların başında geliyorlar. Önümüzdeki dönem şu anki banka cangılı, sistemin IMF reçeteleri ve Türkiye’nin kendi ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği yasal düzenlemeler nedeniyle, büyük bir hareketlilik içine girecek. 80 adet bulunan bankaların sayısında önemli bir azalma olacak. Bu Türkiye ile hemen hemen aynı yoldan geçen diğer ülkelerde de görülen bir durum. Sayının önce 40’lar, sonra 20’ler civarına inmesi bekleniyor. Birleşmeler sektörü rahatlatabilecek mi? Ayakta kalmanın yolu sadece birleşme mi?
Kamu bankaları açısından da durum bu. Zaten büyük bir kısmı batak kredi noktasında takip yeteneklerini yitirmiş. Kötü yönetim, siyasi baskı ve taleplere yolsuzluklar da eklenince çözüm kamu bankalarını birer birer özelleştirmek. Bunlar özelleştirilmek zorunda.
Ama burada sistemi bekleyen büyük tehlike, bankaların önemli bir kısmının ulusal sermaye yapıları ve iştirakleriyle ulusal ekonomiye yaptıkları katkının ortadan kalkması durumudur. Yabancı sermayenin yakında kurtarıcı olarak banka sektörüne taze paralarla ve kendi sistemleriyle girmesi, ekonomik sistemi kontrol eden güç merkezlerinde olağanüstü değişimlere yol açacaktır. Türkiye buna hazır mı? Devlet Bakanı Recep Önal eldeki bankaların ay sonuna kadar satılacağını söylemiş. Pek inanılır değil. Belki sistemi kurmak dahi eylül ayında ancak bitecek. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.
Tahsil imkânsızlaşıyor
İlginçtir fon yönetiminde olan beş bankanın yitik paralarının tahsili ise her geçen gün giderek imkânsızlaşıyor. Bunun üstüne gidilmesi Türkiye’de sistemin iyi çalışması açısından çok önemli.
Bankalar Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca el konulan bankalardaki zarar nedeniyle bankalara hâkim olan hisse sahiplerinin kendileri, eşleri ve çocukları ile birinci derece yakın akrabalarının mal varlıklarına tedbir konulması istenmişti. 10 gün içinde mahkemelerde bulunan esas dosyalarına bu alınan kararların yazdırılması gerekiyordu. Şimdi hukukçular bu 10 günlük sürenin aşılmasının, kararların düşmesine yol açtığını savlıyorlar. Ancak fon yöneticileri yasayla sürenin 6 aya kadar çıkarıldığını bu nedenle sorun olmadığını dile getiriyorlar. Bundan sonrası yeni soruşturmalar ve mahkemeler demektir. Bakalım mahkemeler hukukçularının yorumunu bundan sonra nasıl değerlendirecek. Nasıl karar verecek. Aksi yorumlar olur, usul tartışmaları aleyhe sonuçlanırsa batık bankaların Türkiye’ye verdikleri 5 milyar doların hisse sahiplerinden tahsili olanağı da kısmen ortadan kalkmış olacak. Bankalar cephesinde önemli bir de mahkeme kararı alındı. İnterbank’ın açtığı davalardan ilki sonuçlandı.
Şenkaya ve Çağlar sorumlu
İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 5 Temmuz 2000 tarihinde yapılan duruşmasında Cavit Çağlar ile dayısı Şükrü Şankaya ve sahibi oldukları Nergis Holding A.Ş., Nergis Tekstil A.Ş., Sifaş Sentetik İplik San. A.Ş., Polylen Sentetik İplik San. A.Ş. ile Yeşim Tekstil San. ve Tic. A.Ş.’nin İnterbank’a borçlu olduğuna karar verildi. Şahsi kefalet nedeniyle Şankaya ile Çağlar borcun tamamından sorumlular. Mahkeme Cavit Çağlar ile Şükrü Şankaya’nın ayrı ayrı 61 milyon 465 bin 100 dolar ile 94 milyar 137 milyon 500 bin TL. ödemelerine karar verirken, Nergis Tekstil’in 12 milyon 887 bin 998 mark,
5 milyon dolar ve 2 milyar 880 milyon TL, Nergis Holding’in 1 milyon 311 bin 24 dolar ve 360 milyon TL.’yi, Sifaş A.Ş.’nin 15 milyor 351 milyon TL, 8 milyon 48 bin 819 dolar ve 15 milyon 866 bin 610 markına Polylen Sentetik A.Ş.’nin 20 milyon 600 bin 131 dolar, 6 milyon 661 bin 620 mark ve 57 milyar 810 milyon TL, Yeşim Tekstil’in 35 bin 730 dolar, 8 milyon 534 bin 892 mark, 278 bin 494 GBP ve 17 milyar 736 milyon 500 bin TL ödemelerine karar verdi.
Ayrıca İnterbank’ın ilk sahibi Çukurova grubundan Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 99/4029 sayılı ara kararı gereği soruşturma kapsamına alındı. Bankanın Cavit Çağlar’a satılırken nasıl bir durumda olduğu savcılıkça soruşturulacak. Bankalar arasında yaşanacak birleşmeler ve sektörde oluşacak daralmalar nedeniyle çalışanların durumları ise büyük bir sorun.
Halen 10 bin kadar banka çalışanı işsiz kalmış durumda. Bunun daha da artması bekleniyor. Bu çalışanların sahip oldukları bankalar var. Bunlar sandıklar yoluyla çalışanların ellerinde bulunuyor. Çalışanlar ellerindeki bankaları denetleyememişler ve ilk zararlar oluştuğunda gerekli müdahaleleri gerçekleştirememişlerdi. Şimdi ne yapacaklar? Bir yanda sektörel sorun, diğer yanda çalışan baskısı Türkiye’de ekonominin bu dinamik kesiminde büyük bir dalgalanmanın habercisi. Şimdiden önlem almak gerekiyor. Dünya Bankası ve diğer finans çevreleri bankalarımıza, AB ve Amerika’nın insan hakları ve demokratikleşmeyi gözleyen kurumları cezaevlerine bakıyor. Türkiye her iki alanda birden büyük sıkıntılar yaşıyor. İçerde bu iki kurum kaynıyor, dışarda bu alanlarda düzelmelerin olması bekleniyor. Önümüzde bulunan yol ayrımında ya uygar dünya ile birleşeceğiz ya da kendi sorunlarımızda boğulacağız. Sizce ne olacak dersiniz?