04 Nisan 2002
İsrail’in eski Başbakanı Ehud Barak ile Yaser Arafat Camp Davit zirvesinde birbirlerinin geçmesi için tıpkı bütün Doğulu halklar gibi kapı önünde uzunca nezaket gösterisi sergileyip, o ünlü barış planını onayladılar. Amerika’nın o zamanki başkanı Bill Clinton da Aralık 2000’de bu planı kabul etti.
Ve her şey bir adamın nefretiyle İsrail’de iktidara gelmesiyle başladı: Ariel Şaron. Önce Müslümanların kutsal saydığı yerlere girdi. Kan aktı. Sonra da durmadı zaten. Şaron şimdi bir odaya sıkıştırdığı Arafat’ı sürgüne yollamaktan bahsediyor. Daha önce de aynısını yapmıştı. Arafat’ın da ne yapacağı belli. O da bulunduğu evin odaları tek tek yıkılırken, o evi asla terk etmiyor.
Şimdi ölümü bekleyen Arafat ile onu yıllardır öldürmek isteyen Şaron karşı karşıya. Oysa bu büyük çılgınlık durdurulabilse, barış insanların kalbinde. Oradan yayılma olanağı bulacak. Ama insanlar öldükçe barış da ölüyor Filistin’de ve İsrail’de. İyi de bu noktaya nasıl gelindi? Bundan sonra ne yapılacak?
İsrailli politikacının sesi
Bunu bir İsrailli politikacının sözleriyle aktarmak istiyorum size. İsrail muhalefetinden İşçi Partisi lideri Yossi Beylin The New York Times’ta 30 Mart 2002’de yayımlanan yazısında bu soruların yanıtını veriyor:
“Şaron Oslo barış sürecinin bir hata olduğu görüşünü asla terk etmedi. Bu yüzden Dışişleri Bakanı Şimon Peres ve İşçi Partisi’nin de yardımıyla bu süreci sona erdirdi. Önce Filistin özerk yönetimi ve lideri Yaser Arafat’ı gayri meşru ilan etti. Filistin güvenlik yönetiminin güç odaklarını yok etmeye çalıştı. Ve bu perşembe de Arafat’ı etkisiz hale getirme amacıyla Filistin özerk yönetimine savaş ilan etti.
Arafat tıpkı 1974 yılında Birleşmiş Milletler zirvesine bir elinde silah bir elinde zeytin dalıyla katıldığı günde olduğu gibi, Filistin ulusunun amaçlarına hem barışçıl yollarla hem de şiddet kullanarak ulaşmayı istiyor.
Arafat, Oslo barış süreci boyunca silahını bıraktı ve İsrail’le güvenlik konusunda işbirliğine gitmeye hazır oldu. Barış sürecinin bir hata olduğu fikrine kapıldığında silahını yeniden kapmaya hazır.
Şiddet şiddeti doğuruyor
Yükselen her şiddet dalgası bir yenisini getiriyor. Arafat’ın durmadan yaptığı ateşkes çağrıları pek açık değildi. Fakat Şaron, Arafat’ın 16 Aralık 2001 tarihinde ilan ettiği ve geniş ölçüde uygulanan ateşkesi kabul etmedi. İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesine karşılık Arap devletlerinin bu ülkeyle ilişkilerini normalleştirmesini öngören Suudi önerisini reddetti. Ve görünen o ki; tıpkı 20 yıl önce Lübnan’da olduğu gibi Amerika’nın kriz karşısında varlık göstermemesini de savaşa yakılmış yeşil ışık olarak yorumluyor.
Barış önerisi
Krizden çıkmanın tek yolu iki tarafın da, Suudi girişimini temel alan ABD’nin gözetiminde bir ateşkese razı olması. Bu süreçte Filistin özerk yönetiminin güvenlik birimlerinin yeniden yapılanması için Amerika’nın Ortadoğu Özel Temsilcisi Anthony Zinni’nin yardımını istemeli. Var olan anlaşmaların uygulanması ve barış görüşmelerinin devamı temel önemde. İsrail yönetiminin terör altyapısını hedef alan savaşı daha fazla teröristin yaratılmasına sebep olacak; çünkü terörist altyapı insanların kalplerinde. Sadece ve sadece Ortadoğu’da başka bir hayatın mümkün olduğuna inanıyorum, ama her gün taraflardan birinin bir eylemi barışı daha da yakalanamaz kılıyor.”
İlla kan diyenlere işte İsrailli bir barış sever. Ölmeden kalpleri özgür kılmalı Ortadoğu’da.