04 Mart 2002
Önce yakalanan, esir alınan kişinin yanında bir ateş yakılıyor. Sonra o ateşte geniş ağızlı bir demir levha kor olana kadar kızdırılıyor. İzleyenler, olayın sonrasında neler olacağını bildikleri için, sesiz bir heyecanın içindeler. Tıpkı çok merak edilen bir filmi izleyecek olmanın sabırsızlığı var üzerlerinde. Birazdan sahnelenecek gösteri, onlar için sıkça tekrarlanan, ama seyrine doyum olmayan bir olay! Esir getirilip orta yerde durduruluyor. O başına neler geleceğinin farkında bile değil. Şaşkın… Korkak… Çaresiz…
Onun yanında duran eli satırlı adam demir levha kızgınlaşınca, birden sanki bir karpuza vururcasına, sanki her gün yaptığı bir işi yapıyormuşçasına, öyle umarsız indiriyor satırını esirin boynuna. Onu öldürüyor sanıyorsanız, kalabalığın da bu vahşet anını izlemeye geldiğini düşündüyseniz büyük yanılgı içindesiniz. Çünkü bu vahşet gösterisi bitmiyor, daha yeni başlıyor.
Kızdırılmış demir levha
Satırla boynu bir darbede koparılıyor esirin. Herkes bu anı izliyor. Tıpkı arenada aslanların yediği insanları on binlerin izlemesi gibi. Esirin, insanın başı yere düşüyor. Elinde kızdırılmış demir levhayı taşıyan adam devreye giriyor o anda. Hemen gelip, inanılmaz bir süratle, başın koptuğu boyna, daha kan çıkmadan yapıştırıyor elindeki kızgın demiri. Bir nevi kaynak yapıyor kesik damarlara. Kan dışarı çıkamıyor. Kesilen baş gövdenin yanında. Gövde hiç kan kaybetmeden neredeyse, çırpınarak başsız, etrafta dolaşmaya başlıyor.
İzleyenlerin en büyük eğlencesi de bu an. Kahkahalar, çığlıklar, alkışlar çınlıyor ortalıkta. Gövde çırpındıkça, eller, kollar, ayaklar o şuursuz şiddetin darbesiyle savruldukça izleyenlerin heyecanı artıyor. Çığlıklar büyüyor.
Hele o gövde üstlerine doğru ilerledikçe daha da bir eğleniyorlar. Korku, vahşet, dehşet, insan uygarlığının bütün tanımları, hastalıkları, orada bulunuyor.
Buraya kadar anlattıklarımın hiçbiri bir eski çağ tarihinden alıntı değil. Bunların hepsi bu çağda, bu anda, yanı başımızda yaşanıyor.
Başı kopan insan
Bu yüzyılda yapılan araştırmalar başı kopartılan insanların gözlerinin o dehşet anı şiddeti nedeniyle daha da açıldığını ve beynin algısının saniyelerle de olsa sürdüğünü gösteriyor. Gövde ise kan kaybı nedeniyle çoklukla hareketsiz kısa zamanda ölüyor. Ama ya kanın çıkması engellendiğinde?
Başsız kalan gövde, yerde öylece durmakta olan ve yapılanları algılayan gözler ve beynin yanı başında öylece savruluyor, savruluyor, savruluyor…
Bu olay Afganistan’da yaşandı. Olaya bir Türk tanık oldu. Ankara’ya aktardı. Avrupa basınında da bu işkencelerle ilgili haberler sıkça yer alıyor. Afganistan’a medeniyet götüreceği iddia edilen savaşın, oradaki insanları getirdiği nokta. Sizce bu çılgınlığın ulaştığı boyutu, hastalığın derinliğini yaşayanlara ve yaşatanlara insan denilebilir mi?
Modern dünyanın kapitalistleri bununla mücadele ederler mi?
Hayır… Onlar bununla mücadele etmemek için şimdi Afganistan’dan kaçıyorlar. Çıldırmış insanların, vahşet makinelerine dönüşmüş yaşamların kendilerine dönecek öfkesini gördükleri için o bataklığı terk ediyorlar.
Çünkü gördükleri bu sahneler, onların değerli evlatlarının altından kalkamayacakları kadar büyük.
Afgan gerçeği
Bunu göremeyenlerin gördüğü sıradan bir başka Afganistan gerçeği ise esir alınan kişilerin üzerine sürülen tanklar gerçeği. Tank paletlerinin altında can veriyor esirler. Bunu tıpkı bir araba yarışını izler gibi izliyor Afganistan. Alkışlar, çığlıklar, kahkahalar içinde.
Bu denli derin bir şok atlatılabilir mi bu sürede? Afganistan bir daha kendine gelebilir mi? Sistemli ve düzenli bir kararlılıkla evet. Milyarlarca dolarla evet. Ama bunları oraya bomba yağdıranlar yapabilecek mi? Hayır. Onlar istediklerini aldılar. Orada kendi güdümlerinde hükümet kurdular. Düşman diye tanımladıklarını kovdular.
Şimdi oralarda sembol olarak tutacakları birlikleri olacak. Ama kendileri adına Afganistan’da bu vahşete direnecek güç istiyorlar. Türkiye’den, Afganistan’da askeri varlığıyla devralmasını istedikleri şey budur.
Türk askeri başsız gövdelerin çırpınışına dur diyecek! İyi de hangi parayla, hangi olanakla, hangi yardımlarla…
Bataklık patlamak üzere
Sonra orada savaş yeni başlıyor. Türk Genelkurmayı’nın yaptığı tahlil doğru çıktı. Afganistan kan ve bütün pisliklerle dolu bir bataklık oldu. Bu bataklıkta biten bir şey yok. Herkes vahşetini silahlarının namlusuna sürmüş, barbar eller tetikte, hasta gözler hedefte, öldürecekleri anın kan kokusunu soluyor. Türk askeri Afganistan’da bu vahşetle savaşmaya gidecek. Türk askeri Afganistan’da bu barbarlığa karşı duracak. Kaç Memet şehit olacak? Kaç Memet esir düşecek? Kaçı bu denli işkenceye maruz kalacak? Kaç Amerikalı bunları göze alabilir? Kaç İngiliz, Alman… Neden Türk askerinin Afganistan konusunda bu denli yavaş davranıp planlar yaptığını, oradaki yapılanmayı, askeri varlığı devralmak noktasında ağır durduğunu şimdi daha iyi anladım.
Modern dünyanın gözleri önünde insan tarihinin hiçbir döneminde tanıklık edilmeyen olaylar yaşanıyor. Başsız gövdelerin dansı değil orada olanlar. Çırpınan gövdeler ve kesik başların dehşeti.