23 Mayıs 2001
Bakan: Bir bilmecem var gazeteciler…
Basın: Haydi sor sor…
Bakan: Gümüşsuyu’nda pişer, İsviçre’ye Yahudi banker cesedi olarak düşer…
Basın: Aaaaaaa…
Bakan: Yaaaaa.. Arşive bakın arşive (Arşiv dediği gazete haberleri)… 10 yıl önceye gidin… Başlar dik, gözler geriye, karınlar içeri… Marş marş…
Basın: Peki Sayın bakanım…
Kimse sormuyor, “Araştırmacı komiser misin, yoksa bakan mı” diye.
Sadettin Tantan… İşi, İçişleri Bakanı olması gerekirken, ne zaman sıkışıp siyaseten bir kavgada olsa, bilmece soruyor. Naftalinli bilmeceler. Yakaladın mı? Hayır. Yakalayacak mısın? O belli değil.
Bizim arkadaşlar ilk defa duyuyorlar ya! 30 yıllık hikaye. Gümüşsuyu’ndaki üçü Musevi, biri Süryani asıllı uluslararası tefeciler ağı. Ağın patronu David ve Edmond Safra, baba – oğullar. İşi bunlardan öğrenenler sürdürüyor şimdi. Kartal Cezaevi’nde bulunan ünlü Türklerin paralarını yurtdışına taşırlar. Turgut Özal’ın baş tacı idiler, şekerci ile birlikte. Yıllar sonra polis buraları basınca işyerlerini Akaretler’e taşıdılar. Aynı tezgaha devam. Kara paranın küçük komisyonlarla taşıyıcıları. Artık cep telefonları üzerinden servis verdiklerini duyuyorum. Bulmacada kasıt bunlarsa tabii.
Oysa bakan, kafa karıştırmak değil, aydınlatmak için koltukta oturuyor. Sorduğu bilmece bir suç ise, suçluyu bulup kamuoyunu aydınlatacak. Ama bir garip iş… Bilmece soruyor. Niye? Kime karşı? Neden? Hangi planla bunu yapıyor bilinmez. Yakalamak meramı olsa, açık eder mi?
Geçen sefer “Nüfus Casusu” deyiverdi, gazeteciler ile uzman istihbaratçılar “nüfus”u, “nüfuz” yapıp, açığı kapatana kadar akla karayı seçtiler. Bakalım şimdi elmalarla, armutları aynı sepette toplayabilecekler mi?
İçişleri Bakanı bilmece meraklısı olur da, gazeteci olamaz mı? İşte benden de meraklı arkadaşlara bir bilmece:
“Sakarya elense çekerse… Sadet’in aşkı, Mak – Yıl Fener’de dayısıyla gezerse… Bir koltuğun fiyatı 70 milyon dolar ederse… Acar, ben de varım derse… Doktor Ahmet bu kadar yemeyin karnınız ağrır dese… Feth – i, cihadım da cihadım demese… Temizlik bahane, iktidar şahane… Arife tarif burada.”
Haydi çöz, çöz, çöz…
Recep Tayyip Erdoğan
Siyaset sahnesinin eski yüzü. Ama yeni yıldızı. Cezaevi yıldızlaştırdı. Arkasında sermayesi var. Albayraklar o öl dese ölürler herhalde. Onun fotoğrafları üzerinden 10 yıl sonrasını düşleyen inanmış adamları var. Planlı hareket ediyor.
Türkiye genelinde örgütlenmesini tamamlamış, şimdi Ankara’da ve İstanbul’da çalışıyor. Neye mi uğraşıyor, Turgut Özal çizgisinde bir yapılanmaya. Kendi yüreği ve aklı, Amerikan destekli ılımlı İslam formülüne yatmış olmalı. Partisini kurarken tıpkı Özal’ın ANAP’ı oluştururken izlediği yöntemi izliyor. Çekirdek ve merkez güç onda ve düşüncelerinde. Ama etrafında solcular ve liberallerden bir vitrin oluşturmaya gayret gösteriyor. Vitrin olacak solcu arayışında. Zorlanacağını sanmam, dönen çok sol tarafta nasıl olsa.
Kendisini merkez parti olarak görüyor, bir de rakibini önceden seçmiş, illa Kemal Derviş diyor. Derviş ne olacak belli değil ama, onlar dereyi görmeden paçayı sıvamışlar bile. Arkadaşları ile birlikte bu doğrultuda devam ediyorlar. Melih Gökçek bu konuda anketler de yaptırıp açıklıyor.
Recep Tayyip ile de görüştüm. Derviş için kendisine atfen söylendiği iddia edilen sözleri söylemediğini belirtti. Çok rahatsız olduğunu aktardı.
Erdoğan formülü, merkezde bir yaklaşım olarak halk ve güç merkezlerince ne derece benimsenir göreceğiz. Belki de “Truva Atı” gibi algılanacak. Ama bu oluşumun önümüzdeki günlerde etkinliği tartışılmaz, hele Fazilet Partisi kapanırsa. Kemal Derviş olayı ise daha çok emek istiyor. Derviş siyaseti daha önce YDH’de denemişti. Emeksiz bu işlerin olması mümkün değil.