27 Ağustos 2001
Bir cinayet, üzerinden 24 saat geçmeden bugünün teknolojisiyle bile değerlendirilemiyor. Yapılan değerlendirmelerin büyük bir bölümü de 24 saat sonra boşa çıkıyor. Çünkü bir cinayetin delillerini toplayabilmek, bunların laboratuvar sonuçlarını görebilmek için en erken 24 saate ihtiyaç var. Üzeyir Garih’in öldürülmesi olayı da ilk saatlerde yapılan değerlendirmelerin 24 saat sonra çürüdüğü bir cinayet oldu. Üzeyir Garih’i kim ya da kimler, neden öldürdü? Deli Fuat lakaplı 13 yaşındaki ayakkabı boyacısı elinde bıçakla görünmüştü. Hem de koşarken. Herkes fail diye onun peşine düştü. Çok geçmeden yakalanan 13 yaşındaki ayakkabı boyacısının cinayetle bir ilgisinin olmadığı netleşti. Ayakkabı boyacısı bir kokoreççiden bedava ekmek arası istemişti. Kokoreççi de bir şartla bunu vereceğini söylemişti. Şart, bıçakların bileylenerek kendisine getirilmesiydi.
Üzeyir Garih öldürüldükten sonra otopark görevlileriyle bir dilenci kız (8 yaşında) elinde bıçakla gördükleri ayakkabı boyacısını fail yerine koymuşlardı. Gerçeğin böyle olmadığı önceki gece yapılan sorgularla ortaya çıktı. Kokoreççi ve bıçakları bileyleten ayakkabı boyacısı çocuk emniyette sorgulandılar. Sorguda ortaya çıktı ki çocukların bileylettiği saat ile Üzeyir Garih’in öldürüldüğü saat arasında büyük farklar vardı.
Böylece ilk günün cinayet çözüm senaryosu çürütülmüş oldu.
Cinayet delilleri
Şimdi gelelim Üzeyir Garih cinayetinin delillerine; Üzeyir Garih kendine özgü yaşayan, kendi içinde gizemleri olan, nevi şahsına münhasır bir işadamı. Babasının arkadaşı olan bir Nakşibendi şeyhinin mezarını yaptırıyor. Babasının mezarına hangi sıklıkla gittiği bilinmez ama bu mezarı sık sık ziyaret ediyor. Ayrıca bu ziyaretleri sırasında koruma ve şoför yanında bulunmuyor.
Bu ziyaretler sırasında kiminle veya kimlerle buluştuğu ise hiç kimse tarafından bilinmiyor. Kırk yıllık ortağı İshak Alaton’a göre Nakşi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi’nin mezarına değil, hemen yakınında bulunan Mareşal Fevzi Çakmak’ın mezarına ziyarete gidiyor. Oysa kız kardeşi, dostları, mezarlıktaki yetkililer Garih’in Nakşi şeyhini ziyaret ettiğini söylüyorlar. Ayrıca bir Musevi olan Garih’in üzerinden Kuran – ı Kerim’den alıntılarla yapılmış muskalar çıkıyor.
Bir ilginç olayı da, Garih’in Nakşibendi şeyhinin mezarını yaptırttığı, hem eski çalışanı hem de dostu ustabaşı Cemal Cumalı’ya anlatıyor. Garih, mezarcı ustasına, “Ben babam ve ailem Küçük Hüseyin Efendi’nin aynı mahalleden komşularıydık. Küçük Hüseyin Efendi evimize sık sık gelir gidermiş. Hatta annemin çocuğu ilk sıralar olmadığı için Küçük Hüseyin Efendi annemi okumuş. Benim adımı da babam Küçük Hüseyin Efendi’nin isteği üstüne koymuş. Rüyamda Küçük Hüseyin Efendi bana göründü ve bu mezarı yaptırmamı istedi.” diyor. Şimdi Üzeyir Garih’in İslam dinine ve bu Nakşi şeyhine olan inanılmaz yakınlığı ilgi çekiyor.
Şeyhin hangi düşünceleri Garih’i bu denli etkiledi ki her hafta sonu Garih kendini şeyhin mezarına taşıyor. Şoförü Garih’in bu mezarlık ziyaretlerine gitmediği için olayla ilgili bulguları, daha çok otopark bileti, pazartesi günleri arabada bulduğunu ifade ediyor. Garih’in bir özel koruması var. Ama onu zaman zaman yanına alıyor. İstanbul Emniyeti’ne sordum, herhangi bir resmi koruma başvurusu yok. Bu da Garih’in tehdit almadığı ya da tehdit alıyor ise bunları önlem alacak denli önemsemediği sonucunu ortaya çıkarıyor.
Kapkaç cinayeti mi?
Önceleri bir kapkaç cinayeti gibi gözüken bu olay, bence daha derinden ve teknik araştırma isteyen bir cinayet vakası. Bu cinayet işleniş biçimi ile de çok dikkate değer. Üzeyir Garih Eyüp mezarlığının otoparkına aracını park ettikten sonra uzunca bir yolu yürüyor.
Bu sırada kimlerle karşılaştığı, konuştuğu, yanında kimin olduğu ya da geçmiş gelişlerinde kimlerin olduğu, herhangi bir şeyin alışverişinin bu sırada yapılıp yapılmadığı, bunlar birer sır. Garih mezara geldikten sonra katil veya katilleriyle yüzleşiyor. İlk bıçak darbesini büyük olasılıkla boynu ve yanağına gelecek şekilde alıyor.
Yara izleri bıçağın uzunca olduğunu, bıçağı kullanan kişinin de güçlü bir insan olduğunu gösteriyor. Büyük olasılıkla bir erkek. Daha sonraki darbeler hep göğsüne ve böbreklerine gelecek şekilde vurulmuş. Katil, bıçağı olanca gücüyle ve sertçe saplamış. Çünkü ilk tespitlere göre bıçak yaraları bir veya iki parmağı alacak derinlik ve genişlikte. Garih, katil veya katilleriyle karşılaştığında biraz direnmiş hatta bir ara mezarı kapatan demir kapıyı aşmaya çalışmış ama başarılı olamamış.
Katilini tanıyor muydu?
Garih, katilini tanıyor muydu? Bunu da şimdiden bilmek olanaksız. Üzeyir Garih, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen her sabah sporunu yapan, dinç ve sağlıklı bir insan. Katili bu nedenle bir bıçak darbesi vurmakla yetinmemiş. Bıçağı en az yedi kez Garih’in ölümcül darbeler alabileceği şekilde kullanmış. Bu da bize gösteriyor ki birileri ya da biri Garih’e burada saldırı düzenlemeyi planlamış. Çünkü Üzeyir Garih’in dolarlarla dolu olan, kredi kartları bulunan cüzdanına hiç dokunulmamış. Ayrıca kolundaki milyarlarca lira eden Rolex saatine el sürülmemiş.
Katilin veya katillerin Garih’ten aldıkları tek şey, yaklaşık 24 saat boyunca hiç kullanmadığı cep telefonu. Katil veya katiller Garih’in cep telefonunu alarak, onun can havliyle bir yerlere ulaşıp katil veya katillerle ilgili bilgi vermesini, yardım almasını engellemek istemişler. Çünkü mezarlık oldukça sapa ve dikkat çekmeyen bir yerde.
Garih’in cep telefonunun da mezarlık civarında bir yere atıldığı sanılıyor. İlk teknik bulgular da bu yönde. Yani Garih’e saldıran kişi veya kişiler bu cinayeti tasarlamış izlenimi veriyorlar.
Garih’ın gizemli hareketleri
Üzeyir Garih cinayeti işleniş şekli bakımından Garih’in yalnız kaldığı noktalar önceden takip edilerek saptanmış izlenimi veriyor. Ancak her ünlünün cinayeti, hele Üzeyir Garih gibi arkasında çok sayıda gizemli hareket bırakırsa, pek çok senaryoyu da gündeme getirir. Bunların içinde casusluk iddialarından tutun da özel hayat dedikodularına kadar her şey bulunur. Ölen kişi Türkiye’nin sayılı işadamlarından olduğu için, bir de bu iddiaların içerisine mafya dedikoduları katılır.
Musevi kimliği onu uluslararası İslami terör örgütlerinin hedefi haline getirir. Bunlar günlük dedikodular olarak yansır. İçlerinde öyle veya böyle gerçeğe yaklaşanlar da bulunabilir. Ama önemli olan cinayet olayıdır. Maktul ile katil ilişkisidir. Cinayetleri deliller çözer. O yüzden polisin en başta yapması gereken şey, olay yerinde olağanüstü titizlikle çalışarak delil toplamaktır. Delilsiz, cinayetin çözülmesi mümkün değildir. Bu cinayeti de çözecek olan şey, delillerdir. Üzeyir Garih’in mezarlık gizemidir.
Bu cinayet, eldeki delillerle öyle hemen çözülecek türden cinayetlere benzemiyor. İstanbul polisi bu olayla ilgili olarak uzun ve sıkı bir çalışma yapmak durumunda kalacak. En basit cinayet senaryosu gerçeğe en yakın olandır kuralı maktulün ve katilin kimliğine göre değiştiği için, bu cinayetin öyküsünü de deliller üzerindeki çalışmalardan sonra öğreneceğiz. Karmaşık cinayet öyküsünü 24 saat değil, daha uzun zamanlar boyunca tartışmaya devam edeceğiz.