03 Mayıs 2002
Deprem gerçeği bizi ne kadar ilgilendiriyor? Sallanmadığımız zamanlarda aklımıza geliyor mu? Gelince ne yapıyoruz? Biz Türkiye’de yaşayanlar deprem olgusunu sadece bağırtı çağırtı arasında sallanırken korkumuzla ciddiye alıyoruz. Sallantı durunca, deprem de kafamızdaki ciddiyetini yitiriyor.
Oysa 1999 depremleri, gelip geçen bir felaket olmadı. Aksine, ciddi bilim adamlarına göre Marmara Denizi’ni daha tehlikeli hale getirdi. Bu depremler deniz altındaki arz kabuğuna daha yüklendi ve burada önümüzdeki yıllarda daha büyük bir deprem olma olasılığını artırdı.
Bilim toplumu olabilmek
İşte gerçek bir bilim toplumu olmayışımızın ilk örnekleri bu noktadan itibaren görüldü. Bunda da, maalesef, bazı sözde bilim adamları önemli rol oynadı. Hiçbir ciddi bilgi ve araştırmaya dayanmayan söylemlerle, halkın kafasını karıştırdılar. Medya buna, maalesef çanak tuttu.
Bilimsel bir araştırmaya dayanmayan yazılar, televizyon programları zararlı oldu: Halkın bilime ve bilim adamına inancı, saygısı azaldı, siyasi otorite yanlış yönlendirildi ve tedbir almada mütereddit kaldı. Depremle ilgili öncelikler acil olarak belirlenemedi.
Kaos ortamında çıkış yolu olarak Japonya’daki uygulama gösteriliyor. Depremle ilgili konuşmaları yasaklamak veya kontrol altına almak. Hatta bu maksatla yeni kurumlar kurmak için meclise kanun teklifi bile verildi.
Yasaklamanın çözüm olamayacağı, hatta daha fazla sorunlar yaratacağı ortada. En doğrusu tarafların bilinçli ve sorumlu hareket etmelerinin sağlanması. Zor gibi görünse de, bilime inansak, bu da çok zor değil.
Araştırma yapmak
Deprem araştırmaları çok disiplinli bir iş. Yalnız başına “deprem uzmanı” diye bir meslek yoktu. Biz var ettik. Ortalık onlardan geçilmiyor. Deprem araştırmaları jeoloji, jeofizik, zemin mekaniği, inşaat ve afet yönetimi konularını kapsıyor. Jeolojinin birçok dalı var. Örneğin yapısal jeoloji, tektonik vb. Jeofiziğin değişik disiplinleri örneğin: Sismoloji, gravite, manyetik gibi depremle ilgili. Bunlar olmadan bir yerin deprem potansiyelini söylemek yeterli olmuyor. Hele deprem tehlikesi bir denizin içersinde ise, araştırma teknikleri çok daha komplike olmalı. Birçok uzman gruba ihtiyaç var. Yüksek teknoloji alet ve cihazlara gereksinme duyuluyor.
Ben söyledim oldu
Bütün bunlar ortada yok. Ama 1999 depremlerinden hemen sonra Marmara Denizi hiç bilinmezken ve hatta ülkemizde deniz araştırmaları yürütme kapasitesi son derece sınırlı iken, bazı bilim adamlarımızın her gün Marmara Denizi’nden gelecek tehlikeler hakkında nasıl “Güzin Abla” programları yaptıklarına tanık olduk.
Çözüm araştırmaya dayanmayan hiçbir sözün söylenmemesi, bu söze itibar edilmemesinde galiba. Bunu medyanın, yani bizim başarmamız gerekiyor. Görüşünü alacağımız herkesten söyleyeceği sözün mesnedinin ne olacağını sorgulamamız yeterli olur başlangıç için.
Artık medyada boy gösteren bilim adamlarımızın ne ölçüde bilim adamı olduklarının ortaya konulması vakti geldi. Bunun yapılması da çok kolay. Gerçek ve başarılı bilim adamlarını ayırt eden ulusal ve uluslararası kriterler var. Bu kriterler bütün dünyada uygulanmakta. Örneğin: Almış olduğu ödüller, uluslararası atıf endeksine göre almış olduğu atıflar, uluslararası saygın dergilerde almış yayımlamış olduğu makaleler, uluslararası toplantılarda sunmuş olduğu araştırmalar.
Bilenle, bilmeyen farkı
Artık bileni bilmeyenden, çalışanı çalışmayandan ayırt etmenin vakti geldi de geçiyor bile. Kamuoyu deprem araştırmaları ile ilgili bilim adamlarının akademik kimliğini hiç merak etmiyor mu? Kim uluslararası şöhrete sahiptir? Kendi konusunda ne kadar uluslararası yayın yapmıştır? Çalışmalarına dünyaca ne kadar atıfta bulunulmuştur? Kim TÜBİTAK ödülünü almıştır? Kim Türkiye Bilimler Akademisi’ne üye olarak seçilmiştir? Kimin uluslararası ilişkileri fazladır? Bunların cevabını merak etmemek, bunları önemsememek, bunların arkasında olmamak başta kendimizi olmak üzere ülkemizi ciddiye almamak anlamına geliyor.
Belki de bu seçiciliği her konuda yeterince göstermediğimiz için ülkemizde, her yerde hak etmediğimiz, içimize sindiremediğimiz durumlarla karşılaşıyoruz. Ne dersiniz?