11.01.2001
‘Beyaz Enerji Operasyonu’ bazı bürokratlar ve onlarla ilişki kuran işadamları arasındaki rüşvet ve yolsuzluk bağlarını ortaya çıkarmak için yapılmıştı; bir demeç, olayı siyasi krize dönüştürdü
Tuncay ÖZKAN
İran’da bir kral bundan tam iki bin yıl önce adalet dağıtmak için atadığı yargıcının rüşvet yediğini saptayınca, deliye dönmüş. Yargıcın derisini yüzdürmüş. Sonra rüşvetçi yargıcın derisiyle ‘adalet dağıtırken’
oturduğu koltuğu kaplatmış. Rüşvetçi yargıcın oğlunu da getirip babasının derisiyle kaplanan koltuğa oturtmuş. Yargıçlık görevini de ona vermiş. Ama rüşveti durduramamıştır.
Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt bakmış ki, kadılar rüşvet batağında; hepsini Bursa’da bir eve toplayıp yakılmalarını emretmiş. Güçlükle engelleyebilmişler. Sonu ne o, ne de ondan sonra gelenler engelleyememiştir. Osmanlı’yı rüşvet ve hukuksuzluk batırmış… Türkiye Cumhuriyeti hukuk devrimini yaparken, kuvvetler ayrılığı ilkesini hukukun üstünlüğü ile pekiştirmiş. Ama kanunlar uygulanırken, hukuk devleti olunması başarılamamıştır. Atatürk’e karşı girişilen İzmir suikastının dava tutanaklarını okuyun, 12 Eylül sonrasındaki yargılamalara bakın…
Yolsuz, yollu, yolluk…
Sorunun feodal ve oligarşik ilişkiler yumağından kaynaklandığını, sistemsizlik gibi gözüken şeyin aslında bir sistem, düzen olduğunu göreceksiniz. Yağmaya dayanan, halktan çalan bir düzen.
‘Yolsuz’ diye Anadolu’da fakir, fukara aç insana söylenir. ‘Yollu’ diye kolayca elde edilen kadına. Yolsuzluk sözlüklere göre, ‘Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma’ durumu. Yolluk ise ‘yol masrafı veya harcırah’ın karşılığı. ‘Yolunu bulmak’ ise, köşe dönmek, parayı kapmak anlamında kullanılıyor.
Şimdi ‘Beyaz Enerji Operasyonu’na baktığımızda yukardaki tanımlamaların hepsini birden görmek veya hiçbirini görememek de mümkün. Hepsini birden görebilirdik ama soruşturma artık nereye ulaşırsa ulaşsın siyasetin karanlık şalıyla örtüldü. Çünkü hukuk yerine kendilerini koyanlar savcı iddianamesini hazırlamadan, yargıç karar vermeden hüküm kestiler: ‘O bakanın üstü çizile…’
Varsayılan enerji krizi
Türkiye uzunca bir zamandır enerji sektöründe yaşandığı varsayılan yolsuzluk iddialarını konuşuyordu. Ama bunda elindeki sıvılaştırılmış doğalgazdan, diğer yakıtlara kadar pek çok enerji ürününü Türkiye’ye yüksek ücretten satmak isteyen uluslararası tekellerin büyük payı vardı. Rusya’dan Mavi Akım Projesi’yle doğalgaz gelmesin, İran’dan doğalgaz alınmasın, Türkmenistan’dan doğalgaz sıkıntılı olur, Bakü-Ceyhan hattı yapılmasın. Ne olsun? Stoklarında enerjiyi depolayan uluslararası karteller gelsin Türkiye’ye istediklerini yaptırsınlar. Hatta nükleer enerji kazığı konusunda yapılmadık ne kaldı ki Ankara’da? Ama bugünkü operasyon nedense bu büyüklükteki stratejik karar veya kararsızlıklar üzerinde değil de, havanda su dövme geleneğinin bir uzantısı olan müteahhitlik hizmetleri konusunda sürdürülüyor.
Rüşvet ve yolsuzluk iki tarafı da olan bir bıçaktır. Alan ile veren taraf arasında çok da fark yoktur. Ama veren taraflar uluslararası güç tekelleri olunca iş değişiyor. Yani Amerikan, Alman, Fransız, Kanada, İngiliz firmaları Türkiye’de at koşturmak için memur avına çıktıklarında, politikacı tavladıklarında susup oturan sistem; üç, beş tane küçük bürokratı yolunu bulmaya kalkınca bağırmaya başlıyor. O zaman da tıpkı bugünkü gibi işin ne aslı kalıyor ne de astarı. Doğruları kaybediyoruz. Bağırılması gerektiği zaman, yabancı sermayenin devlet memurunun kolunu bükmek için adım attığı andır. Güçlü devlet o zaman kendini gösterir. Küçük işlerse müfettiş soruşturmalarında zaten ortaya çıkıyor.
‘Beyaz Enerji’ adı verilen operasyon bazı bürokratlar ile onlarla ilişkide olduğu savlanan işadamları arasındaki yolsuzluk ve rüşvet iddialarını ortaya çıkarmak için yapılmıştı. Şimdi olay bir siyasi krize dönüştü. Türkiye’de zorlukla sağlanan en önemli istikrar unsuru; asker-sivil mutabakatı ortadan kaldırıldı. Bütün bunları yapmaya bir operasyon ve bir demeç yetti.
Şimdi bunun nasıl olabildiğini oturup araştırmak bence bu operasyondan daha da önemli. Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili olarak benim haber kaynaklarım gözaltında bulunan bir zanlının evinde ele geçirilen 345 bin dolar paranın dışında, somut bir bulgunun oluşmadığını dile getiriyorlar. Ama gözaltı süresi cumartesi günü sona ereceği için yeni nelere ulaşılabilir, bekleyip görmek gerek. Herkesin birileri hakkında rüşvet ve yolsuzluk konusunda zannı bulunabilir.
Aslolan hukuka uygun delildir
Burada önemli olan zanlar değil, hukuken geçerli olan delillerdir. Türkiye ne yazık ki çok doğru olan olaylarda bile delillendirme konusunda başarılı olamamıştır. Çünkü olaylara sadece polisiye mantıkla bakılmakta ve yaratılan sansasyon gerçeğin yerine konulmaktadır. Oysa gerçek başka bir kavramdır.
Ben Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetle mücadelenin polisiye tedbirlerle olmayacağını yazıp duruyorum. Ama nafile. Birileri bundan alınmış olsa gerek şimdi operasyonları jandarmaya yaptırıyorlar… Oysa bu operasyonları maliyeciler ile savcılara yaptırmaları lazım. Ve bulguların hukuki olmasına özen göstermek şart. Bu operasyonda da, sadece jandarmanın görev yaptığını öğrendim. Yani teknik yardım dışında polis ortada yok. Oysa bu konularda uzmanlaşan polis birimleri var. Onlar neden uzak tutuldu da sadece jandarma olaya dahil edildi, ben de sayın Başbakan gibi pek anlayabilmiş değilim…
İşin özü ne?
Şimdi bazıları diyecek ki ‘jandarma veya polis ne fark eder, hırsızlık ortaya çıksın yeter.’ Ama böyle olmuyor işte. Belge toplamak, onları değerlendirmek, zanlıyı sorgulamak, hukuku uygulamak, hukuk adamına ve uzmana saygı göstermek, sanık haklarını koruyarak delil toplamak çağdaşlığın ve uygar toplum olmanın göstergeleri. Biz bu noktalarda çok, hem de çok geri olduğumuz için polis önce, itiraflar sonra, deliller ise yıllarca süren mahkemeler aşamasında ortaya çıkabiliyor. İtirazlarım bu noktalarda.
Bir de işin özü var. Siz de sıkılmadınız mı Allah aşkına bunca hırsız polis kovalamacasından. İşin özünü bir kenara bırakıp, insan avlamaktan ne zaman vazgeçeceğiz. Yani diyorum ki yasa yapmak lazım yasa. Kurum
oluşturmak lazım kurum. Yasa yapıp rüşvet vermek isteyeni, daha ülkeye girerken yakalayacaksınız. Ahlakınızı, insanınızı, emeğinizi, değerlerinizi yağmalatmayacaksınız. Tilki kümese giremeyecek. Girerse çabuk yakalanacak. Hesap verecek, ceza görecek. Yardımcısı da, yatakçısı da ceza görecek. Şimdi bunların hiçbirini yapmadan, hâlâ devlet soymanın mübah olduğu bir sistem ve yasal düzenlemeler içinde bunca çabaya yazık etmiyor muyuz? Türkiye sistemsizlik gibi görünen bir sistem içinde soyuluyor. Bunu görüp dur diyecek yasaları yapmayanlar, parlamentoyu temiz toplum mücadelesine katmayanlar, kurumları geliştirmeyenler, kuralları koymayanlar yenileceklerdir. Önce yasaları yapmak gerek. Yoksa hortumcu değişir hortum hep devletin kesesinde kalmaya devam eder.
Türk, Temizel ve Tantan
Şimdi, eleştirilecek yanlarına karşın, canlarıyla, başlarıyla ülkede temiz toplum mücadelesi veren Hikmet Sami Türk, Zekeriya Temizel ve Sadettin Tantan için çete benzetmesi yapan eski dönem mebuslarından Yaşar Topçu var. Diyor ki, “Cavit Çağlar arkadaşımdır. Ona yapılan haksızlıktır.” Hukukçu da
olan Topçu demek istiyor ki” Arkadaşıma karşı adil olun, başkalarına yasaları uygularsınız”. Sevsinler sizin hukuk anlayışınızı. Hukukun üstünlüğü fikrinizi. Böyle giderse hırsızlar demokrasisi, katiller düzeni sürüp gidecek. Bu tekere çomak sokmak ancak yasalarla, kurumlarla ve hukukla gerçekleşir. Nutukla değil. Polis copuyla değil. Jandarma dipçiğiyle değil. Yolsuzluk soruşturmalarından siyasi rant çıkarma isteğiyle değil.
Şimdi o eski türkü dudaklarımda: “Bu düzen böyle mi gidecek, pireler filleri yutacak… Karışık bir iş vesselam, deli dolu yazar kalem, yazdığı da ne? Bir sürü ipe sapa gelmez kelam… Ekonomi tıkırında… Ekonomi tıkırında…”