25 Aralık 2001
İstanbul Emniyeti’nde görevli iki polis müdürü. Biri hukuk fakültesini bitirmekle kalmamış bir de doktora yapmış: Dr. Adil Serdar Saçan. Organize suçlarla mücadele için kurulan şubenin ilk ve halen görevdeki tek müdürü. Diğeri polis koleji çıkışlı. Yurtdışında irtibat görevlisi olarak çalışmış. Sonra adım adım yükselip mali şube müdürlüğüne kadar gelmiş: Ayhan Mimaroğlu.
İki polis müdürü Türkiye’de aklınıza gelen ne kadar operasyon, ne kadar yolsuzluk ve hortum soruşturması varsa yapan kişiler. Son dönemde Recep Tayyip Erdoğan ve tayfasının suçlandığı bütün soruşturmaları onlar yaptı. DGM savcılığı ile birlikte geliştirdikleri çalışma ve disiplin sayesinde İstanbul mafyanın, yolsuzlukların başkenti olmaktan çıkma konusunda ciddi adımlar attı. Haracı kestiler. Sadece Ömer Lütfü Topal’ın karısının evinde arama yaparlarken 6 milyon dolar rüşvet teklifini tutanağa bağlayıp, parayla birlikte savcılığa yolladılar. Yargısı devam ediyor.
Şimdi bu iki müdür suçlamaların odağında. Trilyonlarca liralık yolsuzluk ve mafya olayını çözen, milyar dolarlara hükmeden mafya babalarına ve uyuşturucu kaçakçılarına göz açtırmayan bu müdürler hayali ihracatçılara yardım ve yataklıkla suçlanıyorlar. Hem de kendi elleriyle yakalayıp Ankara’ya gönderdikleri hayali ihracatçılarla. Üstelik kendilerini suçlayan belgeleri de onlar toplayıp göndermişler.
İşte suçlamalar işte yanıtları
Bir linç girişimidir sürüyor. Yolsuzluk ve mafyayla mücadele eden insanlara karşı dünyanın her yerinde bu tür olaylar olur. İftiralar atılır. İyice incelemek gerekir, bir süre sonra mafya ve yolsuzlukla mücadelenin kendisi kokuşur, çürür. Türkiye’de de bunun örnekleri vardır.
Bu kapsamda iki müdürün soruşturmasında neler olup bittiğine baktım. Ankara DGM savcısının Adil Serdar Saçan’a yönelik soruları şöyle:
“Siz sanıklardan Erol Kohen’i tanır mısınız? Antalya’ya giderken uçak biletinizi o mu aldı? Ona yelek yaptırdınız mı? Sizin telefon paralarınızı ödediğine dair bir yazılı kağıt var, doğru mu?”
Yanıtlar şöyle:
“Erol Kohen’i emniyette tanıdığı diğer müdürler aracılığıyla tanıdım. Ayrıca ağabeyi tanınmış bir göz doktorudur, bu nedenle abisiyle de samimi oldum. Hatta bazı memurların göz ameliyatlarını parasız olarak ona yaptırdım. Antalya’da bir seminere giderken paramız çıkışmadı o sırada yanımızdaydı, uçak biletlerinin eksik kalan parasını verdi. Sonra geri ödemesini yaptım. Kendisinden sorabilirsiniz. Yavru kurt köpeğimin bakımıyla ilgili sohbet ettik. Bana bakımın nasıl olacağını anlattı. Ben zaman zaman kendisine telefonla bakım konusunda sorular sordum. Telefon paramı ödemedi. Toplam 210 milyon lira olan ve üç telefonuma ait olduğunu öne sürdüğünüz faturaları o ödemedi. Bu konudaki belgelerin ibrazını istiyorum. Yelekleri kendisine yaptırdık. Şu an bu 35 yelek emniyet emanetindedir. Erol Kohen’in beni suçlayan ifadesi var mıdır? (Savcı yok yanıtını veriyor) Benim ne Kohen ile ilgili suçlamalarla, ne de operasyona dönük olgularla ilgili bir bilgim yoktur.”
Saçan, savcının yanından ayrılırken sormuş, “Bana neden gazetelerdeki ev ve arabaları sormadınız?” Savcı Hamza Keleş yanıt vermiş: “Sizinle ilgili böyle bir suçlama yok da o yüzden sormadım.”
İyi ama hani evler alınmıştı, arabalar alınmıştı. Hatta bu iki müdür mevcutlu olarak Ankara’ya getirtilecekti! Ne oldu bunlara? Bunca linç canını, dişine takıp çabalayan ve savunmasız kaldıkları varsayılarak üzerlerine gidilen iki memur için uygun düşmüş müdür? Buna yol açanlar şimdi ne yapacaklar?
Olmayan ifadelerin sorgusu
Gelelim Ayhan Mimaroğlu’na. Savcı ona şunları sormuş:
“Erol Kohen’i tanır mısınız? Telefon paranızı ödettiniz mi? Antalya uçak biletinizi aldı mı? Kohen’in davetlerine katıldınız mı?”
Yanıt şöyle:
“Erol Kohen’i tanırım, samimiyimdir. Ama onu tutuklayan da bizzat benim. Ofisini arayan ve bugün elinizde bulunan bütün dokümanları sağlayan benim. Benim devletin verdiği telefondan başka hiçbir telefonum yoktur. Telefon paramı ödememiştir. Söylediğiniz numara bana ait değildir. Ben trilyonlara imza atıyorum, telefon paramı devlet ödemektedir. Kendisini iyi ve düzgün insanlarla birlikte tanıdım. Soruşturmaya kadar da iyi bir insan olarak biliyordum. Bu tür olaylarından haberim yoktur. Antalya’ya bir seminere giderken uçak bileti paramı ödedi. Ama sonra kendisine ödedim. Arkadaşımızdı çünkü. Ama olayla ilgili bilgi sahibi olunca tutuklamayı da araştırmayı da ben yaptım. Suçlu babam da olsa tutuklarım. Arkadaşım da olsa fark etmez. Bizim Kohen ile ilişkimiz onu temiz bir insan olarak bilmemizden dolayıdır. Olaylar sonradan ortaya çıkmıştır. Gereği de yapılmıştır.”
Aldığı iddia edilen evler ve arabalar konusunda da Mimaroğlu’na soru yöneltmemiş savcı.
Olmayan ifadeleri var edenlerin, görevden alınsın nutukları atanların amaçları ne ola ki? Sakın Recep Tayyip Erdoğan ile Albayrak kardeşlerin soruşturmalarında gelinen nokta olmasın. Burnuma komplo kokuları geliyor.