23 şubat 2001
Hükümet sonunda enflasyonla mücadeleden de, halkın gırtlağını sıkıp, dayatarak devam ettirdiği ekonomik programından da ricat etti. Bu geri çekiliş sırasında savaş meydanında yaralı ve ölü olarak kalanlar işçiler, memurlar, dar gelirliler, esnaf, orta ölçekli sermayeyle iş yapan sanayicilerdir. Onlar için yapılacak bir şey yok artık. IMF reçetesinde devalüasyon yapın talimatı, Türkiye’ye 2000 Kasım’ında yazılmıştı. Devalüasyon diyen IMF’nin bu önerisini reddeden ekonomi yöneticileri ile siyasiler, bindikleri dalı MGK’da kesince, IMF’ci Fischer’in giderken kendilerinin kucağına bıraktığı “devalüasyon” talebini karara bağlamak zorunda kaldılar. Dalgalı kur politikası bunun üzerine geldi.
Ekonomi ve siyasetin yönetenleri yaptıkları zirvede tam 13 saat boyunca konuştular, tartıştılar. Ama IMF onları yalnız bırakmadı. Amerika’da Türkiye’den sorumlu IMF yetkilileri de bir araya geldiler. Türkiye’de alınan kararlar orada tartışıldı. Zaman zaman telefon bağlantıları kuruldu. Alınan kararlar IMF yetkililerinin onayına sunuldu. Onlar tamam deyince tamam oldu. Onlar hayır deyince ikna için kırk dereden kırk su getirildi. IMF’nin Türkiye masası şefi Carlo Cottarelli toplantı sonrasında yatağından kaldırılıp eşofmanlarıyla sabah saat 05.00’te basın açıklaması yaptırıldı. Çünkü Türkiye’de ekonomik çevrelerin ve halkın ne ekonomiyi yönetenlere ne de hükümete güveni kaldı. Cottarelli bu açığı kapatmaya çalışıyor. Toplantı sırasında Resmi Gazete çalışanları mükerrer baskı için hazır bekletildi. Ama IMF yetkilileriyle uzlaşma zorlaşınca ve uyum sorunları çıkınca çıkartılması gereken kararlar sonraya kaldı. Çünkü karar almakta zorlanıldı. Ayrıca kararı açıklamak noktasında da zorluklar yaşandı.
13 saatlik toplantının çıkışında tam 6 satırlık bir açıklama yapıldı. Bu toplantıdan en çok bunalan Merkez Bankası oldu. Merkez Bankası özgürlük ve özerklik istediğini, siyasilerin saçma sapan tartışmaları yüzünden ekonominin çökmesini hazmedemediğini, toplantının sabahında yaptığı açıklamada satır arasında anlattı. “Siyasi krizlere” karşı özgürlük yasamı çıkartın dedi. Türkiye kendi ekonomik kararlarını alamıyor. Türkiye siyaset yapamıyor. Türkiye’nin canı sıkılıyor. Yurttaş Türkiye’de yaşamak mutluluğuna bir türlü eremiyor.
Yüzü gülmüyor. Yurttaşın mutluluğu ve memnuniyeti yerine IMF’nin, rantçının memnuniyeti esas oldu. Parası olan düdüğü ötüyor. Düdüğün parasını vatandaş ödemese bu kadar koymayacak. Bana sorarsanız değil 13 saat, yıllar verseniz bu oligarşik düzende, bu kafayla yurttaştan yana hiçbir şey yapılamaz.
Niye kriz var?..
Dün yazmıştık, bugün Sayın Başbakan da söyledi. Siyasetçilerimiz “siyasi krizin” para demek olduğunu hepimizi batırarak öğrendiler. Bülent Ecevit, dün basın toplantısında siyasette böyle şeyler olur, ekonomi hemen etkilenmesin dedi. Türkiye’de hâlâ kim batacak kim çıkacak hükümetler ve siyasi güç merkezleri karar veriyor. Kamu bankaları siyasi yandaşların veya satın alınması gerekenlerin beslenmesinde kullanılıyor.
Bu ortamda siyaset ekonominin belirleyeni olmasın da ne olsun? Batan bütün bankalar ile holdinglerin enkazlarının altında kamu bankalarının trilyonluk kredileri yatıyor. Kamuyu küçültelim nutukları atanların, küçültelim dedikleri; savcı almayalım, adliye yapmayalım hukuk çöksün… Okul yapmayalım, öğretmene kadro vermeyelim eğitim sistemi aptal yetiştirmeye devam etsin… Doktor almayalım, hastane yapmayalım sürünerek ölsünler ki bizimle uğraşmasınlar anlayışından başka bir şey değil. Kamu bankaların özelleştirmesine hayır diyenler, ihale var dediniz mi, aslan kesilip ön almak için sıraya giriyorlar. Bireysel çıkarları uğruna devleti küçültüp ceplerine sığacak hale getirdiler, hâlâ tatmin olmuyorlar. MGK krizinin hem ekonomik cephesinde, hem de siyasi boyutunda kamu bankalarının usulsüz kredilerinin bulunduğu kocaman bir gerçek olarak orta yerde duruyor. Görmedim, duymadım, bilmiyorum denilince ekonomilerin düze çıkmadığı aksine battığı, bu çöküşle bir kez daha kanıtlandı.
Gazeteci, politikacı, bilim adamı ve sivil örgütler susmamalı. Sustukça kamu daha çok sömürülüyoruz. Cumhurbaşkanı gibi etkin ve yetkin yerlerde oturanlar ise hesap sormalı, ama taktik hatalar yapıp kavgalara neden olmamalılar. Batmış bir Türkiye’nin ne temiz toplum isteyenlere, ne de hortumculara bir faydası olur.