22.07.1999
Yetişme süreci zor ve masraflı olan emekli bir orgeneralin yeri, iş dünyasının vitrini olmamalı. Kamuda uzun yıllar görev yapmış bu birikimli insanlar, strateji kurumlarında değerlendirilmeli
Tuncay ÖZKAN
Ankara’da ‘neler oluyor’ diye etrafı kolaçan ederken, Genelkurmay’a atfen dile getirilen bir bilgi dikkatimi çekti. Bu bilgi geçen yıl
30 Ağustos öncesi ‘Temettü paşaları yaratılmasın’ yazısına bir yanıt niteliğindeydi.
Genelkurmay, emeklilikleri yaklaşan generalleri, “Emekli olduktan sonra çalışacağınız şirketleri iyi seçin. Dikkat edin, araştırın, sorunlar yaşamanıza yol açacak, prestij kaybı yaratabilecek yerlerde çalışmayın” anlamında genel bir şekilde uyarmış. Bunun yıllardır yaşanan bir sorunun çözümü konusunda harekete geçildiğini ve projeler üretildiğini gösterir bir gelişme olmasını ümit ediyorum.
Türkiye’de bir orgeneralin yetişme süreci inanılmaz zor ve masraflıdır. Seçilen bir kişi için yaşam bir özveriler dizisi şeklinde geçmektedir. Kılı kırk yararak seçtiğiniz ve her türlü zorluğa karşı görevlendirdiğiniz, ulusal güvenliğinizi ve stratejilerinizi emanet ettiğiniz bir kişiyi, emekli ettikten sonra sahipsiz bırakmanın anlamsızlığı ortadadır. Devlet bu kişilere sahip çıkmalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu generallerin neredeyse tamamı danışmanlık firmaları veya stratejik araştırma kuruluşları tarafından istihdam edilmekte ve değerlendirilmektedir. Bizde ise bu kişilerin çoğu emekli olduktan sonra hiç bilemedikleri bir iş dünyasının içinde çoğu zaman ‘imaj’ malzemesi olarak kullanılıyor, böylelikle istismara açık hale gelmektedir.
Daha önce Silahlı Kuvvetler’in üst düzey komuta kademelerinde görev almış, başarılı çalışmalar yapmış pek çok generalin içlerine girdikleri şirket yönetim kurulları yüzünden mahkemelerde yargılandıklarını unutmamak gerek. Hatta bazılarının onca yıllık devlet yönetiminin ardından görev aldıkları şirketlerin icraatları nedeniyle bir daha yönetim kurulu üyesi olmaları dahi yasaklandı. Bu deneyimli kişiler bankaları dolandıran veya suiistimal suçunu işleyen işadamlarının, üst düzey yetkilileri olarak adliye koridorlarında mübaşirlerin sanık sıfatıyla çağırdığı adlar olmamalıydılar. Gereken önlemler alınsa ve bu insanlara yakışan alternatif sunulabilseydi devlete yıllarca onurla görev yapmış komutanlar sanık durumuna düşmezdi sanıyorum.
Örneğin bu insanlara üniversitelerde açılacak terör kürsülerinde, oluşturulacak stratejik etüt enstitülerinde uluslararası ilişkiler bölümlerinde görev verilse, yaşamını sürdürebileceği olanaklar sunulsa; ne idüğü belirsiz ‘kelle avcısı’ işadamlarına meze olmazlardı.
YÖK’e düşen görev
Bu anlamda sorumluluk Türkiye’yi yönetenlerdedir. YÖK uygun üniversitelerde terör konusunda, uluslararası ekonomi-politik stratejiler üzerinde öngörüler üretilip, topluma tartışacağı fikirleri sunacak bölümleri açmalıdır. Kamuda uzun yıllar diplomat, subay, güvenlik görevlisi veya bu konularla ilgili herhangi bir birimde çalışan uzmanlardan yararlanılmalıdır. Türkiye içine düştüğü bilgi ve insan israfından kurtarılmalıdır.
Türkiye’nin uygar dünya ile arasında temelde yaşadığı sorunları; demokratikleşme, Kürt sorunu ve yolsuzluklar diye ana başlıklar halinde özetlersek, bu konularda bir şeyler yapma zorunluluğumuzun bulunduğu ortaya çıkacaktır. Çözüm için Türkiye fikirler üretmeli ve tartışmalıdır. İşte bu fırsat, konunun uzmanı kamu adamlarının emekli edildikten veya görevlerinden ayrıldıktan sonra değerlendirilmeleriyle sağlanabilir. Bu insanların içinde bulunacakları fikir platformları tartışmalara açık olmayan muhafazakâr yönetim kademelerini de etkileyecektir. Değişim ve tıkanan sistem yollarının yeniden düzenlenmesi konularında bu büyük bir fırsattır.
İsraf ettiğimiz bilgili ve birikimli insan sayısı çok yüksek. Bunların belli fikir kaynaklarında toplanıp, değerlendirilmesi konusunda zaman kaybetmeye Türkiye’nin tahammülü yok. Soruyorum; temettü bekler hale getirilen ve istismara açık durumda olan emekli generaller mi sizi memnun eder, yoksa bilgi ve birikimini araştırmalarıyla pekiştirip, Türkiye’ye katanlar mı? İnsanlarımıza alternatif sunmalı ve onların üretken olmalarına zemin hazırlamalıyız. Tartışmalıyız, konuşmalıyız, yeni projelere ve fikirlere açılmalıyız. Bu anlamda sivil, asker bütün yöneticileri yenileşme platformlarında, fikir kulüplerinde oluşturulan enstitülerde çalışır görmek her yurttaşın mutluluk duyacağı bir gelişmedir.
Genelkurmay’ın duyarlılığını ve uyarısını bu anlamda çok önemli bir gelişme olarak görüyorum. Bu Türkiye için çok önemli bir gelişme. Etrafımızı saran ekonomik ve siyasal sorunların üstesinden fikir üretemeden nasıl geleceğiz? Türkiye etrafında örülmekte olan yalnızlık duvarını ancak demokratik kurumlarında üreteceği fikirler ve toplumda bunların tartışmalarından doğacak reformlarla aşılabilir. Bunun için de yetiştirdiği insanlarına sahip çıkmasını bilmelidir. Başbakanlığın dar koridorlarında oda oda istiflenmiş yüzlerce işe yaramaz danışman yerine, bu insanları koymak. Türkiye’ye pek çok şey kazandırır. Durmadan tekrarlanan bir kısırdöngünün artık yok edilmesi zamanı geldi de geçiyor bile. İnsanlarımıza güvenmeliyiz. Bizim yetiştirdiğimiz beyinlerin Amerika, İsrail fikir enstitülerinde değerlendirilmesi, bizim yetiştirdiğimiz değerlere Batılı üniversitelerde kürsüler verilip, konferanslara davet edilirken, bizim bu beyin göçünü sessizce izlememiz anlaşılamaz.
Stratejistlere ihtiyaç var
Şimdi İran ile Türkiye arasındaki sorunları Amerikalı stratejistlerden mi öğreneceğiz? Türkiye’nin bu konuda yetiştirdiği insanları neden değerlendirmeyelim? Emekli diplomatlarımız, askerlerimiz, diğer uzmanlarımız harcanmamalı? Türkiye harcanan insanları ile değil, kazandıklarıyla büyüyeceğini anlamalı. Kurumları da bunu anlamalı.
Bu yüzden üniversitelerimize büyük görev düşüyor. Burada YÖK Başkanı Sayın Kemal Gürüz’e sesleniyorum; bu insanları değerlendirin. Türkiye’de bu adımı üniversiteler atmalı. Atmalı ki bilimsel gerçeklik düzeyinde sorunlarımızı tartışabilelim. Yoksa yalanla dolanla ve gözlerimize takılan pembe-siyah gözlüklerle biz başka yere bakmaya devam edeceğiz. Dünya ise bambaşka bir yerde akacak.