17 Mayıs 2001
Kim mi? Sıcacık dolarla fon oluşturup her üç ayda bir gelip canımıza okuyan bıyıklı fon sahipleri. Bunun içinde kara parasından vurgun için dolar dolaştıranlara, gizli servislerden spekülatörlere kadar pek çok kişi var.
Bunların Türkiye üzerinde son iki yıl içinde vur kaç taktiğiyle yarattığı spekülatif savaş ortamının yıkıcı etkisi ortada. Bizim hazırlıksız ekonomik yapımız nedeniyle bu saldırıyı göğüsleyemedi. Bu fon sahipleri gayet örgütlü ve bilinçliler. Ortak hareket ediyorlar. Türkiye’de son bir yılda bunların kullandıkları kaynağın 200 milyar doları aştığı hesaplanıyor. Bu hesaplama Merkez Bankası verilerine dayalı olarak yapılıyor. 200 milyar dolar Türkiye’nin gayri safi milli hasılasından büyük bir rakam. Türkiye’nin bu yılki GSMH rakamının 180 milyar dolar civarında olması bekleniyor. Yani birileri bizimle fena halde oynuyor. Bunu eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’e sorduğumda, yakınmış ve “Ne yapalım, bunların kimliklerini de saptayamıyoruz. Artık bankalar ve diğer aracı kurumlar vasıtasıyla bu oyunu istedikleri gibi oynuyorlar. Bu da globalizmin karanlık yüzü” demişti. Bu karanlık yüz bizi ekonomik yönden ve doğal sonuç olarak siyaseten öyle bir noktaya getirdi ki, dün “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” diye bağırıyorduk, şimdi borç bulabiliyoruz diye seviniyoruz. Bu sıcak para saldırısını bana ilk olarak Zekeriya Temizel anlatmıştı. Elinde çok ciddi bulgular ve önlem paketi olduğunu iyi bir araştırma yaptığını biliyorum.
Şimdi rakamlara bakınca ne korkunç bir savaşın ortasında kaldığımızı daha iyi görebiliyorum. Bu nedenle siyasilerin kavgalarının ve diğer pek çok olayın doğal sonucu gibi gösterilmeye çalışılan ekonomik gel – gitlerin yalan olduğunu artık adım gibi biliyorum. Türkiye’nin bir yıllık gayri safi milli hasılası kadar bir parayla bize saldırıyorlar. Oynuyorlar. Artık bu fonların geliş gidişlerine önlem almak zamanı geldi. Şimdi yabancı sermaye diye bağırmaktan ziyade, önlem zamanı. IMF’den gelen paraları da 6 ayda çalar çırparlar öylece bakakalırız arkalarından. Bunlara karşı acil yeni vergiler ve fonlarla, gümrük duvarlarıyla ekonomimizi korumamız lazım. Bunu Batılı her ülke yapıyor, ayrıca bu saldırılarda canı yanan ülkeler de önlemler alıyor. Biz gecikmeyelim.
Borç kamçıdır, can yakar
Borç bulduk diye, buldumcuk olduk. Oysa IMF’den gelen para borç. Hem de ne borç. Bir daha verilmemek üzere verilen, ulusal onura ve egemenliğe hatta siyaseten geleceğimize hükmedecek kararlara yansıyacak bir borç. Kemal Derviş’in dediği gibi bu parayı doğru düzgün kullanamazsak, yandı gülüm keten helva. Daha net konuşalım. Mayıs ve haziran ayları Türkiye’nin 30 milyar dolarlık bir iç ve dış borç ödemelerinin gelip çattığı aylar. IMF’nin takvimine göre bu ayların sonunda Türkiye’nin eline geçecek borç para miktarı ise 6.5 milyar dolar. Turizm ve diğer gelirlerle takviyeli olarak bu paraları krize girmeden ödeyebiliriz. Ama doğru düzgün bir yapılandırma ve ekonomik öncelikler paketiyle bu paraları yönlendiremezsek bir yıl içinde üçüncü krizle karşı karşıya kalırız ki, buna dayanamayız.
Borçlu olmak ne demek?
Borçlu kimliği konusunda Prof. Dr. Ünsal Özkay ile konuştum. Hoca sosyal psikoloji ve sosyal politika açılarından değerlendirdi borç olgusunu. Büyük miktarlarda verilen borçların önce “minnet” sonra süratle “husumet” duygularına yol açtığını söyledi. Bunun için akıllı borç verenin, (aklıma IMF geldi) alanın ödeyeceği miktarda azar azar borç vermeyi tercih ettiğini, böylece “sadakat”i sağladığını aktardı. “Cüretkar konuşacağım ama Türk milleti olarak borç konusunda yüzsüzlüğe alıştık. Kimden, nereden gelirse gelsin bize dokunmaz mantığıyla bakıyoruz” dedi.
“Camiye giden esnaf ile konuşuyordum, bana ‘Allah Amerika’yı bizim için yarattı. Onlar çalışıyor bize borç veriyorlar, biz de Müslümanlığın gereklerini yerine getiriyoruz’ dediler. Ayıpladığımı söyledim. Çünkü akıl ile hareket eden toplumlarda böyle olmaz. İslamın ilk dönemlerinde, sonraki gelişmişlik yıllarında böyle değildi. Ama zaman içinde Doğu toplumlarında ikbal ve nafaka, gücü elinde bulundurana yakınlıkla sağlanır oldu. Yatay bir ilişki vardır arada. Saray önce avlusundakileri doyurur. Çünkü artan yiyecekler onlara dağıtılır. Güç ile ilişki Batı’da ekonomik tahliller ve sentezlerle sağlanmıştır. Dikeydir. O yüzden farklıdır.”
Onlar ekonomiyi bildikleri için bugün borç veriyor, biz el parasıyla caka sattığımız için borçla yaşıyoruz.