14 Haziran 2001
Sistemin tıkandığı yerde açmak için kullanılan araçların meşruiyet ve yararlılık ilkesine uygun olması gerekmez mi? Bence gerekir. Boş kararname kavramı bu anlamda tartışılması gereken bir uygulama. Turgut Özal’dan sonra uygulanagelen bu boş kararname tekniği, işleri hızlandırmak amaçlı bir yaklaşım olarak gösteriliyor.
Türkiye bunu çok tartıştı. Şimdi yeni ve garip bir uygulama ile karşı karşıyayız. Bakanlar Kurulu’na gelen yasaların üstü boş altında yürürlük maddeleri var. Yasanın taslak metni yok. Ama imzalar tamam. Gelin de çıkın işin içinden. Yasalar Bakanlar Kurulu’nda incelenmeden, Bakanlar Kurulu görmeden Meclis’e gidiyor. Olur mu, olmaz mı tartışmaları bir kenara, bu yasalarla da Türkiye değiştiriliyor.
İşte bu uygulama sonucunda bakanlar yasayı ancak Meclis’te inceleme olanağına kavuşuyorlar. Yasa yapım tekniği, uygulamalar konusunda tartışmayı uzmanlarına bırakıyorum, ama vatandaş olarak bu aceleyi, bu uygulamayı hatalı buluyorum. Bakanlar Kurulu yasalar konusunda böyle yöntemlerle dışlanmamalı bence. Bu yöntemle çıkartılan yasaların içerikleri tartışmalı hale gelmez mi?
Zaman kazanmak
Dünkü yazımda Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün konuyla ilgili görüşlerine değinmiştim. Aradı ve “Benim orada belirttiğim husus Meclis’le ilgili değil, Bakanlar Kurulu’ydu. Meclis’e yasa metinleri tam olarak gider. Bakanlar Kurulu’nda süreli yasalar olması nedeniyle zaman kazanmak ve işi hızlandırmak açısından bu uygulama yapılıyor” düzeltmesini yaptı.
Ben her şekilde bu yapılanı doğru bulmuyorum.
Yönetim boşluğu
Yaşamın değişmeyen kurallarının başında boşlukların mutlaka doldurulacağı ilkesi gelir. O yüzden siyaset dahil her alanda boşluk tehlikelidir. Çünkü nasıl dolacağı bilinemez. Türkiye açısından Ankara’da yaşanan kaosun bir “yönetim boşluğu” sorunu olduğunu görmemiz gerekiyor. Bürokrasi siyasetin erişemediği noktada boşluk doldurmakta uzmandır. Ama yargı bürokrasisi korkusu onları geri adım atmaya zorluyor şimdilerde. Yargı da dağ gibi sorunları yüzünden ön palana çıkamıyor. Ortada bir Hazine bürokratları var gözüken. Hazine bürokratları bu anlamda IMF destekli olarak ön plana çıkıyorlar ve boşluğu doldurmak için akıl almaz şeyler yapıyorlar. Kurullar yönetimine dönüştürülen yeni yapıda, Hazine her yere kendisinden bir adam koyuyor. Gerekçe ufku açık, ileri görüşlü ve dışbağlantısı iyi bürokratların Hazine’de bulunduğu savı.
Hazine’nin yeni Başkanı Faik Öztrak işi bakanın attığı imza bizi bağlamaz diyecek noktaya kadar getirmiş. Liderler toplantısı sırasında enerji sözleşmeleriyle ilgili olarak bu görüşleri dile getiren Öztrak’a siyasiler sorumluluklarını hatırlatmışlar.
Meclis’te Hazine’den sorumlu Bakan Kemal Derviş de bürokratları gibi davranmaya özen gösteriyormuş. Bir milletvekili anlattı, Derviş “Bir küçük değişiklik var” diye imza istiyormuş. Küçük değişiklik de şu: “Bakanlar Kurulu yetkilidir” ibaresi, “Hazine’den sorumlu bakanlık yetkilidir” şekline dönüştürülmek isteniyormuş.
Sorunun boyutu
Ankara’da kaynayan kazanın nedeni yönetim ve iktidar boşluğu. Herkes kendi kafasına göre doldurmaya çalışıyor bu boşluğu. Türkiye bu kafalara sığacak kadar küçüldü mü? Ankara’daki bu boşluk Amerika ve Almanya liderlerinin zirvesinde gündeme geliyor. Siyaseten bu liderler Türkiye’nin korunmasına karar veriyorlar. Sorunun boyutu bu noktalarda. Egemenlik, özgürlük, bağımsızlık yabancıların korumasında mı olacak?
Ankara’da yaşanan bu yönetim boşluğu ekonomiden savunmaya kadar her alanda olamaz denilen işlerin yapılmasına yol açıyor. Buna en önce iktidarın dur demesi lazım. İktidar bu boşluğu dolduramıyorsa seçimden kaçmanın ne anlamı var?
İktidar zorlanıyorsa Cumhurbaşkanı bu boşluğun dolmasında toplumsal uzlaşmanın doruk noktası olarak müdahil olmalı. Yoksa bu süreçte yaşadıklarımızı toparlayabilmek için daha çok çabalamak gerekecek.