22.01.2000
Şimdi yapılması gereken Hizbullah operasyonlarının arkasını getirmek. Birileri, ‘Yeter bu kadar, yarın işimize yararlar’ derse her şey biter. Türkiye’de Hizbullah etkisinde pek çok grup bulunuyor
Tuncay ÖZKAN
Hizbullah operasyonlarında ele geçenlerin ve basına sızan bilgilerin doğru irdelenmesi lazım. Yoksa her şey bugünü kurtarır, yarına büyük tuzaklar bırakır. Hizbullah şu an almakta olduğu darbeler yüzünden kaçmaktadır. Yeraltına çekilip, mücadelesini toparlanma sürecinde değerlendirecek ve bundan sonra atağa kalkacaktır. Hizbullah militanları ‘hicret’ yani kaçak durumdalar. Türkiye’de hiçbir örgütün elemanları bu kadar çabuk ortadan kaybolamıyor. Çünkü kendilerine ait köy, kasaba, yeraltı şehirleri yok. Kuzey Irak, İran gibi dost topraklar yok. Hizbullah’ın önemli üssü K. Irak’taki İslami oluşumların kontrol ettiği alanlar. Güneydoğu’nun mezra ve köy yapılanmasına din olgusunun getirdiği destek de Hizbullahçıların saklanmasında kolaylık sağlıyor.
Hizbullah bugün kaçar, devlet olayın üstüne gitmezse yarın yeniden adam öldürür, kaçırır ve ölüm tarlaları oluşturur. Kuşkum terörle, ateşle oynamaktan keyif alan yöneticilerin hâlâ yönetim kadrosunda bulunmasından kaynaklanıyor. Birileri, “Tamam, kalsın. Yarın lazım olurlar” derse, bu felakete dönüşür. Hizbullah’ın üstüne ilk giden emniyet müdürü hâlâ kızakta. Hizbullah’ın ardına düşen polis ekipleri oradan oraya sürüm sürüm süründürüldü. Neden? Hizbullah, PKK ile kavga ediyor diye. Ne büyük yanılgı.
Yeşil ile Hizbullah’ın ortak noktası
Yeşil ile Hizbullah’ın kurucusu Hüseyin Velioğlu birbirlerini tanıyorlardı veya bunlar PKK karşısında ortak eylem yapmışlardır kanılarının nedeni, Yeşil gibi Velioğlu’nun da zaman zaman bazı yöneticilerin korumalarına mazhar olmasından. Yoksa ne elde buna dair bir ifade, ne de bilgi veya bulgu var.
Türkiye’nin devlet içinde görmesi gereken gerçeklik Susurluk sürecinin de öncesine uzanmalıdır. Hizbullah’a kadar dayanmalıdır.
Bugün İstanbul ve Ankara’da yapılan operasyonlarda ne Uğur Mumcu, ne de Ahmet Taner Kışlalı suikastlarıyla ilgili ipuçlarına ulaşmak mümkün olmadı. Ama İstanbul polisi Güneydoğu’da 8 adet kurtarılmış bölgede oluşturulan sığınak ve yerleşim yerlerinin plan ve görüntülerini bölgeye gönderdi. Şimdi devlet kurumları arasında polis bölgesi, jandarma bölgesi gibi saçma ayrımlara girmeden, işin önemini ve çalışma azmini gölgeleyecek gereksiz kıskançlıklara bulaşmadan yapılması gerekenler var.Kararlılık ve ortak çalışma işi çözer. Bitirir demiyorum. Çünkü Hizbullah gibi oluşumları bitirmek için daha başka şeylere ihtiyaç vardır. Devletin içindeki uzantılarını ortaya çıkarmak gerekir.
Ekonomik ayrıcalıkları var
Türkiye’de etkili olan radikal İslami örgütler, son dönemde sağladıkları ekonomik ayrıcalıklar sayesinde güç kazanmış durumdalar. Özellikle vakıf ve tarikatların arkasına saklanarak faaliyetlerini gizleme olanağı bulan bu örgütler, silahlı mücadeleyi benimsiyor. Bunların arasında ön plana çıkanlardan İslami Hareket Örgütü eylemleriyle hem İran’ın Türkiye’ye devrim ihracına aracılık etti, hem de Türkiye’de giriştikleri kanlı saldırılarla pek çok aydınımızın ölümüne yol açtı. Daha çok Hizbullah’ın şehir terörünü yaratan kolu gibi faaliyet gösteren İslami Hareket Örgütü, faal olduğu dönemde Türkiye’de en büyük otomobil kaçakçılığı şebekesini kurmuştu. 1989’da silahlanma yoluna giden örgüt, kamp ve eğitim için Mehmet Ali Bilici, İhsan Deniz ve Necmi Aslan’ı İran’a gönderdi. Kum kentindeki kamplarda terörist eğitimin verilmesi konusunda anlaşma sağlandı. Bu eğitimin sonucunda çok sayıda siyasi cinayet işlendi. Bunlar arasında Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç suikastları ön plana çıkmaktadır. Örgütün önemli tetikçilerinden olan Muzaffer Dalmaz ise halen yakalanabilmiş değildir. Dalmaz’ın Bahriye Üçok’a bombalı paketi gönderen kişi olduğu saptanmıştı. Turan Dursun’un öldürülmesi olayında da adı geçen Dalmaz, uluslararası radikal İslami örgüt bağlantılarını kullanarak saklanmayı başardı. 10 yıllık süreçte silahlı eylemlerle İslam devleti kurulmasını hedefleyen örgüt, olağanüstü gizlilik yöntemleri (Eşler dahi kocalarının gerçek adlarını bilemiyor) uyguluyor. Uymayanlar öldürülüyor. Hizbullah yöntemi kan, işkence ve gözyaşına dayalı.
Türkiye’de Hizbullah veya İran etkisinde kalarak daha başka oluşumlar da radikalizmi savunuyor. Pek çok kişi bunları bilmiyor.
İslami Hareket Süreci bunlardan biri. Bu örgüt İran destekli ve özellikle Caferilik inancı üzerine kurulmuş. İngiltere’de çalışan İslami çevrelerin etkisi altındalar. Valide Sultan Camisi örgütün ilk kuruluş çalışmalarının yapıldığı yerdir. Örgüt Türkiye’yi savaş alanı olarak görmektedir. Tekfir örgütü bir başkası. 1960’da Mısır’da İhvanı Müslümin (Müslüman Kardeşler) adlı örgütten kopan Şükrü Mustafa, cezaevinde kaldığı sürede örgüt militanlarına gönderdiği yazılarla çokevlilik ve başka ülkelere giderek (Hicret) çalışılması konusunda talimat verdi. Türkiye’ye gelip Çapa Tıp Fakültesi’nde öğrencilik yapan örgütün lideri Cemal Molaz Awwad 1984’te İstanbul ve Bursa’da örgüte taban oluşturmak için çalışmalar başlattı (Tebliğ faaliyeti). Örgüt kendi öğretileri dışında, Türkiye gibi ‘Darül Harp’ olduğuna inanılan ülkelerde başka hiçbir şeye inanmıyor. Cuma namazı kılmıyor. Örgütün yöneticileri Cemil Molaz Awwad, Vahit Metin, Ahmet Yalap, Namık Kemal Koyulmuş, Azimet Akyüz. Silahlı mücadele konusunda eğitim alan bu grubun militanlarının ellerinde çok sayıda silah bulundu. Özellikle pompalı tüfek sayısındaki fazlalık dikkat çekici.
İran devriminden etkilenen örgüt
Müslüman Gençlik oluşumu da bu grupta yer alıyor. Örgüt, 1978’den beri çeşitli konularda görüşlerini dile getiriyor. 1991’de çıkarmaya başladıkları Sinan Aktaş’ın idaresindeki Müslüman Genç adlı dergi (şimdi çıkmıyor) ilk görüşlerinin dile getirildiği yer oldu. İran Devrimi’nden etkilenen örgüt, 1992’den bu yana silahlı eylem taraftarı HAMAS (Filistin İslami Direniş Örgütü) yanlısı bir yol izlemektedir. Açık tebliğ, gizli teşkilat yöntemi geçerlidir. Son aşamada silahlı unsurlarla düzen yıkılacak ve İslam devleti kurulacaktır.
Tevhidi Çekirdek adlı grup ise Muhammet Fatih Ergün tarafından oluşturuldu. 1990’da Zonguldak’ta yayın hayatına başlayan Tevhidi Çekirdek dergisi ile kendilerini tanıttılar. Dergi 1991’de kapandı. Türkiye’deki bütün kurum ve kurallar İslam dışı olarak nitelendirilmektedir. Bu çerçevede nüfus cüzdanı taşımak, sistemin mahkemelerine başvurmak, resmi nikâh yapmak büyük suç sayılmaktadır. Grup, gizli teşkilatlanmayı savunuyor. Ortadoğu kökenli Şeyh Muhammet el-Masumi, Mevdudi, Seyit Kutup ve İbni Teymiye gibi yazarların kitapları ana öğreti kaynaklarını oluşturuyor. Ayrıca bazı gıda meddelerinin yenmesi grup tarafından yasaklanmıştır.
Bir Hizbullah fraksiyonu: Yeryüzü
Yeryüzü adlı grup ise Hizbullah içindeki bir fraksiyon olarak karşımıza çıkıyor. Ülkücü ve solcu gruplardan ayrılanlarla ilişkiler yürütülmektedir. Bir süre önce maddi olanaksızlıklar yüzünden yayın hayatına son verilen Yeryüzü dergisi önemli merkezleriydi. Burhan Kavuncu, gruba önderlik etmektedir. Velioğlu’nun öldürttüğü Nesim Malki tetikçisi Mehmet Sünbül, İlim grubundan kopup, eski ülkücü kimliği nedeniyle bu gruba kayınca, kaçırılıp öldürülmüş olsa gerek. Sünbül’ü ölü gösteren kayıtlar poliste.
Diyarbakır’da Vahdet Kitabevi çevresinde oluşan bir diğer radikal grup ise Vahdetçiler. Abdulvahap Ekinci’ye ait bu kitabevindeki faaliyetlere daha sonra Hizbullah’ın İlim ve Menzil gruplarının liderleri olan M. Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu da katılmıştır. Zamanla Vahdet Kitabevi çevresindeki oluşumdan kopmalar oldu. Grup şu anda merkezdeki Vahdet Vakfı ve diğer illerdeki şubeleri ile yine Diyarbakır’da bulunan Abdülkadir Geylani Vakfı çevresinde etkinlik göstermektedir. Vahdet ve Nida dergileri çıkartılıyor. Grubun önde gelen adları Abdulvahap Ekinci, Abdülillah Yıkılmaz, Recep Çelik ve Ahmet Varol. Bugün tartışılan olayların yaratıcısı olan Velioğlu bu ortamda yetişmiştir.
Tevhid dergisinde faaliyet gösteren grup, daha sonra Selam gazetesi etrafında toplandı. İran ve Lübnan Hizbullahı’nın etkisi altındalar. Üst düzey yöneticilerinden bazıları eski solcu. Mehmet Ali Tekin ve Hasan Kılıç önde gelen adlar. Doğu sporlarının yapıldığı salonlarda etkinlik kazanmak için çalışıyorlar. Tevhid ve Selam Vakfı grubun etkin olduğu kurumlar. Hasan Mezarcı da bu grubun önemli adlarındandır.
Şevki Yılmaz ne diyordu konuşmasında:
“Çatlasanız da, patlasanız da ben Hizbullah’ım.”
Şimdi ne dediğini anladınız mı?