İşte Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay‘ın yaşadıkları: Su yok, daktilo yok… Sinekler çok… Hastalıklar çok…

Tuncay Özkan’ın cezaevinden sözcüye gönderdiği ilk fotoğraf, gözleri yeniden Silivri’ye çevirdi.
ERGENEKON davasında yaklaşık iki yıldır tutuklu bulunan Tuncay Özkan’ın isyanı gözleri uzun bir aradan sonra Silivri Cezaevi’ne çevirdi.  “Yeter artık, bitsin bu işkence” diyerek mahkeme salonunda bağıran ve 5 duruşmaya katılması yasaklanan Özkan’ın işaret ettiği cezaevi koşullanın Odatv.com’dan Barış Terkoğlu yazdı.
İşte ‘tutuklu’ oldukları için ‘hükümlü’lerle aynı statüde olmayan gazetecilerin içerideki hayatları:

İkinci Ergenekon Davası’nın dün gerçekleşen oturumuna Tuncay Özkan’ın isyanı damgasını vurdu. Süren davada uzun tutukluluk süresi sanıkların pek çoğunu bıktırmış durumda.

Peki, Ergenekon davasının tutuklu sanıkları hangi koşullar altında yaşıyorlar? Sanıkların kaldıkları Silivri Cezaevi’nde şartlar nasıl?

Silivri Cezaevi’nde kalan tutuklular ile yaşadıkları koşulları avukatlar aracılığıyla konuştuk. Araştırmayı yapmamızda başta avukat Serkan Günel olmak üzere Ülgen Hukuk Bürosu’nun büyük katkıları oldu. Onlara baştan teşekkür ederim.

STATÜ FARKI

Öncelikle şunu söyleyelim…

Ergenekon Davası sanıkları, henüz “tutuklu” oldukları için Silivri Cezaevi’nin “hükümlü”leri ile aynı statüde değiller. Ortak aktivitelere katılma hakları yok. Cezaevinde bulunan tiyatro, bağlama, ahşap boyama gibi kurslara katılamıyorlar. Atölyeleri kullanamıyorlar. 3 kişilik koğuşlarda kalıyorlar ve sadece bu koğuştaki insanlarla görüşebiliyorlar. Koğuşlar arasında geçiş yok. 2 kişiden başka kimseyi göremiyorlar.

KOĞUŞLARIN DURUMU

Bulundukları koğuş iki katlı. Giriş katında 2 tuvalet, mutfak ve içinde mütevazi bir televizyon bulunan salon var. Televizyonda 21 kanal var. Mutfakta küçük buzdolabı ve su ısıtıcısı var. Tutukluların vantilatör ya da kahve makinesi istekleri ise geri çevrilmiş.

İkinci kat ise tutukluların hücrelerinden oluşuyor. Hücreler de yatağın dışında kalan alan 1 adıma 4 adımlık bir boşluktan ibaret. Tutukluların çoğunluğu bu boşluğa kitap ve kıyafetlerini koyuyor. Hemen hepsi kitap kurdu olan sanıklar, kitaplık yasak olduğu için kitaplarını üst üste diziliyorlar.

Giriş katı kapıyla avluya açılıyor. Dikdörtgen şeklindeki avlunun büyüklüğü 6 adıma 16 adım. Çevresi ise dikenli telli yüksek duvarlarla çevrili. Tutuklular oldukça küçük bu avluda spor yapamadıklarından ötürü şikayet ediyorlar. Mustafa Balbay, bu avluda durmadan koşabilmeyi 2 yılda öğrenmiş.

Ortamda ilk anda hissedilen rutubet kokusu var. Rutubet nedeniyle özellikle kışlar çok soğuk geçiyor.

KAMERALARLA İŞKENCE

Koğuş, avlu ve hücreler kameralarla gözetleniyor. Kameraların koğuşta izleyemedikleri bir nokta yok. Giriş katta 2 tane, hücrede 2 tane, avluda 1 tane kamera var. Kameralar dönebiliyor ve ses kaydı yapabiliyor. Tutuklular 24 saat boyunca her yerde izleniyorlar ve dinleniyorlar. Kameraların kayıt yapabilmesi için ışıklar 24 saat açık tutuluyor. Bu durum tutukluların psikolojini doğal olarak bozuyor. Kısacası hapishanede dahi tutukluların bir özel hayatları yok.

Tutukluların uyurken bile kameralarla izleniyor olmasına rağmen günde 2 kez, saat 08:00 ve 20:00’de gardiyanlar koğuşlarda sayım yapıyor.

Dışarıdan gelen kitaplar ve mektuplar tutuklulara okunduktan sonra veriliyor. Avukatı aracılığı ile sorularımıza cevap veren bir tutuklu gazeteci mektuplarında sakıncalı bulunan ifadelerin siyah kalemle çizildiğini anlatıyor.

KANTİN A.Ş.

Tutukluların bulundurabilecekleri eşyalara belirli sınırlamalar getirilmiş. Bir tutuklu içeride en fazla 3 gömlek, 5 tişört, 2 eşofman, 2 takım elbise, 1 çift normal, 1 çift spor ayakkabı bulundurabiliyor. Bu arada garip yasaklardan biri de “yeşil” yasağı. Tutukluların yeşil tişört giymesi yasak. Bir diğer yasak da bornoz yasağı. Bunun yerine banyo havlusu kullanabiliyorlar. Makas, bıçak gibi aletler de yasak kapsamında.

Günlük kullanılan eşyaların ziyaretçiler tarafından tutuklulara verilmesi de yasak. Tutuklular tüm ihtiyaçlarını kantinden karşılamak zorunda. İçeride kullanabilecekleri her şey kantinde satılan ürünlerle sınırlı. Tutuklular, kantindeki malların kalitesizliğinden ve pahalılığından şikayetçi. Kantin sistemi ise şöyle işliyor. Tutuklu yakınları, tutuklular hesabına hapishaneye para yatırıyor. Tutukluların kantinde yaptıkları harcamalar bu hesaptan düşüyor. Bir tutuklunun yapabileceği haftalık harcamanın üst sınırı ise 200 TL olarak belirlenmiş. Bir tutuklu bunu aşan harcama istese de yapamıyor.

ÇAMAŞIR YIKAYAMAZ RAPORU GETİRİN

Konu üzerine ilginç anılardan biri emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgül Doğan’a ait. Nilgül Doğan, geçtiğimiz şubat ayında Silivri Cezaevi’ne giren eşine hapishanedeki soğuk ve rutubetli ortamda biraz da olsa rahat edebilmesi için yün çamaşır götürüyor. Ancak hapishane yönetimi çamaşırı içeriye almıyor. Çetin Doğan’ın yün çamaşırı kantinden satın almasını istiyor. Nilgül Doğan, kantindeki çamaşırların naftalinli olduğunu ve eşinin naftaline alerjisi olduğunu anlatıyor. Hapishane yönetimi Çetin Doğan’ın kantinden çamaşır alıp yıkayabileceğini söylüyor. Ancak 70 yaşında olan Doğan’ın çamaşır yıkayamayacağını söyleyen Nilgül Doğan’a hapishane yönetimi Çetin Doğan için “çamaşır yıkayamaz” raporu getirmelerini ancak bu şartla yün çamaşırın içeri alınabileceğini söylüyor. Nilgül Doğan, eşinin doğum gününde yaptığı pastanın içeri alınmamasını ise gözleri dolarak anlatıyor.

ARITMA SUYU

Tutukluların kullandığı 2 tip su var. İçme suyu kantinden satın alınıyor. Kullandıkları su ise musluktan akıyor. Musluktan akan bu su, arıtma suyu. Tutuklular bu suyun temiz olmadığını, koktuğunu söylüyor. Pek çok tutuklu yıkanmak için kullandıkları bu su nedeniyle cilt hastalığı yaşıyor. Görüşmelerimiz sırasında Tuncay Özkan, gömleğinin düğmelerini açarak vücudundaki yaraları gösteriyor.

Kullanım için günde 4 kez su veriliyor. Sabah 8–9, 11–12; öğleden sonra 15.30–17.00; akşam 22-23 arası musluktan su akıyor. Bu saatler dışında su yok.

Banyo için ise haftada iki kere sıcak su veriliyor. Çarşamba günleri 20-22, Cumartesi günleri 20.30-22.30 arası sıcak su akıyor.

Temizlik koğuşta kalanların sorumluluğunda. Bulundurulabilecek deterjan miktarının bir sınırı var. Tutuklular tuvaletlerdeki sineklerden şikayetçi. Tuncay Özkan bir gün tuvalette 300’e yakın sinek saydığını anlatıyor. Buna çözüm için tuvalette örümcek yetiştirdiklerini söylüyor.

GÖRÜŞME SAATLERİ

Haftada bir gün 45 dakika kapalı görüşmeye izin veriliyor. Ziyaretçiler ile tutuklular arasında buzlu camdan bir bölme var. Konuşma telefon aracılığıyla gerçekleşiyor. Elbette bu konuşmalar da dinleniyor. Ayda bir gün ise açık görüşe izin veriliyor. Açık görüş 1 saat 15 dakika sürüyor.

Telefon hakkı ise haftada bir gün 10 dakika. Bu konuşmaların da dinlendiğini sanırım söylemeye gerek yok. Tutukluların konuşabileceği kişiler telefon faturalarını ibraz eden yakınları. Amerika’daki kızıyla telefonda konuşmak isteyen Çetin Doğan, istenen fatura nedeniyle kızını arayamıyor.

Tutukluların haftada 1 kez futbol sahasına koğuş arkadaşlarıyla (3 kişi) birlikte çıkmalarına izin veriliyor. Kullanım süresi 45 dakika.

DAKTİLO YASAK

Hapishanede daktilo kullanmak yasak. Ortak kullanıma sahip bilgisayarların gardiyan refakatinde belirli zaman dilimlerinde kullanımlarına izin veriliyor. Bilgisayarlara ise kayıt yapmak yasak. Bir tutuklu bilgisayara kaydettiği yazılarının ertesi gün silindiğini anlatıyor. Bu nedenle tutuklular kağıt kalem ile yazı yazıyorlar. Elbette bu durumdan en çok şikayet eden gazeteci ve yazarlık yapan sanıklar.

ÇİÇEK YASAK

Koğuşta kullanılan elektriğin faturasını tutuklular ödüyor. Koğuşta çiçek yetiştirmek de yasak. Bu durumdan en çok dışarıda çiçek yetiştiren Mustafa Balbay şikayetçi.

Gardiyanlar 4-C statüsüne sahip personelden oluşuyor. Özlük hakları yok. Tutuklularla herhangi bir diyaloğa girmiyorlar.

YAŞANAN HASTALIKLAR

Tutukluların önemli bir kısmı psikolojik sorunlar yaşıyor. Kendilerine fiziksel değil ama psikolojik bir işkence yapıldığını söylüyorlar. Cilt hastalıkları, tansiyon ve kalp sorunları, nefes darlığı en çok duyulan şikayetler.

Yaşadıkları hastalıklarda yaşanan süreç de bir işkence. Hangi hastalığı geçiriyor olurlarsa olsunlar önce hapishane revirine başvuruyorlar. Revir doktoru gerekli görürse önce Silivri Devlet Hastanesi’ne sevk ediyor. Silivri Devlet Hastanesi, kendisinin yetmediğini düşünürse diğer hastanelerden her bir tetkik için randevu alıyor. Hasta tutuklunun bu süreci tamamlaması bazen ayları alıyor. Kuddusi Okkır örneğinde olduğu gibi hastaneye varıldığında iş işten geçmiş olabiliyor.

TUTUKLULUK İŞKENCE

Sanıklar, bir cezalandırmaya dönüşen bu uzun tutukluluk halinden şikayetçi. Yargılandıkları davada pek çoğuna telefon konuşmaları dışında doğrudan bir suçlamada bulunulmaması, buna rağmen uzun süredir hapishanede bulunuyor olmak, tutukluların pek çoğunda sık sık yaşadıkları öfke patlamalarına neden oluyor.

İşte Tuncay Özkan’ı dün isyan ettiren ve neredeyse üç yıla yaklaşan tutukluluk şartları böyle.

MEDYA YALANLARI

Son olarak medyanın Silivri Cezaevi ile ilgili yayınlarından söz edelim. Klimalı odalar edebiyatı yapan bir kısım medyanın haberlerinin yalan olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Bunun ötesinde rektörlerin, gazetecilerin, aydınların, askerlerin kaldığı cezaevleri için Ali Nesin şunu söylüyor: Hapis o kadar kötü bir şey değil. İşkence yoksa bir şey yok. Kalem kâğıdın varsa çalışabiliyorsan oh ne güzel ekmek elden su gölden… Hapis o kadar kötü bir şey değil. Korkmasın insanlar…”

Artık siyasi olduğu hemen herkesçe kabul gören bir davada bir kesim aydın, hapishane propagandası yapıyor. Cezaevlerindeki koşullara, 3 yıla varan tutukluluk süresine ise aynı kişilerin bir eleştirisi yok.

Oysa Türkiye’nin doğusunda da batısında da insanlar için adil yargılama talep etmek, Diyarbakır’da da Silivri’de de hapishanelerin insani koşullara kavuşmasını istemek, KCK Davası’nda da Ergenekon Davası’nda da henüz yargılanan insanların sızdırma belgelerle linç edilmesini eleştirmek gerçek bir aydın tavrı değil mi?

Barış Terkoğlu

Odatv.com