30.09.1999
Cezaevleri olayıyla ilgili olarak dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile görüştüm. Öncelikle 26 Eylül Pazar günkü yazımızda sorduğumuz konulara, açıklık getirdi kendisi. Emniyetin Hakan Çillioğlu ile Kenan Ali Gürsel arasındaki çatışma konusunda yaptığı uyarının, ellerine olaydan yarım saat önce geçtiğini açıkladı. Bununla ilgili soruşturma da halen devam ediyormuş. Çitici, tarafların nasıl olup da karşı karşıya geldikleri konusunda ise şunları aktardı:
“Emniyet’in yazısı olaydan yarım saat önce elime geçti. Gereken yazı yazıldı. Ancak burada belirtmek isterim ki, bize gönderilen yazıda olayın taraflarının adları karışmıştı. Ama zaten olaydan önceki cuma günü cezaevinde yaşanan gerginlik yüzünden, Hakan Çillioğlu’nu, cezaevi yönetimi 19 numaralı koğuşa, yani Gürsel’den uzak bir yere götürmüştür. Ancak bu iki kişi olay günü karşı karşıya gelmiştir. Bu konuda yapılan araştırma sonucudur ki, gardiyanlara görevden el çektirilmiştir. Çünkü olay günü Çillioğlu kapalı bulunması gereken tam beş şebeke kapısından geçerek, idarenin bulunduğu yere ulaşıyor. Biz bu yüzden o kapıları kapalı tutması gereken gardiyanları açığa aldık. O kapılar kapalı olsa Çillioğlu, idareye ulaşamaz. Ama şebeke kapıları açılmış. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.”
Müdüre tehdit
Çitici cezaevlerinde olayların arkasındaki en önemli unsurun ‘personelin görev anlayışı’ olduğunu ileri sürüyor. Çitici yetkisizlikten de yakındı:
“Her hafta cezaevlerine gidiyorum. Ara kapılar ve şebekelerin kapalı tutulması, koğuş kapılarının kapalı olması konusunda sürekli uyarıyorum. Ama benim görev ve sorumluluklarım, cezaevlerinin birinci yetkilisi konumuna getirmiyor beni. 1930 yılında çıkartılmış, üç maddelik bir yasayla 1999 yılında cezaevlerini yönetiyoruz. Arada tüzükler ve yönetmelikler de olmasa 1930 yılındaki yasayla kalacağız. Şimdi ben her gün kapı kontrolü mü yapacağım? Oranın idari müdürleri var. Onlara diyoruz bakın diye. Ama durum ortada. Bakın benim cezaevinde olay başladığında jandarma veya polis çağırma yetkim bile yoktur.”
Kendisine Cezaevi İkinci Müdürü Müslüm Teke ile Kenan Ali Gürsel arasında yaşandığı iddia edilen tartışmaları sorduğumda, Ferzan Çitici’nin yanıtı şöyle oldu:
“Biz, Müslüm Teke’nin Samsun’da müdür yardımcılığı yaptığı döneme ilişkin çok şey bilmiyoruz. Ama burada Hakan Çillioğlu tarafından öldürülen Kenan Ali Gürsel ile aralarında bir telefon konuşması saptadık. Kenan Ali Gürsel cezaevinden, İkinci Müdür Müslüm Teke’yi arıyor. Bir konuda yardım istiyor. (Konuyla ilgili ısrarlarıma karşın Sayın Çitici isteği söylemedi. Ama bunun Çillioğlu’nun bir başka cezaevine gönderilmesi talebi olduğu iddia ediliyor.) Bu konuşmayı biz saptadık. Kenan Ali Gürsel cep telefonundan Teke’ye hakaret ve tehdit ediyor. Çünkü Gürsel’e telefonda isteğiyle ilgili olarak, “Beni çok bunaltıyorsunuz” diyor. Bu konuşma nedeniyle kendisini açığa aldık.” Ayrıca Bayrampaşa’da Hakan Ural’ın olay anında cezaevinde bulunması konusunda da Ferzan Çitici soruşturma açtırdığını anlattı. Ural’ın cezaevinde olduğundan birinci müdürün haberi yok. Ama Ural o gün cezaevinde bulunuyor. Aslında olmaması gereken bir yerde.
Bayrampaşa’nın yerini değiştirmek için iki yıldır cezaevi yeri arayan savcılık şimdi Silivri’de Armutalan mevkinde bir yer bulmuş. Ama yöre halkı ayaklanmış. Ayrıca belediye başkanı, kaymakam, jandarma komutanı cezaevi yapılmasın diye baskı yapıyormuş.
Ferzan Çitici bir de cezaevlerinin teknolojiden yararlanılarak dizayn edilmesini istiyor. Bir diğer isteği de hücre tipine geçilmesi konusunda.
Kendisi, cezaevlerinin tamamında bir kötü durumun söz konusu olduğu konusunda benimle aynı görüşte. Radikal’de ve Kanal D’de dün çıkan fotoğrafların bunun göstergesi olduğunu anlatıp, “O koğuştaki lüks benim evimde, makamımda yok” dedi. Kendisine Bayrampaşa eski savcısı Necati Özdemir’in olayları bir saatte durdurabileceği açıklamasını hatırlatınca Çitici’nin Bayrampaşa nedeniyle hakkında açılmış 10 davası Yargıtay’da. Bu sorunlar böyle çözülmez” diyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı basından da yakınıyor. Olayları yatıştırmak için söylediği sözlerin yanlış anlaşıldığını veya çarpıtıldığını aktarıyor. Ayrıca cezaevleri içinde var olan görüş ayrılıklarının körüklendiğini iddia ediyor. Bazı konularda kendisinin haklı olduğu muhakkak.
Cezaevleri sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiği de muhakkak. Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde yaşanan ve üzerinde daha çok konuşulacak olan baskın ve sonrasındaki ölüm olaylarıyla birlikte olaylar da iyice karmaşık bir hal almaya başladı. Hukukun üstünlüğünün hâkim olması gereken yerlerde ‘zorbalık’ tek yol. Ya içerde birbirlerini öldürerek barbarlıklarını sürdürenlerle karşı karşıya kalıyoruz. Ya da dışardan içeriye öldürmek güdüsüyle saldıran güçlerle. Bizden de bunlardan birisini desteklememizi ya da mazur görmemizi istiyorlar. Bu iki anlayışı da reddediyorum. Cezaevlerinde hukukun üstünlüğünün geçerli olmasını, cezaevlerinin barbar yuvaları haline dönüşmemesini istiyorum.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün dün yaptığı açıklamalarda gördük ki, cezaevlerinin bugünkü yöneticileri de, bakanlık bürokrasisi de sorunun boyutları konusunda yeterli bilgi ve birikime sahipler. Sorunun çözümüne ilişkin önerileri de var. Bunların büyük kısmı da doğru. O zaman neden uygulanmıyor? Sanki sorunu çözmek için başkaları karar alıp uygulayacak. Bakanlık bütün bunları bildiğine göre, Sayın Bakan da bunlara katıldığına göre artık bu bataklık kurutulmalıdır. Açıklamalar bundan öncekiler gibi kâğıt üzerinde kalmamalıdır. 1993 yılında Milli Güvenlik Kurulu cezaevleri ile ilgili olarak bugün ne söylüyorsak aynısını dile getiren raporları ele aldı. Ama sonuç ortada. Olaylara biraz da ciddi ve gerçekçi yaklaşma zamanı geldi de geçiyor bile.
Cezaevlerinde yaşanan ölümlerin sona ermesi ve hukuk devleti anlayışının geçerli olmasını beklemek yurttaşlık görevimin bir gereği. Ama devlet ne istiyor? Bunu anlayabiliyor musunuz? Devletin niyeti, hukuk kurumlarının cezalandırdığı suçluları, insan haklarına uygun, devlet ciddiyeti ve tarafsızlığı içinde cezasını çekebileceği tutukevlerinde bulundurmak mı? Yoksa çözümsüzlüğe dönüşmesine engel olamadığı bataklığın kan gölüne çevrilmesine göz yummak mı? Eğer hukuk aranıyorsa, Ömer Lütfü Topal’dan alın 2.5 milyon doları, batık kredileri toplayın (20 milyon doların üzerinde) verin Adalet Bakanlığı’na. Çözüm için daha çok kan akmasını beklemeyin.
“Suçluyu kazıyın altından insan çıkar.” Ünlü hukukçumuz Faruk Erem’in bu sözleri aslında cezaevi yönetimlerinin ilkesi olmalı. Cezaevlerinde asıl amaç ‘ıslah’ olmalıdır. Sonra toplumu, daha sonra bireyi koruma çalışmaları yapmak gerek.
Devlet yurttaşları arasında ayrım yapamaz. Ama suçlu yurttaşını hukuk yoluyla cezalandırır. Bunun için cezaevleri kurar. Buraların hukukun dışında kişilerin eline geçmesine,
konulan kuralların aksi davranışların gelişmesine izin vermez. Hukuk
devleti olmak zordur, kalmak da…