28 Ağustos 2001
Fıkra 1980 sonrasında çokça anlatılırdı. İngiliz, Amerikan, Fransız ve Türk polisinden birer temsilciyi ormanın kenarında bırakmışlar. Ormanda suç işleyen maymunu kim daha önce bulacak diye de bir iddia atmışlar ortaya. İngiliz polisi bir saat içinde, Amerikan polisi iki saat içinde, Fransız polisi 3 saat içinde maymunu yakalamış ve getirmiş. Türk polisinden iki, üç gün boyunca ses seda çıkmamış ormanda. Üç gün sonra Türk polisinin kolunda bir fil, çıkageldiğini görmüşler. Bu ne, diye sormuşlar. Bizimki fili gösterip, “Ona sorun” demiş. Fil çaresiz bağırmaya başlamış, “Ben suçlu bir maymunum…”
Soğukkanlı sevk ve idare eksikliği
Türk polisi iyidir, zekidir, çalışkandır. Fedakârlık göstermede ve özverili çalışmada üstüne yoktur. Eğitim sorunlarına, maaş, geçinme dertlerine, torpile, iltimasa, çürümeye rağmen başarısı çok yüksektir. Er veya geç olayları çözer. Ama önemli olan onu iyi yönetmektir. Üzeyir Garih cinayetinde ilk gün ortaya çıkan gerçek, İstanbul polisinin soğukkanlı sevk ve idare edilemediğidir. Olayla ilgili delillerin toplanmasında, sonra tanıkların dinlenmesinde, zanlıların tespiti ve izinin sürülmesinde öyle büyük hatalar var ki orta yerde, cinayetin çözümü kadar, belki de ondan önce bunların halledilmesi gerekiyor.
Olayla ilgili olarak bir küçük dilenci kız (Yeşim), bir küçük çocuğu hedef gösteriyor. Deli Fuat lakaplı bu çocuk (13) olayın faili olarak her yerde aranmaya başlanıyor. Aranması bir nebze, olayla ilgili bilgi notlarında bu çocuk resmen katil olarak sunuluyor. Polisin olay sonrasında Garih’in üstüne kendi elleriyle örttüğü çuval, daha sonra polise delil olarak geri dönüyor. Karmaşa bu boyutta. İçişleri Bakanı ile devletin diğer yetkililerine yollanan bilgi notları bir hizmet faciasının belgeleri. Allah’tan siyasi sorumlular soğukkanlı davranıyor.
Bu hata neden yaşandı?
Bu konuda en temel eksik yönetim olarak gösteriyor kendisini. Bir karmaşa ve dağınıklık gözüküyor. Benim adamım olsun ne olursa olsun anlayışı, İstanbul’da polis kadrolarını liyakat ve hizmet edebilen insanlar düzeyinden, eş, dost memuru düzeyine çekti. Bunu başlatan ve yol alan Sadettin Tantan’dı. İstanbul Emniyet Müdürlügü görevine Tantan, dostu, hemşerisi Kazım Abanoz’u hangi başarılı il müdürlügü veya polislik çalışmalarından sonra getirdi, oturttu? Onların oluşturdukları kadrolar neye göre seçildi?
Sonra ne oldu? Bugün İstanbul’un durumu ne? Görülen o ki, tahribat ve kaosun önüne geçilememiş. Bu cinayet soruşturması bunu gösteriyor.
13 yaşındaki F.N’nin katil olacağı zannını ortaya atan İstanbul’un Terörle Mücadele Müdürlügü. İyi de bu müdürlük katil olacak kişiyi 8 yaşındaki bir çocuğun ifadesiyle nasıl suçlu ilan ediyor? Bu birimin sorumlusu olan emniyet müdür yardımcısı buna nasıl olur diyor? Herkes uyuyor mu? Ortada duran kokoreççi neden en sonra bulunuyor? Saatlere neden bakılmıyor? Bu heyecan ve panik niye? Birilerinin cinayeti çözdük, başarı bizim raconuna, televizyonlarda boy göstermeye, star olmaya ihtiyaç duyduğu izlenimi ediniyorum. Deliler gözardı edilip sanık diye bellenilen kişinin üstüne gidilince ortaya o eski hastalık çıkıyor. “Zanlıyı al, delile gidersin.” Zanlı delile götürür mü? Hayır. Zanlı gerçekten olayın faili ise olayı karartmak ister. Zanlıdan delile, çok zor gidilir. Polis delilden zanlıya gider ki, bugünün Türk polisine de bu yakışır. Ama bilgiye, araştırmaya, soruşturmaya gerek duymayan bir sürü adam polis üniformasıyla geziyor şimdi. Bunlar bir eski hastalığın köklü izlerinin yani adamdan delile gitme hastalığının yıkıldı sanılan imparatorluğunun sapasağlam ayakta olduğunun işaretleri. Küçük F.N kendisinin suçlu olduğunu ortaya atan şubenin ekipleri tarafından yakalansaydı, bugün belki de sanık sandalyesinde oturan fil olacaktı. Onu fil sendromundan kurtaran, ilgisiz bir şube tarafından yakalanıp, sonra terörle mücadele şubesine gönderilmesi. Sonuç ne olursa olsun kötüdür.
İki vali olunca…
İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir bilgisi, deneyimi ve daha önce İstanbul’da sergilediği yönetimiyle başarılı idi. Ama vali statüsüyle döndüğü kentte bir yandan eski ve köklü arkadaşlık bağlarının bulunduğu Tantan yönetimi kadroları, bir yandan kent içinde geliştirdiği özel arkadaşlıklarının yükü nedeniyle sorunların çözümüne tam zaman ayıramıyor olsa gerek. Kadrosunda hâlâ Tantan ile güreş tutanlar, kendisinden çok ona bağlı olanlar var. Ya da ben öyle düşünüyorum. Olayların arasında sıkışan Özdemir mi, yoksa kadrosu mu o da net değil. Ama görünen bir şey var ki bir kentte iki vali olunca emniyet müdürlüğü zor yapılıyor. Yoksa F.N hatasının altına Hasan Özdemir gibi bir tecrübe nasıl imza atar.
Olayda kadın parmağı
Gelelim Üzeyir Garih cinayetindeki gelişmelere. Olay yerinde yapılan incelemeler sırasında neler bulunduğunu sorduğum çok üst düzey bir yetkili bana, laboratuvara gönderilen kan örneklerinden birinin bir kadına ait olduğunun saptandığını söyledi. Bu kadın olayın bir mağduru olabileceği gibi, sanıklarından biri de olabilir. Bu şunu gösteriyor, olay sırasında Garih’e saldıran veya Garih ile birlikte olay yerinde bulunan en az iki kişi daha var. Bunlardan biri kadın ve o da yaralı. Benim büyük olasılıkla bir erkek olduğunu tahmin ettiğim (Bıçak izleri ve olayın işleniş biçimi açısından böyle düşünüyorum) kişi ise katil. Cinayet yerinde Garih yalnız değil. Bu olayın çözümünü daha da kolaylaştırıyor. Olay yerinde bulunan izler gösteriyor ki, olayda bir tek bıçak kullanılmış. Kadının kan izleri iki ayrı mezarda var. Kanlı elleriyle bu mezarların taşlarını tutmuş. Bu da kadının ya olayı engellemeye çalışırken ya da katile yardımcı olurken yaralandığını ve geri çekilerek olayı izlediğini gösteriyor bizlere. Olay yerinde bir boğuşma yaşanmış. Pek çok da parmak izi olması lazım.
Telefonu kullanan asker aranıyor
Bir de Garih’in kayıp telefonu var. Bu telefon en son cinayet günü akşamı bir kere kullanılmış. Bunun üzerine yapılan teknik incelemede yollar Hasdal kışlasında askerliğini yapmakta olan bir askere çıktı. Polis, şimdi bu askerin peşinde. Burada önemli olan bu noktaya ulaşmış olmak. Asker illa katil olacak diye bir şey yok. Telefonu satın almış olabilir, bir başkası kendisine vermiş olabilir, bulmuş olabilir. Bunlar sonra ortaya çıkacak. Bu telefonun bulunması çok önemli. Telefonun kartını değiştirip kullanıma sunan kişi ya katilin kendisi, ya da onu tanıyan bir başka kişi. Yaptıkları işlem olayla ilgili yeterli profesyonellikte olmadıklarını da gösteriyor. Bu, Garih cinayetinin katillerini ve olayın nedenlerini siyasi boyutlardan çok çok uzaklaştırıyor. Şimdi askerin sorgusu ve telefonun izi bizi katile kadar götürebilir. Soruşturmayı serin kanlı tutmakta ve değerlendirmeleri sonuçlara göre yapmakta fayda var.
Olay yeri inceleme ekipleri bu kadar değerli bilgiyi topladığına göre, alt kadrolarda harıl harıl çalışma yapıldığı açık. İsrail’den uzman getirildiği öne sürülüyor. Siyasi neden ihtimali ise bana göre artık çok düşük bir ihtimal. Bu toplanan bilgiler katile götürür polisi. Olay çözüldü çözülecek. Ama bunlardan da önemlisi polisin durumudur. Polisin görevi can ve mal güvenliğini sağlamak, suçla mücadele yapmaktır. Siyasal yatırım yapmak olmamalıdır.