26 Ocak 1998
Saygıdeğer William J. Clinton
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
Washington, DC
Sayın Başkan,
Size (bu mektubu) yazmamızın nedeni, Irak’a yönelik mevcut ABD politikasının başarısız olması ve yakın bir gelecekte Ortadoğu’da, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bugüne değin gördüklerimizden çok daha ciddi bir tehditle karşılaşmamız ihtimalidir. Yakında yapacağınız Birliğin Durumu konuşmanızda, bu tehdide yanıt verecek açık ve kararlı bir eylem planı ortaya koyma fırsatınız bulunmaktadır. Bu fırsatı kaçırmamanızı ve ABD’nin ve bütün dünyadaki dost ve müttefiklerinin çıkarlarını koruyacak yeni bir stratejiyi kesin bir dille açıklamanızı ısrarla tavsiye edi-yoruz. Bu strateji her şeyden önce Saddam Hüseyin rejiminin iktidardan uzaklaştırılmasını hedeflemelidir. Bu zor, ancak gerekli girişim için gereken her türlü desteği vermeye hazırız.
Aylardır, Saddam Hüseyin’in ‘çevrelenmesi’ stratejisi sürekli aşınmaktadır. Son olayların da gösterdiği üzere, Saddam Hüseyin’in BM denetçilerini engellediği durumlarda, BM yaptırımlarını sürdürmek veya Saddam’ı cezalandırmak için Körfez Savaşı müttefiklerimize bağımlı kalmaya artık devam edemeyiz. Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları üretmemesini sağlama imkanımız ciddi şekilde azalmıştır. Sonuçta topyekun denetim başlasa bile -bugün bu ihtimal çok zayıftır- Irak’ın kimyasal ve biyolojik silah üretimini denetlemenin imkansız değilse de çok zor olduğu tecrübe ile sabittir. Denetçilerin birçok Irak tesisine uzun zamandır girememiş olmaları, Saddam’ın bütün sırlarını açığa çıkartabilmeleri ihtimalini zayıflatmaktadır. Sonuç olarak, pek uzak olmayan bir gelecekte, Irak’ın bu silahlara sahip olup olmadığı hususunda makul bir yargıya varmamız mümkün olmayacaktır. Bu belirsizlik, kendi başına, bütün Ortadoğu’da ciddi istikrarsızlık unsuru olacaktır. Saddam’ın kitle imha silahlarını fırlatma imkanına kavuşması durumunda -bu mecrada devam ettiğimiz takdirde bu imkana kavuşması hemen hemen kesindir- bölgedeki Amerikan birliklerinin, İsrail gibi müttefiklerimizin ve dostlarımızın güvenliğinin ve dünya petrol arzının önemli bir bölümünün tehlikeye sokulacağını ilave etmeye gerek bulunmamaktadır. Sizin tarafınızdan da doğru bir şekilde açıklandığı üzere Sayın Başkan, 21. yüzyılın dünyasının güvenliğini büyük ölçüde bu tehditle ne şekilde başa çıkacağımız belirleyecektir.
Tehdidin büyüklüğü dikkate alındığında, koalisyon müttefiklerimizin sarsılmamaları ve Saddam Hüseyin’in işbirliği yapması temelindeki mevcut politika, tehlike arz edecek ölçüde yetersizdir. Kabul edilebilir tek strateji, Irak’ın kitle imha silahlarını kullanmasını veya kullanma tehdidinde bulunması ihtimalini bertaraf edecek bir stratejidir. Bunun yakın vadedeki anlamı, diplomasi belirgin bir şekilde başarısız kaldığı için, askeri harekat yapmayı kabullenmektir. Uzun vadedeki anlamı ise, Saddam Hüseyin’in ve rejiminin iktidardan uzaklaştırılmasıdır. Amerikan dış politikasının bundan sonraki hedefi bu olmalıdır.
Bu hedefi ortaya koymanızı ve yönetiminizin (hükümetinizin) dikkatini Saddam Hüseyin’in iktidardan uzaklaştırılmasını sağlayacak bir stratejiye yöneltmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.
(strateji), birbirinin tamamlayıcısı olacak diplomatik, siyasi ve askeri çabaların sarf edilmesini gerektirecektir. Bu politikanın uygulanmasının zorluklarını ve tehlikelerini bilmekle birlikte, bunu yapmamanın yaratacağı tehlikelerin çok daha büyük olacağına inanıyoruz.
BM Güvenlik Konseyi Kararları’nın, Körfez Bölgesi’ndeki hayati çıkarlarımızı korumak için, askeri seçenek de dahil olmak üzere, ABD’ye gerekli önlemleri alma hakkı tanıdığını düşünüyoruz. Her hal ve karda, Amerikan politikası, BM Güvenlik Konseyi’nde oydaşma (konsensüs) sağlanması hususundaki yanlış ısrarla felce uğratılmamalıdır. Size (kati ve) kararlı şekilde harekete geçmeyi şiddetle tavsiye ederiz. ABD ve müttefiklerine yönelik kitle imha silahı tehdidini bertaraf etmek için harekete geçtiğiniz takdirde, ülkemizin en hayati ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olacaksınız. Zayıflık ve rehavete dayanan bir davranışa sürüklendiğimiz takdirde, çıkarlarımızı ve geleceğimizi riske sokacağız.
Saygılarımızla.
Elliot Abrams , Jeffrey Bergner, Francis Fukuyama, William Kristol, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Richard L. Armitage, John Bolton, Robert Kagan, Richard Perle, William Schneider, R. James Woolsey, William J. Bennett, Paula Dobriansky, Zalmay Khalilzad, Peter W. Rodman, Vin Weber, Robert B. Zoellick
——————————————————————————–
Clinton adım atmadı, Bush hepsine kilit görevler verdi
26 Ocak 1998 yılında dönemin ABD Başkanı Clinton’a, Ulusal Güvenlik Danışmanı S. Berger aracılığıyla Richard Perle tarafından sunulan ve daha sonra Başkan Clinton’ın mektup doğrultusunda bir adım atmaması üzerine, anılan grup tarafından basına da açıklanan bu mektup, ABD’de yoğun bir ilgiyle karşılanmıştı. Ancak, o dönemde, çeşitli düşünce kuruluşlarındaki muhafazakar-şahinlerce ve eski yönetim mensuplarınca kaleme alınmış olarak görülen ve üslup itibariyle biraz sert bulunan bu mektup, oğul Bush’un (Bush II) Başkan seçilmesi ve kabinesini açıklamasıyla, yönetiminin dış politika yönelimlerini anlamak isteyenler için bir kez daha gündeme gelecekti. Ancak, bu defa ilgi, mektubun içeriğinden ziyade, mektubu kaleme alanların Bush iktidarındaki görevlerine yönelmişti.
Dış politikada söz sahibi ekip
Donald Rumsfeld Savunma Bakanlığı’na, Paul Wolfowitz ABD Savunma Bakan Birinci Yardımcılığı’na, Richard L. Armitage Dışişleri Bakan Birinci Yardımcılığı’na, Rober B. Zoellick kabine seviyesindeki ABD Ticaret Temsilciliği’ne, Afgan asıllı Zalmay Khalilzad Ulusal Güvenlik Konseyi Yakındoğu ve Kuzey Afrika Kıdemli Direktörlüğü’ne, John Bolton Silahsızlanma ve Uluslararası Güvenlik konularından sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na atanmış, ‘Karanlıklar Prensi’ olarak tanınan Richard Perle ise Pentagon bünyesinde doğrudan Savunma Bakanı’na danışmanlık hizmeti veren Savunma Politikaları Danışma Kurulu’nun Başkanlığı’na, CIA eski Direktörü James Woolsey ise bu kuruluşun üyeliğine getirilmişti. Nitekim, bu ekibin işbaşına gelmesiyle, ABD’nin dış politika söyleminde, Irak’ta rejim değişikliği politikası belirgin bir şekilde ön plana çıkmış ve Saddam Hüseyin’in iktidardan uzaklaştırılması bakımından askeri harekat dışında bir seçenek bulunmadığı teması güçlü bir şekilde işlenmeye başlamıştı. 11 Eylül 2001 sabahı New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine düzenlenen terörist saldırı ise yaraya tuz basmıştı. ABD’de karar alma sürecinin çarkları devreye girmişti ve yönetimde Irak politikasında çatlak seslerden ve kimi zaman kamuoyuna yansıyan anlaşmazlıklardan söz ediliyordu.