02 Ocak 2002
Türkiye’de araştırmalar, kadınların yüzde 40’ının, erkeklerin yüzde 33’ünün hayatlarının bir döneminde cinsel istismara uğradığını gösteriyor. Batı ülkelerinde kız çocukların istismara uğrama oranının daha yüksek olduğu halde Türkiye’de bu oranın kadın erkek için eşit olduğu görülüyor.
Yani Türkiye’de erkek veya kız çocukların istismara uğrama oranları arasında bir fark bulunmuyor. Ama cinsiyetteki bu istismar eşitliği çocuklarımızın ağır ve çok zor koşullarla karşı karşıya bulunduğunu ortaya koyuyor. Cinsel istismar olaylarında, fiziksel delile ulaşmak çok zor. Çocuk, cinsel istismarın psikolojik izlerini taşıyor. Cinsellikle ilgili oyunlara ağırlık veriyor, ihanet duygusuna kapılıyor, damgalanma duygusuyla birlikte acizlik hissediyor. Çocuk normal gelişiminden sapma gösteriyor. Batı’da olaylarla ilgili araştırma yapanlar fiziksel delil bulunamadığında bu bulguları da delil olarak kabul ediliyor.
Çocuklar çaresiz
Yani geçen yıl sonunda Bursa’da ortaya çıkan ve delillendirilmiş olan cinsel istismar olayı aslında polisin bu konudaki titiz ve ısrarlı çalışmasının bir sonucu.
Toplumun en çaresiz ve savunmasız kitlesi çocuklar. Çocuklar anne babaları başta olmak üzere diğer akrabaları ve yaşamlarında öğretmenlerine kadar uzanan geniş bir kitlede cinsel veya fiziksel istismarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Bu noktada televizyon ve diğer medya araçları da çok etkili tabii.
Türkiye’de anne babalar ve öğretmenler başta olmak üzere çocuk istismarı konusunda herkesin bir şeyler yapması gerek. Bunun önlenmesi noktasında saklama ve gizleme değil, sorunu yasal güvenceler ve gizlilikler içinde ele alıp, üstüne giderek aşabiliriz. Bu alanda Türkiye’de yasal boşluklar çok büyük. Umarım yeni yılda bu boşlukların kapatılması noktasında Bursa’da ortaya çıkartılan skandal bazılarını akıllandırır. Toplumu harekete geçirir. Çünkü çocuklar toplumun en çaresiz kesimi.
Dayak atanların yüzde 83’ü anneler
Çocuk istismarı üzerine geçtiğimiz ay bir panelde konuşmacı idim. Aynı panelde bu konuda oldukça veriye sahip bulunan İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy’u dinleme ve izni ile el notlarını da okuma fırsatı buldum. Atasoy çocuk istismarı noktasında sağlıklı verilere değil, verilere ulaşmak noktasında büyük sıkıntıların olduğunu aktardı.
Çocuklara fiziksel istismar uygulayanların yani dayak atanların yüzde 83’ünü annelerin oluşturduğunu belirtti. Yani dayak yiyen kadın dayak atıyor. Tersi olmuyor.
Atasoy istismarı da şöyle sınıflandırdı:
Duygusal ihmal, hepimizin başından geçmiş olabilir. Çocuğa sevgiyi ve ilgiyi göstermemek demektir. Sevgimizi göstermediğimiz, okşayıp koklayıp sevmediğimiz çocuklar duygusal ilgiye aç olur. Bu açlığı da farklı kişilerle doyurmaya çalışırlar. Duygusal ihmale uğramış çocuklar önemli risk grubunda yer alır.
Fiziksel istismar, çocuğun bir yetişkinden şiddet görmesi ya da şiddetle karşı karşıya kalması demektir. Çocuk bugün televizyondan ders kitaplarına dek hayatın her alanında şiddet olgusuyla karşı karşıya geliyor. Bu da çocuk üzerinde çeşitli travmalara neden oluyor.
Cinsel istismar, çocuğun bir yetişkin tarafından, yetişkinin cinsel uyarımı için kullanılması demektir. Bugün cinsel istismar olaylarının ancak yüzde 10’luk bir kısmı ortaya çıkarılabiliyor.
Türkiye’de yaraların üstüne tuz basarak yolumuza devam ediyoruz. Oysa o tuz kabuklarının altında kangren olmuş hayatlar çürümeye devam ediyor. Asıl sorun devlet aygıtının bu olayları geçiştirmesinde veya görmezden gelmesinde galiba. Yoksa önlem alırdı değil mi? Sivil toplumun Bursa felaketinden sonra bu olguya kayıtsız kalmaması gerekir.