02 Mayıs 2003
Yine deprem, yine acı, yine çaresizlik… Türkiye’de çareyi ölü gömmekte bulan bütün zihniyetleri kınıyorum. Kadere sığınanları kınıyorum. Olacağı mutlak, büyüklüğü ve yol açacağı hasar bilim adamları tarafından saptanmış bir depreme karşı hazırlıksız olmak, bugün dile getirilen bütün mesajları geçersiz kılıyor. Bu ülkeyi yönetenler artık ölü gömmekten vazgeçmelidir. Allah verdi Allah aldı diye olaylara bakanlar en az o binayı gerektiği gibi yapmayan, kontrolünü gerçekleştirmeyenler kadar suçludurlar. Bu suç sadece depremde yakınlarını yitirenlere karşı işlenen bir suç değildir. Türk halkına karşı suçlular. Bu sistemi değiştirmedikçe, yasaları ve mevzuatı uygulatmadıkça bu ülkeyi yönetenlerin Allah katında da, yurttaş katında da, mazur görülmeleri mümkün değildir. O çocukların, göçük altında can pazarında olanların, bu ülkenin yöneticisini de, yurttaşını da bağışlaması mümkün değildir.
* * *
Bu halk acılardan bulur ilacını, ama yürek nasıl dayansın artık; yavrusuna. Acılar ilaç değil gayrı Bingöllü analara, babalara. Deprem geliyorum dedi geldi, bu kez çocukları aldı götürdü. Nasıl dindireceğiz bu acıyı? Devlet saramaz bu yarayı.
Söyleyin ey ağalar, beyler; söyleyin acısını nasıl kül eylesin de yaşasın o analar babalar… Göstermesin anaya, babaya evlat acısını Allah, diye dua ederken, evlatlarını canlı canlı enkaz altına, yok yok enkaz değil; yolsuzluk ve ihmal altına gömen o Bingöllü analar, babalar ne yapsınlar? Kime hesap sorsunlar? Gölcük depreminden sonra kim kime hesap sordu? Nerede o canların sorumluları?
‘Bingöl’de bir kuş var, kanadında gümüş var, gitti yavrum gelmedi, elbet bunda bir iş var…’
Var elbette bir iş… Tıpkı diğer depremlerde olduğu gibi… Cehalet var, ihmal var, yolsuzluk var, rüşvet var, rezalet var… Mezar diye yavrularımızı bu kepazeliklerin içine gömüyoruz. Türkiye’yi gömüyoruz. O çocukları; geleceğimizi kuracak, kurtaracak o çocukları, Türkiye’yi değiştirecek o sihirli kahramanların başına gelenleri hangi vicdan sindirir?…
Başında kefen kadar beyaz yaşmağı, gözünde yaşı, dilinde duası, aklında sevdası, yüreğinde kor olmuş yanmakta hicranı, öylece bakmakta anası kuzusuna enkaz altında. Ne sesini duymakta yavrusunun, ne sesi gitmekte yavrusuna. Artık ağıtlar, gözyaşları nafile.
Yıkılsın batsın bu anlayış. Diyemez, kimse öyle düşünemez: ‘Ölen öldü, kalan sağlar bizimdir’ diyemez. Denilemez. Artık bu anlayışları değiştirmelidir Türkiye. Eğitimine yatırım yapmalıdır. Türkiye cehalete, rezilliğe kurban edilmemelidir.
* * *
‘Bu binayı yapan usta, içinde canlar var yasta, kırılsın demiyorum ellerin, kırılmasın, kör olsun demiyorum gözlerin, kör olmasın, aklın, yüreğin, vicdanın kapanmasın. Gör neler ettin, gör de yaşarken öl. Cehennemi dünyada gör…’
Türkiye’de koyu bir cehalet, yoksulluğa bağlı vurdumduymazlık, yalan, riya almış başını gidiyor. Eğitim bu işlerin ilacı. Ama ortalama 3.5 yıllık bir cehalet eğitimi düzeyiyle bu ülkede ne yapacaksınız? Oturup bu sistemi yeniden eğitime, bilime götürmek dışında çözüm yoktur. Anaların gözyaşları o zaman diner. Babalar o zaman çocuklarının geleceğinden endişe etmezler.
* * *
Bu ülkenin yeniden bir aydınlanma devrimine, yeniden ‘ Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ yetiştirilecek nesillere ihtiyacı var. Başka kurtuluş yok. İnsanlarımıza ölmenin değil yaşamanın güzel olduğunu göstermemiz, yaşamın güzellikleriyle onları hayata bağlamamız gerekiyor.
Zaman, aklı olmayan ve onu kullanamayanlar için dipsiz bir kuyudur. Hiçbir şey yapmadan duranlar, en çabuk ve en koyu geri kalmışlığı yaşarlar. Bu deprem ders olmazsa, bu ölüler akıllandırmazsa, daha beterleri gelecek. Yarın İstanbul’da yaşanacaklar, bugün Bingöl’de yaşananlardan daha acı, daha beter ve korkutucu olacak. Türkiye hazırlıksız yakalanırsa vatan olmaktan bile çıkar.
Durmak kaybetmek demektir.