29 Ekim 2003
Cumhuriyet’in 80. yılında Türkiye bardağının dolu taraflarını mı, yoksa eksik taraflarını mı konuşacağız? Bugün içinde bulunduğumuz tabloda bence her ikisini de görmekte büyük yarar var. Dolu tarafları, azmimiz ve atacağımız adımların kararlılığını, eksiklerimiz yol haritamızı oluşturacak. Hamaset ve gerçeklerle yüzleşememe yanlışı, bizi Cumhuriyetimizin pısırık ve küçük bırakılmasından bir adım öteye götüremez. Bugün 80. yılında Cumhuriyete doğru bakmasını becermeliyiz. Bu, yarınlarımız anlamına da geliyor.
80. Yıl’a doğru
Türkiye Cumhuriyet’i 1923’ten 1940 yılına kadar ekonomik, sosyal ve siyasal devrimler yapmayı başardı. Ancak İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler, yani 1940 sonrasında yapılanların giderek bir oligarşi doğurduğunu ve bunun da Cumhuriyet fikrini besleyen devrimci damarları tıkadığını görmekteyiz. Özellikle 1971 sonrasında Türkiye artık yeniliklere kapalı, giderek muhafazakarlaşan bir ekonomik ve siyasal anlayışı benimsedi. Bunda 1940-1960 arasındaki ekonomik ve siyasi kötü gidişin büyük etkisi oldu.
Türkiye Cumhuriyet fikrini besleyecek öğretmenleri, sanayi kuruluşlarını, sosyal kuruluşları, kültürel yapıları 1940 sonrasında ne yazık ki geliştirip koruyamadı. Fikri besleme konusunda başarılı olamadı. Olamadığı için de 1970 sonrasında krize girdi ve 1980’e kadar da kanlı ve kaotik bir süreç yaşadı. Burada 1974 Kıbrıs Harekatı ve sonrasında Türkiye’ye uygulanan ambargonun büyük etkisi oldu.1980’e kadar dünyanın diğer ülkeleriyle da aramızda çok fark yoktu. Ama sonrasında inanılmaz uçurumlar oluştu.
Türkiye Cumhuriyet’i fikren gelişemediği ve kendisini ileriye taşıyacak eğitim, teknoloji ve sermayeyi oluşturamadığı için 80. yıl bardağının boş tarafı çarpıcı olarak karşımızda duruyor.
Kılavuz hukuk olmalı
Cumhuriyet’in kazanımlarını da küçümsememek gerekiyor. Hukuk, sosyal yaşam, siyasal sistem, kurumsallaşma, bayındırlık alanlarında az yol katedilmedi. Okullaşma, eğitim, altyapı, teknoloji kullanımında ilerledik. Bugün bu konularda dünya ile birleşmemizi veya büyük adımlar atmamızı sağlayacak bir altyapı kuruldu.
Türkiye Cumhuriyet’i ne yazık ki bugün, eksikliklerini tamamlayacak adımlara muhtaç. Burada Cumhuriyet rejimini boğmaya çalışan, hukuku yoketme gayretinde olan ve kirli siyasetçi, bürokrat ve işadamının oluşturduğu oligarşinin yenilmesi gerekiyor. Oligarşi kendi içinde devlet ile halkın bütünleşmesini engelleyen bir sistem üretmiş. Bu sistemin Cumhuriyet ile bir alakasının bulunması mümkün değil. Ama gelişmiş. Düzen kurmuş. Düzenini devam ettirmek için mafya tutmuş. Yani oligarşi rejimi, Cumhuriyeti tehdit ediyor. Aslında onun sırtına yapışmış bir kene olarak zenginliklerini emiyor.
Türkiye’nin yapacağı şey siyasi sistemini düzenleyerek yeni bir yolculuktur. Bu yolculukta kılavuz hukuk olmalıdır. Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden endişe duymasın. Çünkü gelecek Türkiye Cumhuriyeti’nindir.