Türkiye sıkışan, bunalan sistemini yenilemek ihtiyacında. Herkes bu görüşte. Değişimi gerçekleştirmek için ataklar yapılıyor. Ama nedense herkesin istediği düzenlemeleri gerçekleştirmek için, hep bir ağızdan söylediğimiz aynı şeyleri yapmak için, önce birbirimizin kafasını gözünü yarmamız gerekiyor. Bunun için ilk yapılması gereken aynı şeyleri söyleyerek kavga etmeyi durdurmak.
Değişimin önündeki engel, Türkiye’nin değişmesine direnenlerin yarattığı güç değil. Değişimin önündeki engel Türkiye’yi kullanmak isteyenlerin yarattığı girdap.
Türkiye değişim konusunda yaratılan yapay paradigmanın, yani içinden çıkılmazlık görüntüsünün esiri oluyor.
Örnek mi? Kıbrıs.
Kıbrıs konusunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, KKTC Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Yaşar Yakış, askerlerimiz herkes aynı şeyi söylüyor. Aynı şeyi söyleyenler anlaşamıyor diye sunuluyor, ama onlara muhalefet edenler doğrucu oluyor. Kazançlı çıkıyor. Çünkü onlar sanki bir anlaşmazlık varmış gibi davranıyorlar. Oysa yok. Sorunu karmaşa varmış görüntüsüne sokan ve yönetimde çatışma varmış havasını yaratan, direnen bir kısım yazarlar var. Onları destekleyen dış unsurlar var. Türkiye’de bir paradigma yaşandığı izlenimini yaratanlar da o dış çevreler.
Ekonomiyle oynuyorlar. Bakın doların değerinin yükselişine. İki yabancı banka dolar toplayıp nasıl da faizleri çekiverdi yukarıya. Dün bu oyunu oynayanlar yarın ekonomiyle ilgili daha neler yapacaklar? Irak savaşı öncesinde Türkiye iç birliği olmadığı için onların at koşturduğu ülke olacak. Biz önce bunu yıkmalıyız. Onlar ayrı gemide. Biz ise aynı. Fark burada.
Örneğin yolsuzlukla mücadele.
Yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye’de yol, yöntem, uygulama konusunda herkesin fikri aynı. Bütün seçim bildirgelerini yan yana koyun, seçim konuşmalarını karşılaştırın. Herkes teşhiste ve çözümde birleşmiş durumda. Ama bu konuda bile bir işin içinden çıkılmazlık durumu hakim. Yapılacak şey belli. Anayasa’nın ilgili maddeleri değişecek, şeffaflık ihalelerde egemen olacak, işin istismarı önlenecek. Bugünkü iktidar iki şey yapmalı. Birincisi bir ortak komisyonla CHP ve parlamento dışı sivil toplum örgütlerini toplayıp ‘Yolsuzlukla mücadele için yasalar takvimi’ hazırlamalı. İkincisi de uygulamaya konulan yolsuzluklarla ilgili meclis araştırma komisyonunun sağlıklı ve düzenli çalışmasını sağlamalı. Bunlar yapıldı mı bakın 2 yıl içinde Türkiye ‘…cak’ ve ‘…cekler’den kurtulup, işin ‘damarına’ nasıl girecek. Bu noktada bir çelişkinin olmadığı nasıl ortaya çıkacak.
Değişim, Türkiye için bir paradigma, açmaz değildir. Değişim bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı karşılamak yönetimin görevidir. Değiştiremeyenin değiştirileceği halkın seçimlerde ortaya koyduğu tavırla netleşmiştir.
Değişim kuralları belli. Değişim önüne geleni yıkmak değildir. Değişim yapılandırmak, eksikleri gidermek, kurumsallaşmak, kötüye kullanımı engellemektir.
Siyasetçi tabanından gelen bu tutumun dışında tavır takınamaz. Değişimin en çok da siyasetçi için gerekli olduğu ortada.
Bütün bu gürültülere, çatışmalara kulaklarınızı tıkayın. Değişimin doğasında vardır çalkantı. Önce dalgalanır, sonra durulur; her şey eskisinden iyi olur. Değişimin önünde kim durursa, en önce o değiştirilir. Türkiye’de değişim bir paradigma değil, zorunluluktur.

08 Ocak 2003