15 mart 2001
Tarihimiz “komitacılık” ve “çete” oluşumlarıyla doludur. Geçmişten gelen, bugüne uzanan az gelişmişlik, eğitimsizlik, tek seslilik, içe kapanıklık, şiddet ekonomisine ve despotizme olan kesin bağlılığımız bu toprakların insanını barbarları sevme geleneğiyle karşı karşıya bırakmıştır. Barbarlar arasında bizce en makbulü en barbar olanıdır. Çünkü en kanlı ve korkunç gözüken odur. Bilgeyi asar, barbarı baş tacı yaparız. Pusu geleneği, ölümden başka her şeye çare bulma alışkanlığı, ilkesizlik, ilkellik, en acısı adaletsizlik ve hukuksuzluğun doğurduğu büyük korkaklık ruhumuza sinmiştir… Ölümü sevme alışkanlığımız, korkudan ve kötü yaşamaktan kurtuluşun diğer adıdır.
Bütün bunların bir araya geldiği çıban başları ise “komitalar” ve “çeteler”dir. Devlet bütün bunları sarar sarmalar. Çünkü padişah kardeşini, oğlunu, torununu, gelinini, annesini parçalatır; sonra törenle türbeye gömdürür. Bu yüzden kendi içindeki “komitacıları” da, yerel gelişimdeki “çetecileri” de güce tapınma noktasında devlet bir araya getirir.
Korkut Eken’in dün mahkemede dile getirdiklerini tekrar tekrar okudum. Bu düşüncelerimi pekiştirdi. Ardından Mehmet Ağar’ı dinledim. Tamam dedim. Türkiye’nin yurtdışında düzenlediği bütün operasyonlar düzenlendikleri ülkelerce en ince ayrıntısına kadar biliniyor. Bilinmiyor diyene hodri meydan…
Türkiye’den örtülü ödenek yoluyla paralar alınmış. Bunların bir kısmıyla da silah. Bu silahları alanlar gitmiş kelle avcıları, uyuşturucu tacirleri, kumar patronlarıyla ve onların destekçisi siyasilerle rant peşinde koşmuşlar. Ömer Lütfü Topal, milyonlarca dolarını bu rantın peşinde koşanlardan kurtulmak için ödedi. Ama yetmedi. Öldürdüler. Niye? Şu televizyon kameralarına iki de bir dilini gösterip, “Bak kahverengi değil” deyip duran Hospro’cu Ertaç Tinar’ın silah alımları ile, gizli operasyonlarla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu ile MiT’e anlattıklarının tutanakları yayımlansa da görsek, kahramanları…
Kahramanlıkların kaç paraya alınıp satıldığını. Şu 1993 – 1995 yılında yapıldığı iddia edilen dış operasyonları kimler yapmış bir bilsek. Abdullah çatlı ile, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir arasındaki ilişkiyi ve nedenlerini biri aktarsa… Susurluk arabasında yurtdışı operasyonda kullanıldığı iddia edilen silahın işi neymiş? Siverek yurtdışı mı? Alemi kör, kendilerini zeki sananlar, tarihin tanıklığı ve belgelerin ışığında yanıldıklarını anlarlar.
Zaman katillerin katilliklerini, hırsızların hırsızlıklarını, kahramanların kahramanlığını eksiltmez. Bugün hukuk önünde soruları yanıtlayan “komitacılar” ve “çeteciler” eskiden yıkandıkları o bulanık suda, bir kere daha yıkanamayacaklarını er geç anlayacaklardır. Derin devlet”miş”, gizli operasyon”muş”… Geçelim bunları da hukuk devletine gelelim artık. Açılan davaların, sorulan hesapların bunlarla ne ilgisi var?
Spor ve mafya
Türkiye’de spor kulüpleri, mafyanın kimlik ve para kaynağı olmaya başladı. Tipik kontrgerilla örgütlenmesinin, çetelerle desteklenmiş durumunu Türkiye’de spor kulüplerinde görüyoruz. Kulüp başkanlarının kimler olduklarına bir bakın. il emniyet müdürleri, MiT çalışanları, valiler, askerler, kaymakamlar, milletvekilleri. Bunların başkanlığında veya desteğinde hayali ihracatçılar, kaçakçılar, batık bankacılar, işadamlığı dışında her işi yapanlar listelerde. Büyük bir kısmı yönetimde…
Bazı başkanların koltuğunun altında; hem en büyük mafya babası, hem onlarla mücadele etmesi gereken bazı bakanlar var. Adamın şansına bakın siz… Sivil toplum örgütlenmesinin en önemli birimlerinden olan spor kulüplerini “düzeltiyorlar”.
Türkiye’de futbol federasyonunun seçiminde mafya ve devlet destekli çete güçleri savaşıyor. Trilyonluk rant var. Spor kulüpleri organize suç örgütleriyle el ele… Altyapılar, gençler, il teşkilatları babaların denetiminde. Bunlara bulaşmayan birkaç kulüp kaldı o kadar.
Şimdilerde duyuyorum mafyanın istemediği adlar federasyondan, spor kulüplerinden kovuluyor. Gece hayatının ünlü futbolcuları, başarısız adlar, büyük takımlarda mafya babalarının torpiliyle iş buluyorlar. Mafya babasının spor kulübü yöneticisi olan kardeşi, (baba adına yönetiyor takımı) federasyona telefonu açıyor, basıyor zılgıtı. Tık yok. Siyasetçi, açıyor telefonu “hakemi değiştir” ses yok.
Mafya, devlet, siyasetçi üçgenine sıkışan Türk sporu şimdilerde tarikat ve cemaatlerin de gözdesi. Bazıları belli sporcuları ve dalları kendilerine bağlamışlar bile. En az 10 ünlü futbolcu bunların müridi. Bir de hatırlatmadan geçmeyeyim. Hafta sonu Rizespor – Fenerbahçe maçını dört gözle izleyin. Bakın neler göreceksiniz. Ve tabii Daum tam da bu tablonun adamı