02.07.1998
Her deprem sonrasi, savas zamanlarindaki gibi kan ve gözyasiyla beslenen yeni zengin müteahhitler yaratiliyor. Hesap sorulamiyor. Çünkü sistemi bu canavar müteahhitler ve isbirlikçileri çalistiriyor
Adana’da yasanan deprem felaketi, müteahhitlik sistemimizin kokusan taraflarini yeniden göz önüne serdi. 6.3 siddetindeki bir depreme dayanamayarak çöken binalari yaratan kontrolsüzlük, aymazlik ve soygun çarki, Adana felaketinde simdilik aramizdan 136 kisinin canini aldi. Enkaz kaldirma çalismalari daha sürüyor.
Ülkemizde depremler dogal felaket olarak degil, dogal olmayan ihale felaketleri olarak gerçeklesiyor.
Bugün atilan nutuklara bakmayin, yarin her sey unutulacak. Ayni müteahhitlere gene binalar yaptirilacak. Yeni ihaleler verilecek ve hiç kimse onlardan hesap soramayacak.
Devlet büyüklerimiz ne diyor:
“Ölenlere rahmet, kalanlarin basi sag olsun. Eksileni yerine koyariz.”
Dinar’da, Erzincan’da koydular! Ölenler öldükleriyle kaldi. O çürük binalari yapanlara, “Gel buyur yenisini yap” dediler. Zihniyet ortada:
– Açta, açikta kalan bizden degildir; herkes ufak tefek yolunu bulur. Ölen unutulur, kalan saglar bizimdir.
Besleme müteahhitler
Her deprem sonrasi, tipki savas zamanlarindaki gibi, kan ve gözyaslariyla beslenen yeni zengin müteahhitler yaratiliyor. Hesap sorulamiyor. Çünkü sistemi o canavar müteahhitler ve isbirlikçileri çalistiriyor. Devlet, sistemin içinde sadece soyulan taraf. Denetim islevini ise denetlemeyerek yerine getiriyor. Sistemin nasil çalistigini irdeleyebilmek için bazi kelimelerin karsiligini bilmek gerekiyor. En can alici sözcükler ‘Çikma’, ‘Yüzde bes’ ve ‘Çantaci’. Sistemin özünü illeri paylasan ‘müteahhit agalari’ olusturuyor. Ankara’da merkezi hükümetin kapisinda, odasinda, makam koltugunda onlar bulunuyor. Partilerimizin seçim ve siyaset harcamalari onlara emanet ediliyor. ‘Seçilmis krallar’ halkin cebinden canlarini alacak müteahhitlere ihale dagitiyorlar.
Renkli kisiligiyle taninan en ünlü müteahhit mafya Babasi Mehmet Nabi Inciler, yani Inci baba idi. Inci baba, ölümünden önce Bayindirlik Bakanligi koridorlarinda dolasti mi, bürokrasi kendisini ayakta karsilar, el öper, saygi sunardi. Inci Baba istemeden veya ona haracini vermeden ihale alan olmadi. Ihaleleri o dagitirdi zaten. Sayesinde çok bürokrat aldigi yüzdelerle, yani rüsvetlerle köse döndü.
Inci Baba sagken, müteahhit agasi ve yediemini olarak sistemin tam göbegindeydi… Hatta onun babaligi zaman zaman devletin isine yaradi. Baskalarinin yarim biraktiklarini ona tamamlattilar. Devletten olurlu Baba olarak; ruhsatsiz, izinsiz, bir ucube gibi, Ankara’nin göbegine dikilen adliye binasini bitirmek, Inci Baba’ya nasip oldu. Is yarim kalinca devlet ondan tamamlanmasini istedi. Simdi Ankara adliyesi ona mütesekkir. Altindan akan kanalizasyon dereleri yüzünden, oynak zemin üzerine kurulu; arsivine farelerin hâkim oldugu o kaçak bina, Inci Baba’nin eseri…
Diyelim Istanbul’da bir hastane yapilacak. Devlet baba ihaleye çikiyor. 100 müteahhit bu ihale için basvuruyor. Ihale için yeterlilik alanlari, içerdeki adamlari araciligiyla ögrenen ‘müteahhit baba’ hemen devreye giriyor. Bütün müteahhitlere tek tek telefonla ulasiyor. Bütün müteahhitler bir büroda toplaniyor. Ihaleye çikalacak isler masaya yatiriliyor. Gerçekten isi almaya gönüllü olan firmalar saptaniyor. Aralarinda uzlasma saglaniyor.
Ihaleyi almasi kararlastirilan firma, öncelikle diger sirketlerin ihale masraflarini karsiliyor. Bir trilyonluk bir ihalenin masrafi, yaklasik 200 milyon lira tutuyor. Ihaleyi alacak olan firma, önceden saptaniyor. Bu firma, masraflarin disinda bugün için geçerli olan rüsvet düzeninde, toplam ihale bedelinin yüzde 5’ini ‘çikma’ olarak dagitiyor. Yapilacak is ‘çok çalinabilecek’ türden altyapi yatirimi ise, örnegin kanalizasyon, su sebekesi dagitimi gibi, o zaman çikma yüzde 10 üzerinden hesaplaniyor.
Yani ihaleye katilacak, ama önceden ayarlanmis fiyatlari verecek olan firmalara bu yüzdelerle sus paylari dagitiliyor. Bazen is saglama almak isteyen mafya, ‘çantaci’ olarak adlandirilan firmalari göreve çagiriyor. Bu firmalar hiçbir is yapmamis, sadece ihalelerde var gözükmesi için kurulan sirketlerden olusuyor naylon sirketler. Bu sirketlerin varliklari adlari ve içinde evraklari bulunan çantalardan ibaret. Türkiye genelinde ‘çantacilik’ yaparak, ihalelerdeki ‘çikma’ paralariyla geçinen pek çok sirket bulunuyor.
Devlet ihale yaptim sanirken, ‘müteahhit baba’ kendi garantörlügünde isi pazarlayip, avantalarini çoktan almis oluyor. Bu sistemde koordinasyonu saglayan ‘müteahhit babalarin’ komisyonu ihale basina yüzde 1 veya 2 olarak isliyor. Bazi bölgelerde ihaleleri yapan komisyonlara da bu toplam ihalenin yüzde 1’i oraninda, ‘toplanma haraci’ dagitiliyor. Her ‘müteahhit baba’ yüzlerce ihaleyi bu yolla dagitarak geçiniyor. Bütün bu sistemi ayakta tutan haraç ve rüsvet çarki, ihale öncesinde kesilen üç ve altisar aylik vadeli çek ve senetlerle saglama baglaniyor. Hangi ‘müteahhit baba’ organizasyonu gerçeklestirdiyse o, bu çek ve senetlerin garantisi oluyor. Müteahhit ihaleyi aldiktan sonra, ben bu parayi ödemiyorum, derse o zaman yaniyor. Baba adamlarini devreye sokup, gereken cezayi veriyor.
Ihale alindiktan sonra da is bitmiyor. Ihaleyi açan kurulusun insaat dairesinden, kontrol mühendisine, sürveyanindan konuyla ilgili bütün elemanlarina rüsvet veriliyor. Bu rüsvetler genellikle isin tamaninin yüzde 5’ini kapsiyor. Ihaleler gerçeklesmeden, devletin kesesinden yüzde 20’ye yakin bir bölüm çikma, masraf parasi, komisyon adi altinda rüsvet ve haraç olarak dagitilmis oluyor. Bundan birkaç ay önceki ihale sisteminde açik eksiltme yoluyla yaptiriliyordu isler. Ihalelerde kim en çok para indirirse o isi aliyordu. Tabii ki yine önceden ayarlanmis indirimler söz konusuydu. Devlet yaptiracagi bir okul, yurt, hastane isinde veya altyapi çalismasinda yüzde 50’lere varan indirimleri hos karsiliyordu!
Yani oturup bir trilyon lira yaptirmak için açtigi ihaleyi, bes yüz milyara inen müteahhide veriyordu.
‘Benim memurum isini bilir’ zihniyeti, ‘Benim müteahhidim çalar’ anlayisina dönüstürülmüstü. Çalinarak yapilacagi basindan belli islerde yüzlerce insanin can vermesi için depremi beklemeye gerek var mi? Önümüzdeki yillarda bakin daha ne felaketler yasayacagiz bu kafalarin yüzünden. Simdi ise ortalama deger diye adlandirilan bir sistem yürürlükte. Yani en çok indirim yapan degil, isin en az çalma ile yapilabilirligini saglamaya çalisan bir sistem. O da önceden yapilan ayarlamalarla islemez duruma gelmis. Ne yapilirsa yapilsin sistem, içindeki kurtlar yüzünden çürüyor, kokuyor.
Geçen haftadan
Geçen haftaki yazimizda, Azerbaycan darbesiyle ilgili bölümde, kayinpederinin CIA elemani oldugunu belirttigimiz, Basbakanlik basdanismanlarindan S. Kamil Yüceoral beni aradi. Kendisi kayinpederinin CIA için çalisip çalismadigi konusunda bir bilgisinin bulunmadigini ama böyle bir olaya ihtimal vermedigini söyledi. Bu tür bilgilere sahip makamlarin kendisine hiçbir uyarida bulunmadiklarini da sözlerine ekledi.
Yüceoral’in kayinpederinin CIA çalisani oldugu MIT’in raporlarinda sabit. Yüceoral’a, kayinpederinin ne is yaptigini sordugumda; ‘Voice of America’, (Amerika’nin Sesi) radyosunda; Özbek masasinda görev yaptigini ve emekli oldugunu anlatti. Bu radyonun özellikle soguk savas yillarinda CIA’nin çok yogun denetiminde oldugunu, Türk cumhuriyetleri üzerinde büyük bir propaganda savasinin yürütüldügünü bilmeyen var mi acaba? Ben bu konuda MIT’e inaniyorum. S. Kamil Yüceoral’in kayinpederiyle bu durumu ciddi ciddi konusmasi gerekiyor galiba. Bir de Basbakanlik üst düzey yetkililerinin Yüceoral’a söylemesi gereken birkaç sey olsa gerek.