29 Kasım 2003
Güçlü olan sağ kalsın! Bu slogan, 1986’dan sonra dünyanın sosyo-ekonomik sistemi yeniden belirlenirken, çok popülerdi. Hırsı, azmi anlatıyordu. Ama insanı unutmuştu. Oysa kaybeden yoksullar için büyük ve uzunca bir zamandır pusuda bekleyen tehlikenin sinyalleri vardı. Yalnız ve parasız kalanlarda zorla ortaya çıkartılan en büyük hastalık görmezden geliniyordu: Köktendincilik. Batı komünizme karşı araç olarak kullandığı silahın amaç haline dönüşeceğini hiç hesaplamamıştı.
Volkan daha patlamadı
Yoksulluk ve cehaletin oluşturduğu köktendinci sosyal volkan henüz patlamadı. Yani yaşanan köktendinci tavır arkada kalan değil, önümüzde olan boyutuyla gelecek yıllarda, daha da çok konuşulacak.
Yeni bir siyasal yapılanma mı, yoksa kanlı bir dönüşüm mü? Türkiye’nin ve dünyanın önünde duran tarihi soru budur. ‘Kanlı mı, kansız mı? Tatlı mı, acı mı?’ 28 Şubat döneminin Başbakanı Necmettin Erbakan bunu kürsüden söylediğinde olayları kaç kişi fark edebilmişti ki?
İslam anlayışının bugün içinde bulunduğu kavram çeşitliliğini iki büyük ayrım noktasında sadeleştirmek mümkün görülmekte. Bunlar ‘Fundamentalist’ ile ‘radikal’ anlayışlar olarak tanımlanabilir.
1979 İran devrimiyle birlikte karşımıza çıkan radikal yeni anlayış; Afganistan, Bosna, Kafkaslar, Filistin, Afrika, Orta Asya, Arap Yarımadası ve Türkiye ölçeğinde bu iki ayrım arasındaki farklılaşmayı iyice belirginleştirmektedir. İran devrimi Batı’ya karşı radikal İslam anlayışını ve devrim ihracı kavramını bir yöntem olarak benimsetmiştir. Düzen değiştirme yolu olarak meşrulaştırılan silahlı şiddete dayalı radikal İslam, İslam dünyasını ve insanlarını terörizm ve anarşizm ile karşı karşıya getirmiştir. İslam’ın evrensel boyutları ve öğretileriyle çelişen bu yeni anlayış ne yazık ki yoksulluk ve geri kalmışlık arttıkça büyümekte ve güçlenmektedir. Batı’nın bu konuda gizli servisler ve finansman yoluyla yaptıkları, bugün terör diyerek karşı çıktığı ve savaştığı unsurları doğurmuştur.
Tutucu İslam
Fundamentalist (tutucu) İslam anlayışı ‘günümüz dünyasındaki modern problemler karşısında çözüm yolları aramak ve bulmak, bugünün dünyasında İslam’ı sağlam bir yere koymak için İslam’ın temellerine, köklerine, kaynaklarına yeniden eğilmeyi hedefleyen, bilimsel ve fikri akımları, hareketleri’ anlatmaktadır.
Radikal İslam anlayışı ise ‘Fundamentalist anlayışı da karşısına alarak İslam’ı siyasal bir ideoloji olarak kullanmak suretiyle ‘İslam devleti’ kurmayı hedefleyen siyasal hareket’ olarak tanımlanmaktadır.
İki kavram arasındaki fark çok açıktır. Fundamentalist İslam anlayışı, ‘Batılaşmacı değil ama modernleşmecidir. Demokrasiye açıktır, onu reddetmez. Radikal İslam ise son derece katı bir muhafazakarlığın ötesine geçmeyi reddeder. Radikal İslam demokrasiyi Batı’nın ürünü olduğu için ‘tağuti rejim’ damgasıyla reddedip, henüz ikna edici bir programını ortaya koyamadığı, portresini çizemediği-ve hiçbir zaman çizemeyeceği-ama kendine kurtuluş yolunu açacağına inandığı ütopik bir ‘İslam devleti’ peşinde koşmaktadır.
Geri kalan İslam
Çünkü İslam dünyasının geri kalmışlığının suçunu-asıl suçlunun, kendini skolastizmin duvarlarına kendi eliyle hapseden İslam dünyasının bizzat kendisi olduğunu unutarak, Batı emperyalizminden çektiği acıları tutamak yapmak suretiyle-Batı’ya yüklemeye çalışmakta, güçlü bir ‘İslam devleti’ sayesinde eski gücüne kavuşacağını varsaymaktadır.’
Ancak radikal İslam’ın tavrı, İran devriminin içine girdiği kanlı, kaotik ortam ve yarattığı olumsuz etkiler göz önüne alındığında İslam düşüncesine ve yaşam tarzlarına zarar vermiştir. Bilimsellik kaybolmuş, despotizm ve sosyal diktatörlük yaşamın belirleyenleri haline gelmiştir.
Radikal İslam’ın girdabı; besleyeni olan ekonomik, dış politik ve uygarlık dışı feodal iç düzenler yüzünden içine çektiğini tüketen bir kara delik olmuştur. Silah ve baskı, radikal İslam anlayışının sembolleri olmuştur. Afganistan’da Taliban hareketi buna en iyi bir başka örneği oluşturmaktadır. Tabii bunu yaratan Amerika ve diğer Batılı güçleri gelin de lanetlemeyin şimdi. İslamcı teröristleri onlar yarattı, şimdi canavarlarından korkuyorlar.

Kaynakça: Türkiye Günlüğü Dergisi, sayı 51.
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın makalesi: ‘Küreselleşme Karşısında İslam Yahut İslam’ı Bugüne ve Geleceğe Taşımak.’