16 Haziran 2003
Yeni teknolojilerin ışığında yapılan araştırmalar Türkiye’nin aslında bugüne kadar sanıldığının tersine doğalgaz ve petrol konusunda kaynakları kıt bir ülke olmayabileceğini gösteriyor. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in Kars, Adana ve civarında petrol çıkma ihtimalini vurgulaması; Karadeniz’de petrol olduğunun saptanması: İzmir Alaçatı’dan Gökçeada’ya kadar uzanan bir koridor boyunca Ege’nin Türk ve Yunan taraflarında petrol ve doğalgaz bulunduğunu Amerikalılar’ın saptaması, ilginç gelişmeler.
Ege Denizi konusunda ilk haberi Mehmet Emin Karamehmet Bey geçen hafta Amerika’dan döndükten sonra anlattı. Amerikalılar Ege Denizi’nin Türk ve Yunan sularında yoğun doğalgaz ve petrol olduğunu saptamışlar. Hatta kafalarında Türk ve Yunan taraflarını bu noktada uzlaştırmak amacıyla (Kendi şirketleri aracılığıyla) bazı planlar da hazırlamışlar. Örneğin bir eski Dışişleri Bakanı, Türk ve Yunan taraflarına 30-30 toplam yüzde 60, Amerikan şirketine de yüzde 40 pay ayıran bir plan hazırlamış.
Yunanistan ile gizli görüşme
Geçtiğimiz günlerde bu konuyu çok üst düzey bir yetkili ile görüşme olanağı bulduk. Bu yetkili konuyla ilgili şunları dile getirdi:
‘Bu konudaki saptamalar ışığında Yunanistan ile görüşmelerimiz devam ediyor. Ama bulgular petrol ve doğalgazın daha çok bizim sınırlarımıza yakın ve içinde olduğunu gösteriyor. Bu görüşmelerde iyi yol alıyoruz. Her iki taraf da bu konuya iyi niyetli yaklaşıyor. Görüşmeleri gizli tuttuk, daha hızlı sonuç alabilmek için. Dışişleri’nin koordinasyonunda devam ediyor. Umutluyuz.’
Maden fanatizmi
Türkiye’de son yıllarda bir maden ve doğal zenginlik fanatizmi başlamıştı farkındaysanız. Tor, Bor ve diğer kıymetli madenlerimiz konusunda en büyük kaynaklara sahip olmamıza karşın, neden yoksulluk çektiğimizi anlamakta zorlanan yurttaşlarımız var. Çünkü büyük olmak için, ekonomik olarak sıçrama yapabilmek için, bir kaynak elde edebilmek peşindeyiz. IMF’den kurtulmanın peşindeyiz.
Bilimsel katkı şart
Madenlerimiz hemen göze batıyor. Bizde belki değerli madenlerden en çok var. Ama dünyanın diğer ülkelerinde de çokça var. Onlar teknolojik olarak pazarı kontrol de ediyorlar zaten. Bizim de teknolojik eksikliklerimiz o madenleri işleyip sanayiinin veya günlük yaşamın kullanımına sunamıyor. Bunda ihmal var, programsızlık var, kaynak yetersizliği var. Pek çok mazeretimiz var. Ama mazeretler sonuçta içinde bulunduğumuz durumu değiştirmeye yetmiyor. Ama fanatizim de bizi zengin etmiyor.
Madenlerimiz bizi kurtaracak sermaye birikimini yaratabilir mi? Bunun için iyi bir teknoloji, işleme, satış ve tanıtım organizasyonu gerçekleştirmek gerekli. Örneğin Bor madenini hammadde olarak çıkartıp satmanın bir anlamı yok. Bor’u evlerimizde kullanılacak kadar geliştirip, işleyip satabilmenin teknolojisini bulmak, bunu gerçekleştirmek durumundayız.
Bugüne kadar niye olmamış diye bakacak olursak bu işlerin altından kalkmak da mümkün değil. Artık geleceğin kurgulanmasında madenlerimizin önemi üzerinde durmak, onlara sahip olmanın yeterli olamayacağını, işlemenin ve günlük hayata ürün olarak sokmanın değerli olduğunu kabul etmeliyiz. Üniversitelerimiz ve bilim dünyamız bu konuda çalıştırılmalı. Sanayi, üniversitelerimizi destekleyip bu konularda işbirliği yapmalı.
Şimdi Ege veya Karadeniz’de petrol çıkartmak için aynı sorunlarla karşı karşıya kalırız. Önlem almalıyız. Teknolojiyi üretecek bilim ortamlarını yaratmak durumundayız. Artık bilimi ve bilim adamlarımızı hatırlamanın, değer vermenin zamanı geldi de geçti bile.