09 Mayıs 2001
Türkiye enerji konusunda politikaları düzenli olmayan, aldığını, ürettiğini, tükettiğini kontrol edemeyen ve aklı sürekli karıştırılan bir ülke. Pazar olması nedeniyle de enerji sektörünün devlerince sıkıştırılıp duruyor. Lobilerin satın aldığı kalemler, siyasiler ve diğerleri elbette buna bir ticaret diye bakıp cengaverce savaşıyorlar. Yolsuzluk, usulsüzlük, stratejik öncelikler konusunda kanlı bir dövüş var. “Mavi Akım” ya da “İran Doğalgazı” veya Amerikan enerji ürünleri, herkes birbirini kötülüyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacı lafta kalıyor…
Enerji sıvılaştırılmış olsun veya boruyla taşınsın, aslında bizim için fark etmiyor. Önemli olan bu konuda bir politika saptayabilmiş olmak. Bu ne yazık ki başarılamamış. Türkiye aslında enerji çeşitlendirilmesi olarak adlandırılabilecek bir politikayla, stratejik olarak bir veya birkaç ülkenin enerji boyunduruğundan da kurtarılabilir. Bu nedenle İran, Türkmenistan, Rus, Amerikan veya bir başka ülke kaynaklı olmasına bakmadan, bir ulusal program çerçevesinde enerji sorunumuzu çözmemiz gerekiyor. Bu sektör Türkiye’nin çokça para harcayacağı bir alan olduğundan yolsuzluklarla baş edecek şeffaf bir devlet düzenine kavuşmak şart. Bunun için öncelikle polisiye tedbirlerle değil, yasal önlemlerle yolsuzluk savaşını kökünden halletmek gerekiyor.
Bunun için de parlamentonun ve hukuki yapımızın yeniden organizasyonu şart. Bunu bugünkü hükümetten beklemek boşuna. Yeni parlamentonun bu düzenlemeleri yapması kaçınılmaz. Ama bunun için bugünkü parlamentonun çözmesi gereken şeyler var. Birincisi siyasi partiler, ikincisi ise seçim yasalarında demokratik seçimlere izin verecek düzenlemeleri yapmak.
Bu konuda mutlaka değişiklik gerekiyor. Bunu da seçime gitmeden önce bugünkü Meclis gerçekleştirecek. Meclis’in bu konuda hem halktan, hem de ülkenin diğer güçlerinden yeterince desteği var. Meclis bu desteği boşa çıkarmamalı. Eğer Meclis bunu sağlarsa, bundan sonraki Meclis Türkiye’yi çağdaş dünyaya taşıyacak şeffaflık yasalarını çıkartacaktır. O zaman ne lobiciler, ne yolsuzluk için ellerini ovuşturanlar, ne de hırsızlık için iktidar kovalayanlar kalacak. Cumhuriyet’i yolsuzlukla, usulsüzlükle, yobazlıkla yıkmak isteyenlere halk egemenliği en büyük dersi verecek.
Göksel’in Mavi Akım’ı
Erhan Göksel “Mavi Akım” ile ilgili olarak Tunca Hazinedaroğlu’nun anlatımlarına aşağıdaki açıklamayı gönderdi:
“Benim lobi şirketim yoktur. Hiçbir lobi faaliyetinde yaşamım boyunca bulunmadım. Ben siyasi danışmanım ve şirketim “araştırma”, “siyasi danışmanlık” ve “yayıncılık” yapar. Mavi Akım konusundaki tavrıma gelince bunu tüm kamuoyu bilmektedir. (Zira onlara röportaj ve bir o kadar da TV programına çıktım.) Ortaya atıldığı günden beri bütün gücümle Mavi Akım projesine karşı çıkıyorum. Çünkü ben Türkiye’yi 21.yy’a taşıyacak “Bakü – Ceyhan” projesini savunuyorum. Bu projeyi sabote etmek için “Ruslar” tarafından ortaya atılan ve özünde “siyasi” bir proje olan Mavi Akım’a karşı olmam, bu ülkeyi herkes gibi seven birisi olarak görevimdir.
Yazınızda Türkiye ne kaybetmiş diye soruyorsunuz. Başka Türkiye’nin “Bakü -Ceyhan” projesi sabote edildi. Ayrıca Türkiye 15 Nisan’da Mavi Akım’la gaz gelecek diye yaptığı boru hattı ile para ve zaman kaybetti. Teknik olarak yapılması kuşkulu bir “hayali” proje ile 4 yılını geçirdi. Mavi Akım anlaşmasına göre 1 ay önce gelmesi gerekiyordu, daha deniz altına boru bile döşenemedi. Kredi sorunları çözülmedi. Ortada projenin büyük kısmı olmadan Türkiye kısmı alelacele bitirildi.”