22 Ocak 2002
Memurlara eşit işe eşit ücret kararnamesinin imzalanmaması hala bir sorun. Sorunun çözümü yoksulluk sınırının altında ücretlerle yaşamaya zorlanan memur kitlesinin mutluluk ve refahını sağlamayacak. Ana sorun olan Türkiye’deki ekonomik sıkıntı devam ettikçe, memurun da işçinin de sorunu bitmeyecek. Bu kararname imzalansa da imzalanmasa da memur yoksulluk sınırın altında yaşamaya mahkum. İster polis olsun ister öğretim üyesi, hiçbir şey fark etmeyecek. Kamuda çalışanlar açlık sınırındaki yaşam mücadelelerini devam ettirecekler.
Kararnamenin imzalanmamasında direnen İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen’i haklı buluyorum. Polisleri bu kararnamenin dışında tutmak, onların maaşlarının iyileştirilmesinde yeterli kaynağı bulamamak gibi bir mazeret kabul edilebilir değil bana göre. Bu nokta da diğer kamu çalışanları da dayanışma gösterip polislerin de bu düzenlemenin içine alınmasında ısrarlı olmalılar.
Koalisyonda irade var
İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen dün aradı, konuştuk. Hükümeti oluşturan koalisyon ortakları arasında kararnameye polis memurlarının da eklenmesi noktasında bir fikri uzlaşma sağlanmış. Yücelen şunları söyledi:
“Genel Başkanımız Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Hüsamettin Özkan bu konuda bana destek olacaklarını açık açık dile getirdiler. Sorun IMF’ye verilen mektup ile bu konuda kaynak yaratılmasından kaynaklanıyor. Maliye Bakanımız da çok istiyorlar ama kaynak sıkıntıları varmış. 200 trilyonluk bir kaynak yaratılmaya çalışılıyor. Ben bunun yaratılarak düzenlemenin gerçekleşeceğine inanıyorum. Çünkü bu konuda destek tam.”
Ancak yine de kararnamenin ekonomik kaynakları noktasında maliyenin direncinin devam ettiği bir gerçek. Bunun liderlerin baskısıyla aşılması ne kadar mümkün olacak? Bu da İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen’in ısrarı, liderlerin samimi istekleriyle gerçekleşecek bir durum.
Sorun polis maaşı değil
Burada polislerin maaşlarının artması veya artmaması bir sorun değil. Önemli olan kamu çalışanları arasındaki eşitliğin sağlanması. Polisler bu iyileştirmeden yararlanmayacak olsalar. Diğer kamu çalışanları buna sevinecek mi? Hiç sanmıyorum. Aksi düşünce “Memur memurun kurdudur” sözünü ortaya çıkartır ki, yoksulluk sınırının altındaki dayanışmaya bu yakışmaz.
Polislerin maaş iyileştirmesini savunmak demek kamu çalışanlarının bütünü için geçerli olacak bir yeni yaklaşımı savunmak demek. Bu noktada Yücelen’in siyaseten yaptığı şey, aslında sadece polisin hakkının savunusu değil. Bütün kamu çalışanlarının ücret dengesizliğine karşı bir itiraz. Bu itirazın bir kefesinde maliyenin tutumu var ise de asıl diğer kefe önemli. O da IMF. Türkiye’de kemer sıkacak kesim olarak görülen kamu çalışanlarının içindeki durumu IMF’nin memurlarının bilebilecekleri kanısında değilim.
Bana göre Türkiye’nin politikacıları bu kesimi göz ardı etmemeli. Popülizmden yana değil ama. İçişleri Bakanı’nın yaptığı gibi ısrarcı ve işini bilip takip eden bir anlayış yerli yerine oturmalı. Böyle olursa siyasetçiye olan güven ve inanç da yükselir.
Kabine de oluştuğu belirtilen fikir birlikteliği, önemli. Ama irade nasıl oluşacak, oluşabilecek mi o pek belli değil. IMF’nin nelere kadir olduğu artık ayan beyan ortada. Hükümet istiyor, muhalefet destekliyor, bakan direniyor, ama sorun çözülmüyor.
Kararname işinde son söz bizim siyasilerin mi IMF’nin mi olacak? Bakalım kim kimin kolunu bükecek? Yakında anlarız nasıl olsa.