15.06.2000
İpekçi suikastındaki isimlere bakıldığında Gladio’nun devrede olduğunu görmemek imkânsız. Burada Fatima mucizesinin rolü komünizmin yıkılması faaliyetlerinin örtülü açıklaması oluyor
Tuncay ÖZKAN
Sevgili Emre Kongar hocam ‘Fatima’nın üç kehaneti’ olayıyla ilgili olarak Cumhuriyet’te aşağıdaki yazıyı kaleme alınca, üstüne de İtalyanlar olayın kahraman Mehmet Ali Ağca’yı Türkiye’ye iade edince, konuyu irdelemek kaçınılmaz oldu. Ama önce Emre Kongar’ın olayla ilgili gayet açıklayıcı olan yazısını okuyalım:
“Önce hemen belirtmeliyim ki, burada söz konusu olan Fatima, bir insanın ismi değil, bir kasabanın adı. Bu nedenle bazı köşe yazarlarının, ‘Hazreti Fatima’ ya da ‘Azize Fatima’ gibi sözleri yanlış. Önce Fatima olayını anlatalım. 13 Mayıs 1917 tarihinde Portekiz’in Fatima Kasabası’nda üç köylü çocuk Meryem Ana’yı gördüklerini iddia eder. İddialarına göre, Meryem Ana altı ay süre ile her ayın 13’ünde kendilerine görünmüş ve bazı şeyler söylemiştir. 13 Ekim 1917’deki son görünüşünde, kasabaya akın eden 70 bin kişinin gözünün önünde ‘güneşin dans ettiği’ öne sürülür. Kilise önce bu iddiaları ciddiye almaz. Fakat Salazar’ın siyasal olarak kabinedeki yetkileri elinde topladığı 1930 yılında, olaydan tam 13 yıl sonra, kasabanın bağlı olduğu Leiria yöresinin Piskoposu, Meryem Ana’nın çocuklara görünme ‘mucizesinin’ ‘inanılır nitelik taşıdığını’ ilan eder. Papa IX. Pius yöreyi ziyaret edenleri takdis eder. Meryem Ana’nın çocuklara göründüğü öne sürülen yerde bir manastır inşa edilir. Papa VI. Paul, ‘mucizenin’ gerçekleşmesinin ellinci yıldönümünde Fatima’ya gider ve ayinleri idare eder. Papa II. John Paul, Fatima mucizesinin, 13 Mayıs 1981’deki suikastta (mucizeden tam 64 yıl sonra aynı gün) kendi hayatını da kurtardığını söyler ve Mehmet Ali Ağca’nın sıktığı, bindiği cipe saplanıp kalmış olan kurşunu, müzeye konmak üzere Fatima’nın bağlı olduğu Leiria Piskoposu’na verir.
Suikast, üçüncü sır Papa’nın bu davranışının altında Fatima mucizesine dayalı olarak efsaneleşen üç sır yatmaktadır. İnanışa göre, Meryem Ana çocuklara göründüğü zaman onlara üç sır vermiştir. Birinci sır, kıyamet gününde günahkârlar cehenneme giderken, kendisine inanarak ibadet edenlerin ve tövbekârların cennete alınacağıdır. İkinci sır, dünya barışının ancak Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Rus milletinin yeniden Katolikliğe dönüşü ile sağlanacağıdır. Üçüncü sır, Vatikan tarafından yeni açıklandı: Papa’ya suikast düzenleneceğini haber vermiştir Meryem Ana.
Bizzat Papa II. John Paul, Meryem Ana’nın kurşunun yolunu değiştirdiğini söylemiştir, onu Piskopos’a verirken. Fatima mucizesinin birbirinden farklı iki boyutu var: Birinci olarak, Fatima Kasabası umutsuz hastaların şifa aradığı bir ziyaret alanı haline gelmiş ve pek çok kişi Meryem Ana mucizesinin kendisini iyileştirdiğini öne sürmüştür. Böylece kasaba için müthiş bir gelir kaynağı olmuştur. İkinci olarak, Fatima mucizesi, Katolik Kilisesi’nin, Sovyetler Birliği’ne karşı açtığı savaşın bir aracı olmuştur. Çünkü Meryem Ana’nın sırları doğrudan doğruya Katolik Kilisesi’nin Sovyetler Birliği’ne karşı olan tutumunu dile getirmektedir. Mehmet Ali Ağca da, tam Meryem Ana’nın göründüğü 13 Mayıs günü, ‘mucize’den 64 yıl sonra Papa’ya ateş etmiştir. Ağca, Abdi İpekçi’yi öldürdükten sonra girdiği hapisten kaçırılmadan önce, hiç kimsenin anlam vermediği bir biçimde, ‘Hapisten kaçacağım ve Papa’yı vuracağım’ demişti.
Bu arada ‘üçüncü sırrın’ Meryem Ana’yı gördüğünü öne süren Lucy Dos Santos tarafından 1957 yılında Vatikan’a aktarılmış olduğunun ve Vatikan’ın bu sırrı o zamandan beri sakladığının söylendiğini de
anımsatalım.
Yaşasaydı, Uğur Mumcu, Vatikan’daki banka ve İtalya’daki Mason Locası skandallarına kadar iner, benim yaptığım bu genel çözümlemenin somut açılımlarını araştırırdı mutlaka.
Ben konuyu, Enis Berberoğlu, Tuncay Özkan, Doğan Yurdakul, Soner Yalçın gibi, terör konusundaki kitap yazmış olan değerli araştırmacıların dikkatine sunmakla yetiniyorum”
Fatima mucizesi, Salazar’ın halkı ‘kolay yönetebilmek’ için uyguladığı ‘üç f’ formülü çerçevesindeki hizmetlerinden sonra,
acaba Türkiye’deki dinci terör örgütlerinin arkasındaki uluslararası güçlerin aydınlatılmasında da bize ışık tutabilir mi?
‘Üçüncü sır’, Abdi İpekçi’den Ahmet Taner Kışlalı’ya uzanan cinayetler zincirinin ardındaki gerçek azmettiricileri bulmamıza yardım edebilir mi? Bu üç sır hikâyesinin perde arkasında kalan ve bilebildiğimiz boşluklarını biz dolduralım.
‘Papa’yı vuracak adam değilsin’
Mehmet Ali Ağca, Abdi İpekçi suikastından sonra, kaçakçı Abuzer Uğurlu’ya ulaşan Doğan Yıldırım (Daha sonra Ağca’nın avukatı da olan dava arkadaşı) sayesinde Bulgaristan’a kaçar. Burada Yıldırım’ın, Uğurlu aracılığıyla sahte kimlik ve pasaportla Sofya’da bulunan Ağca’ya para gönderttiğini de biliyoruz. Şimdi Ağca ve Uğurlu, Kartal Cezaevi’nde yeniden buluştular. Birbirlerini hiç tanımadıklarını iddia ediyorlardı. Şimdi tanışırlar. Fatima’nın üç sırrı aslında terörün nasıl bazı merkezlerin yönlendirmesine açık olduğunun da kanıtı. Abdi İpekçi’yi öldürten güçler, kullandıkları maşa Ağca’yı uluslararası alana çıkartıyorlar. Yine uluslararası terör merkezlerinin komutasındaki iki önemli adla birlikte: Abdullah Çatlı ve Oral Çelik. Ağca, cezaevinden kaçtıktan sonra ‘Papa’yı vuracağım’ diye mektup göndermişti Milliyet’e. Viyana’da Çatlı ve Çelik ile birlikteyken o gruptan ayrılmaya başlayıp, sonra İtalya’da ortaya çıkıyor. Ben Papa’yı vuracağım diye Viyana’da bıraktığı arkadaşlarına telefon ediyor. Onlar da sen o işin adamı değilsin, yapamazsın diyorlar. Ama o yapıyor. Hem de Fatima’nın sırrının dediği gibi ayın 13’ünde. Gelin de bu uluslararası terör tezgâhının arkasındaki güçlerin kabiliyetleri konusunda şüpheye düşün.
Ağca’ya silahı sağlayacak kaçakçı bağlantılarıyla CIA’ya kadar gidiyor. Uğur Mumcu’nun kitaplarında bununla ilgili yüzlerce sayfa belge var.
Burada kullanılan adlar ve örgütlü yapıya baktığımızda aslında NATO’nun gizli örgütü Gladio’nun devrede olduğunu görmemek imkânsız. Çünkü NATO içindeki bütün ülkeler aynı zamanda komünizmle mücadele için Gladio örgütlenmesini de kabul ediyorlar ve örgütlenmeyi gerçekleştiriyorlar. Şimdi komünizm ile mücadele amacıyla papalığın nasıl kullanıldığını daha net görebiliyor musunuz? Bu noktada terör de başvurulan bir yöntem. Sizce terörü tek merkezden idare eden güçler nereleri? Bu Batı içinde Doğu içinde geçerli. Her ikisinde de merkezler süper güçlerin yüreğinden başka yerler değil.
ASALA operasyonları sırasında yurtdışında eylemler için kullanılan Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve diğerleri bir süre sonra deşifre olurlar. Haluk Kırcı bu ekibin açığa verildiği kanaatinde. Belki de doğruyu söylüyor. Çünkü her uluslararası bağlantılı terörist gibi onlar da uyuşturucu işine bulaşmışlar.
Fransa’da ve İsviçre’de eroin satarken yakalanarak sorgulanan Abdullah Çatlı ve Oral Çelik, Avrupalı gizli servislerin elinde bir oyuncak haline dönüştürülmüştür. Ağca’nın Papa’ya karşı giriştiği eylem, Fransa’daki Ermeni eylemleri nedeniyle bir Türk gizli servisi organizasyonuymuş havasına sokulmak istenmiş, hatta batı İtalyan parlamenterler sanık sandalyesinde Türkiye’yi de görmek istediklerini açıklamışlardır. Şimdilerde kuzu kuzu oturuyorlar. Onlar Gladio’larını çözdüler ya…
Papa suikastının savcısı Dr. Marini ile 17 Şubat 1995 tarihinde yaptığımız görüşme sırasında bize söyledikleri çok ilginçtir. Marini, Oral Çelik ile görüşmemizin sağlanması konusundaki isteğimize ‘bunun mümkün olamayacağını’ gayet açık bir dille bize aktarmıştır. Oral Çelik ile ilgili olarak olayın savcısı Pellagi ile de görüşen Marini, şunları dile getirdi:
“Oral Çelik, Fransa ve İsviçre’nin de istediği bir suçlu. Biz kendisiyle Fransa’da görüştüğümüzde bize yardımcı olacağını söyledi. Yani tanık pozisyonundaydı. Ancak bugün hiç yardımcı olmadığı gibi gerçekleri saklıyor. Bu durumda tanıklıktan çok sanık sandalyesine oturacağa benziyor.”
İtalyan Savcı Dr. Marini yaptığımız görüşme sırasında Papa olayında Oral Çelik’in İtalya’da bulunmadığı ve Avusturya’da olduğu şeklindeki sözlerimize şu ilginç yanıtı vermiştir:
“Evet o sırada Avusturya’da oldukları yolunda bir bilgi bizde de var. Hatta Abdullah Çatlı ve diğer arkadaşlarıyla kaldıkları evin numarası, sokağı ve telefon numaraları da mevcut.”
Bütün bunları bilen İtalyan güvenlik makamları acaba niçin Oral Çelik’i sorgulamalarını daha tam 4 yıl boyunca sürdürdüler? Ağca’nın Türkiye’deki avukatı Doğan Yıldırım’a söyledikleri çok ilginç: “İtalyanlar her şeyi biliyorlar.”
‘Yabancılara gitmeyelim’
O dönemlerde kendisi de Fransa’da saklanan sol örgüt lideri Sarp Kuray cezaevindeki bir arkadaşları kanalıyla Abdullah Çatlı’nın kendilerine haber yolladığını ve Papa suikastında Bulgar bağlantısı olduğu yolundaki iddiaları güçlendirmek için yalan ifade vermek üzere kendilerine baskı yapıldığını aktardığını söylemektedir. Kuray bununla ilgili olarak, “Bize yolladığı haberde, kendisine bir CIA ajanının gelerek, adı geçen Bulgar yetkililerle ilgili oda ve diğer detay ayrıntıları ezberleteceğini bildirdi. Durumlarının giderek kötüleştiğini aktardı. Bizden bu CIA ajanının kaçırılmasını istiyordu. Bunun imkânsızlığı kendisine aktarıldı” demektedir. O dönemde yurtdışında bulunan sağ veya sol örgüt elemanlarının gizli servisler için bir açık hedef olduğu gayet iyi bilinmektedir. Bugün bunların hangisinin hangi gizli servisin elinde bulunduğunu kestirmek oldukça güçtür. Abdullah Çatlı’nın bir arkadaşına aktardığı
özeleştirisi oldukça düşündürücüdür:
“Yurtdışında hepiniz bir gizli servisin avı haline gelmiştik. Biz baktık ki yabancı gizli servisler başımıza üşüşüyor, bari Türk gizli servisiyle bir irtibatımız olsun, diğerlerine kendimizi kullandırtmayalım dedik.”
Ama Çatlı ve arkadaşlarının bir kısmının MİT’e ulaşana kadar kimlerin elinde kaldıkları bile hâlâ meçhul. Fatima kehaneti komünizmin yıkılması amaçlı yeraltı faaliyetlerinin örtülü açıklaması. Sırrını söyleme dostuna, dostunun dostu vardır derler ya. “Ben Mesihim, İsa’yım” diye ortalığı yıkan Mehmet Ali Ağca’nın başından bu yana konuşmalarıyla kimi tehdit ettiği nihayet şimdi açığa kavuştu galiba.