26 Haziran 2002
Toplum olarak her şeye ara verdik. Futbol topunun peşinde koşuyoruz. Portekiz ve İspanya’nın diktatör yöneticileri futbolun bu etkisini çok çok önceden keşfettikleri için, Amerika kıtasının diktatörleriyle birlikte yurttaşlarını top peşinde koşturup durmuşlar. İyi yönetim anlayışı. Bizde de istenmiş ama başarılamamış bir olgu, futbol başarısının arkasına saklanmak. Şimdi aynı durumdayız. Yöneticiler ekonomik bitişin, sosyal tükenişin, bilimsel fiyaskonun üstünü futbol başarısının şalıyla örtme çabasında.
Ben ise sokakların enerjisini, yurttaşların sevincini artık değiştirmek istediğimiz sistemi sarsmakta, yerinden kaldırmakta kullanabilir miyiz diye düşünüyorum. Örgütlü olamadığımız için enerjinin nasıl kanalize edileceği sorunu çıkıyor ortaya. Aslında sivil toplum örgütleri olması gereken futbol takımlarımız ve futbol yönetimimiz lümpen, sufli, mafya organizasyonlarının etki alanında olduğu için, dürüst unsurlar da sinmiş durumda.
Tarihi maç
Bugün futbol takımımız için tarihi bir maç oynanacak. Yeneceğimize inancım tam. Bunu futboldan anladığım için değil, sokaktaki sıradan bir yurttaş olarak öyle arzuladığım için yazıyorum. Sokakların sevincini görmek, çocukların gözlerindeki mutluluğu izlemek için bunu istiyorum. Türkiye’nin kazanma sonrasında o coşkuyla akışından duyduğum mutluluğu anlatamam. Kim anlatabilir ki? Bu tür başarılara susamış bir ülkenin insanlarını kim tutabilir ki?
Umut arttıkça coşku da artıyor. Peki milli takım bugün yenilirse ne olur. Umarım böyle bir şey olmaz ama, yenilse de hiçbir şey değişmez bundan sonra. Bu klasmanda yer almak yeter. Kısa bir süre öncesine kadar hayal bile edilemeyen bir başarının sahipleri. Ama bu çaba burada yarım kalmamalı. Siyasetçisinden sivil toplum örgütlerine, sporcusundan aydınlarına kadar herkes üzerine düşeni yapmak için harekete geçmeli. Türk insanının başladığı içsel değişim çabası havada kalmamalı.
Futbol değiştirebilir mi?
Aslında sokaktaki insan çok net yol gösteriyor. Başarı takım oyunuyla geliyor. Bireyin önünün açılmasıyla geliyor. Başarıya hasret kitleler, başta siyasiler olmak üzere, tüm sivil toplum kuruluşlarından takım oyunu istiyor. Birbirinin kuyusunu kazan değil, daha iyiye ulaşmak için, toplumu karanlık ilişkilerden, yalandan, ekonomik tuzaklardan kurtarmak için mücadele eden bir takım istiyor. Bu takım farklı renklerden, düşüncelerden oluşmalı. Oluşmalı ki gelişim sağlansın. Ve bu renklerden birinin diğerini yok etmesine izin verilmemeli. Futbol bunu sağlayamaz elbette. Hele bizdeki rezilliğiyle asla.Ama sokaklarda yaratılan enerji bunu sağlayamaz mı?
Milli takımda namaz konusunda eleştirdiğimiz aşırılık ve kamplaşma, bu düşünceden hareketle kaleme alındı. Kimsenin kimseye dayatma ve baskısı olmasın diye yazıldı. Takım ruhu ve bireysel başarı öne çıksın diye yazdım onları. Yoksa Brüksel’den uzaktan kumandalı lahana kalemler bunu ellerine alıp halt karıştırsınlar, hatta kendi ifadeleriyle aynen tekrarlıyorum “bok yesinler” diye değil. Aymazlıklarına kılavuz olmak niyetim yok bu kafaların. Ama benim ve diğer eleştirilerin yerini bulduğunu görüyorum. Çünkü önemli olan yapıcı olmak.
Bugün ne olursa olsun, futbolda başarabilmenin mutluluğunu yaşayacağız. Yarın başka alanlarda, örgütlendikten sonra neden olmasın?
[email protected]