01 Ağustos 2001
Gazeteci için en zoru siyasetçilerle ilgili yazmak.
Sevenleri küfreder, sevmeyenleri alkışlar. Oysa ne alkışa ne küfre dönüktür gazetecinin çabası. Gerçek her ikisinin de ötesindedir. Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili yazılarıma tam böyle bir tepki geldi. Yüzlerce mesaj “Helal olsun” diyor, yüzlercesi “Hain” diye bağırıyor.
Bunları niye yazıyorum?
Recep Tayyip Erdoğan, (1999’da Radikal’de ‘Vay Tayyip Vay’ diye yazdığım yazılar) geçmişte yazdığım eleştiriler ve araştırma yazılarımdan sonra da zaman zaman oturup konuştuğum, sık sık telefonla görüştüğüm, Türkiye’yi konuştuğum bir insan. Ali Müfit Gürtüna da öyle. Yaptıkları pek çok iyi şeyden dolayı kutladım da her ikisini. Bundan sonra da yine oturup konuşurum bu siyasetçilerle. Kendileri ne zaman hazır olursa o zaman oturup bu iddiaları da konuşacağız elbette. Gazeteci ile siyasetçi arasındaki ilişkide, gazeteci adam gibi denetim görevini yapacak, siyasetçi şeffaf olup yanıt verecek. Öyle gazetecinin sustuğu, siyasetçinin koruma zırhları içinde olduğu düzene demokrasi demiyorlar. O düzenlerde de gazetecilik yok, yalaklık var.
O yüzden Recep Tayyip Erdoğan’a eskiden hangi mesafede isem, bugün de aynı yerdeyim. Tıpkı diğer siyasetçilere olduğu gibi. Albayrak şirketinden bir tek kişiyi dahi tanımam. Tanımam da gerekmiyor. Ama açıklamaları olursa, memnuniyetle köşem onlara da açık. Yayımlarım. En çok ANAP, DYP, CHP dönemi yolsuzluklarını ortaya çıkardım. Yazılarım, kitaplarım bunlarla dolu. En çok Turgut Özal kızardı, ama ben gelmeden basın toplantısını başlatmazdı.
Yani ben diyorum ki yaptığım iş gazetecilik. Elinde belge, bilgi olup da yayımlamayanlara şantajcı derler. Bildiğini halkla paylaşmayan gazeteci olabilir mi?
Ben araştırmalarımı, haberlerimi okurla, izleyiciyle paylaşmak için yapıyorum. Sesini duyuramayan kitlelerin sesi olmaya çabalıyorum. Ben halkıma doğruları iletmeyi yaşam biçimim sayıyorum. Yazdığım her satırın belgesini ortaya koyarım. Yanlış yaptığımda bedelini öderim. Her türlü eleştiriye de ben ve köşem açık.
Halk için, halkın doğruları ve gerçekleri öğrenme hakkı adına görev yapıyorum. Yaptığım haberler siyasetçinin, devlet görevlisinin canını yakabilir, işadamlarını üzebilir. Bundan bana ne?
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Ürettiklerimiz ortada. Bunlar haber değil diyen varsa öne çıksın boyunun ölçüsünü görelim! Diğerleri bağırsın dursunlar. Ben araştırmaya ve haber yapmaya devam edeceğim.
Çöpten çıkan paralar
İstanbul’da çöp toplama tekeli Albayrak şirketine ait. Çöp özelleştirmesi diye çıkılan özelleştirme yolunda Recep Tayyip Erdoğan ve diğer Faziletli belediyeler, Albayrak şirketini çöp toplamada tekel haline getirdiler.
Albayrak şirketinin canı istemezse İstanbul’u çöp denizi boğar. Ama araştırılınca ortaya çıkan gerçek şu, özelleştirildi diye Albayrak’a verilen işleri gene belediye işçisi ve olanakları yaptı. Albayrak sadece parayı kaptı.
Peki ama bu nasıl oldu? Açıklamaya devam ediyoruz. İşte Albayrak soruşturmasını yapan Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’in raporundan ilgili bölümler:
“…Yine çöp toplama ve temizleme ihalelerinde öncelikle organizasyonun belediye birimlerindeki elemanları aracılığı ile benzeri şartnameler düzenlenerek, neredeyse (0) kırımla ihaleler alındığı, ihalelerin alınmasını takiben belediyenin elemanları, araçları, imkanları kullanılarak kağıt üzerinde Albayrak şirketinin yaptığı, ancak fiilen belediye imkanları ile yapılan işlere karşılık Albayrak şirketine büyük paralar ödendiği…
Bu faaliyetlerde kumanda merkezinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karargahı, ihale iş ve işlemleri yapan birimleri ve müstakilen ihaleler gerçekleştiren belediye iktisadi teşekkülleri olduğu, oluşturulan organizasyona başta Kağıthane ve Gebze Belediyesi olmak üzere kapatılan Fazilet Partisi’nin çevre belediyelerin yönetimlerinin de katılımlarının sağlandığı görülmüştür.”
Raporda ayrıca bu işleri gerçekleştiren Albayrak şirketinin önemli adlarından Kazım Albayrak’ın belediye encümen üyesi olduğu da hatırlatılıyor.